Dersim’de özel savaş her yönden saldırıyor - I -

Türk devletinin özel savaş aygıtı, düzenli para akışı güvencesi ve yozlaştırılmış gençlerin çaresizliği üzerinden, Dersim’in her bölgesinde ajanlaştırma ağını güçlendiriyor.

DERSIM'DEN İZLENİMLER

Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrının ardından, Kürdistan’da halk yeni dönemi tartışmaya, yeni dönemin siyasetini tanımaya çalışıyor. DEM Parti’nin buluşmalarına yoğun ilgi gösteren halk, süreçle ilgili tartışmaları ise merakla izliyor.

Önder Apo’nun yaptığı tarihi çağrıyla başlayan ve PKK’nin 12. Kongre’sinde kendini feshetmesi ve silahlı mücadeleyi bırakma kararının ardından, 11 Temmuz’da Silêmanî'de bir grup gerillanın silahlarını yakmasıyla yeni bir evreye giren süreç, Kürt halkı üzerinde de önemli bir etki yarattı. Halk, kırk yılı aşkın süredir devam eden gerilla mücadelesinin bitmesini bir yandan kaygı, bir yandan umutla karşıladı.

Türk devletinin özel bir ilgi gösterdiği ve özel savaş uygulamalarının yoğun olarak yaşandığı Dersim’de de halk, Önder Apo’nun kararıyla PKK’nin silah bırakmasının ardından yaşananları yakından takip ediyor. Karar ve gelişmeler, halk arasında gündelik hayatta tartışılırken endişeler, korkular ve umutlar da bir arada konuşuluyor.

TÜRK DEVLETİNİN HEDEFİNDEKİ KENT

Dersim, Türk devletinin neredeyse Cumhuriyet tarihiyle eş zamanlı olarak yürüttüğü asimilasyon ve saldırı politikalarının yoğun şekilde uygulandığı bir Kürdistan kenti olarak dikkat çekiyor. Türk devleti, özellikle Kürt Alevi nüfusunun ve Ermeni halkının yoğun olarak yaşadığı Dersim’de, Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren kapsamlı bir özel savaş politikası uyguladığı bir kent.

Ermeni Soykırımı’ndan itibaren demografik yapısı değiştirilmek istenen kent, 1938 Dersim Katliamı ile hem ismini kaybetti hem de ciddi bir asimilasyon yaşadı. Katliamın ardından ismi “Tunceli” olarak değiştirilen kentte, dışarıdan gelen devlet görevlilerinin yerleşmesi ve oradaki halk üzerinde yoğun baskılar kurarak özel savaş uygulamalarına girişmesi, kentin hem doğasını hem de gündelik yaşamını etkiledi.

Dersim’de uygulanan asimilasyon ve özel savaş politikaları sonuçlarını vermiş olacak ki, uzun bir süre boyunca Dersim, Türk devletinin gündeminde değildi. Ancak Kürt Özgürlük Hareketi’nin örgütlenmeye başlaması ve sonrasında Dersim’de Türk devletine ve onun kırım politikalarına karşı gelişen direnişlerin Kürt Alevi toplumu içinde geniş bir karşılık bulmasıyla birlikte, kent yeniden Türk devletinin radarına girdi.

Özellikle Kürt Alevi toplumunun Kürt Özgürlük Hareketi ile bütünleşmesini istemeyen Türk devleti, Dersim, Elbistan gibi Kürt Alevi toplumunun yoğun yaşadığı yerlerde farklı özel savaş uygulamalarını devreye koyarak, halkın gerilla, PKK ve Özgürlük Hareket’inin çevresiyle temasa geçmesini engellemek için elinden geleni yaptı.

Bu süreç, Dersim halkı için yeniden baskının ve katliamların yaşandığı bir dönemi de beraberinde getirdi. Köy yakmaları, zorla göç ettirme, doğanın talanı, asimilasyon, yozlaştırma gibi bütün özel savaş uygulamaları bu süreçte Dersim halkına uygulandı. Ancak Türk devletinin tüm bu uygulamalarına karşın, gerillanın gösterdiği direniş ve halkın gerillaya, Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik desteği hiç bitmedi.

Geldiğimiz noktada, Kürt Özgürlük Hareketi’nin üzerine bütün gücüyle gidilmesine rağmen, Dersim halkının harekete olan desteği bazı dönemler azalsa da bitmedi.

Bugün, Kürt Özgürlük Hareketi yeni bir döneme girerken; tarihi, devletin ve muktedirlerin baskılarıyla olduğu kadar bu baskılara karşı gelişen direnişle de şekillenmiş olan Dersim halkı, yeniden yüzünü Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve onun direniş kültürüne dönmeye başladı. Özellikle Aleviler, üzerlerindeki devlet politikalarına ve Önder Apo’nun tanımıyla “Judenrat” kişiliklerin, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Alevileri dışladığı yönündeki propagandalarının aksine, bu hareket olmasaydı Aleviliklerini yaşamayacaklarını dile getiriyorlar.

DERSIM’DE ÖZEL SAVAŞ UYGULAMALARI

Dersim özelinde uygulanan özel savaş politikalarının başında, Alevilik inancı ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin birbirine bağlı olmadığı ve Hareket’in Alevileri dışladığı yönündeki söylemler yer alıyor. Alevilere yönelik özel bir politika izleyen Türk devletinin en yoğun kullandığı argüman ise, Kürtler ile Alevilerin ayrı kimlikler olduğu yönündeki propaganda.

Dersim özelinde yoğun olarak yürütülen bu propagandanın yansımaları ise, sokaklarda etkisini gösteriyor. Bir dönem “Zaza-Kürt” ayrımı yapan devlet, Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu ayrımı boşa düşürmesinden sonra, bu kez Kirmanckî’nin Kürtçe olmadığına dair bir propaganda yöntemini hayata geçirmek için çabalıyor.

Kürtlerin Alevi olmadığı, Dersimlilerin ise Kızılbaş olduğuna yönelik propaganda yöntemleri, az da olsa halk arasında halen etkisini sürdüren bir yaklaşım olarak kendini gösteriyor. Dersim’de bulunan bazı cemevlerinde özellikle Kızılbaşlık vurgusunun öne çıkarılması ve Alevilik inancının ise İslam’ın bir mezhebi olarak tanımlanması, bu propagandanın dışa vurumu olarak görülüyor.

Kızılbaşlık ya da “Kızılbaş Alevilik” söylemleri 90’lı yıllarda artış göstermiş olsa da bugün eskisi kadar etkili değil. Buna karşın, Aleviliğin İslam’ın bir kolu ya da mezhebi olarak vurgulanması ise halen etkisini sürdüren bir söylem olarak karşımızda duruyor. Özellikle cemevlerinde yapılan cemlerde ya da cenaze törenlerinde, Alevilik inancına ait olmayan duaların okunması; Atatürk, asker ve Cumhuriyet vurgusunun öne çıkarılması ve Dersim halk geleneklerinin dışlanması gibi uygulamalar, her ne kadar sürdürülse de halk tarafından artık yüksek sesle eleştirilen konulardan biri oluyor.

DEMOGRAFİK YAPIYA SALDIRI: ASKER VE POLİSLER KENTE YERLEŞİYOR

Özel savaş uygulamalarının inanç konusunda yarattığı kafa karışıklığı ve asimilasyon politikalarına karşı, eksikliklerine rağmen özellikle Demokratik Aleviler Derneği’nin halkı bilinçlendirme çalışmaları etki yaratmış durumda.

Özel savaşın bir diğer uygulaması ise, devletin baskı ve özel savaş politikalarından dolayı giderek yoksullaşan Dersim halkını parayla kendine bağımlı hale getirme stratejisi. Özellikle Dersim’de görevli polis ve askerler üzerinden uygulanan bu yöntem, kendileri için ücretsiz olan lojmanlara yerleştirilmeleri yerine, kentte ev kiralamaları üzerinden oluyor.

Normal şartlarda bir kamu çalışanı için bile yüksek olan ev kiraları, asker ve polisler tarafından birkaç yıllık peşin olarak veriliyor ve kiraladıkları evleri ise kendileri kentten ayrıldıktan sonra boşaltmak yerine, yerlerine atananlara bırakıyor. Bu uygulama sayesinde devlet, kentte belirli bir yerleşik düzen kurarken, aynı zamanda Dersim’in demografik yapısına da müdahalede bulunmuş oluyor.

Hozat’ta konuştuğumuz bir Dersimli, altı yıl önce evlerinden birini bir askere kiraya verdiğini; askerin görev yeri değiştikten sonra evi boşaltmak yerine yeni gelen bir askere verdiğini, evin boşaltılmasını istediğinde de tehdit edildiğini ifade etti.

Bunun yanında, ailesiyle birlikte gelen askerler kendi inançlarını da bulundukları yerlerde dayatıyorlar. Başka bir Dersimli, Ramazan ayında aynı binada kiracı olan askerin ailesinin, oruç tutulmuyor diye defalarca tartışma çıkardığını ve binada oturanları birçok kez polise şikâyet ettiğini belirtti.

Alevi inancına yönelik gündelik hayatta saldırıların bu şekilde devam ettiğini ifade eden Dersimliler, asker ve polislerin devletin cezasızlık politikasından güç alarak, günlük yaşamda da zorbalık yaptığını söyledi. Ayrıca sokakta, bina girişlerinde kendilerine nefretle bakıldığını da ekledi.

GENÇLİK ÜZERİNDE ÖZEL OLARAK DURULUYOR

Dersim’de özel savaşın bir diğer uygulaması ise gençlik üzerinde yürütülen yozlaştırma politikaları. Zaten çalışma koşullarının yok denecek kadar az olduğu kentte, gençler ya kaçak yollardan yurt dışına çıkmaya zorlanıyor ya da kentte yoğun biçimde bulunan içkili mekanlara yönlendiriliyor.

Kentte en çok dikkat çeken hususlardan biri, alkollü içecek satan işletmelerin ve içkili mekanların fazlalığı oluyor. Her ilçede ve kent merkezinde tekel bayilerinin ve içkili mekanların fazlalığı ile gençlerin bu yerlere yönelik talebi dikkat çekici.

Nüfusu 6 bini bulan Hozat ilçe merkezinde ondan fazla tekel bayiinin olması, birahanelerin sayıca fazla olması ve hepsinin neredeyse her akşam dolu olması bile, gençlik üzerinde yürütülen yozlaştırma çalışmalarının bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Alkol tüketiminin, Türkiye ve Kürdistan ortalamasına göre üst seviyelerde olduğu Dersim’de, özellikle son 15 yılda uyuşturucu kullanımında da belirgin bir artış gözlemleniyor. Hem kent merkezinde hem de ilçelerde, akşam saatlerinde dağlık alanlarda gençlerin uyuşturucu kullanımına rastlamak, gündelik hayatın olağan bir akışı olarak görülebiliyor.

Dersim halkı, uyuşturucu ve fuhuşa karşı defalarca yürüyüşler düzenlemesine, kampanyalar yapmasına rağmen, Türk devleti kendi silahlı güçlerini kullanarak uyuşturucu ve fuhuşun yaygınlaşmasına devam ediyor.

Özel savaş uygulamalarının bir diğer örneği ise, zaten düşkünleşmiş kişilerin bir süre sonra ajanlaştırma faaliyetleri içerisinde bulunmalarını sağlamak oluyor. Umutsuzluk ve geleceksizlik içine sürüklenen gençler için kısa yoldan para kazanmak her geçen gün daha cazip bir hal alıyor.

Özellikle yerel yöneticilerin, bugüne kadar Dersim gençliğinin içine sürüklendiği bu umutsuzluk cenderesine karşı herhangi bir umut verici adım atmaması; kentteki siyasi yapıların ve partilerin ise bu sorunlara hiç yönelmemesi ya da yüzeysel yaklaşması, gençlerin giderek kolay yoldan hayatlarını kurtarma arayışına yönelmesine neden oluyor.

Türk devletinin özel savaş aygıtı, düzenli para akışı güvencesi ve yozlaştırılmış gençlerin çaresizliği üzerinden, Dersim’in her bölgesinde ajanlaştırma ağını güçlendiriyor. Bu durum halk tarafından biliniyor; hatta halk, kimlerin ajan olduğunu konuşuyor ve bu kişileri kendi ortamlarından dışlıyor.

DEVAM EDECEK...