“Entegrasyon” kavramı, özellikle sömürgecilik sonrası dönemden bugüne kadar hem ulus-devletlerin siyasal stratejilerinde hem de halkların özgürlük mücadelelerinde çok yönlü biçimlerde kullanılmıştır.
Önder APO’nun “Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu”nda bu kavram, alışıldık anlamının ötesine taşınarak derin bir siyasal ve felsefi içeriğe kavuşturulmuştur: Pozitif entegrasyon. Ancak bu terim, onun karşıtı olan negatif entegrasyon ile birlikte düşünülürse gerçek anlamına ulaşabilir.
Çünkü entegrasyonun biçimi, sadece taraflar arasındaki ilişkiyi değil, o ilişkinin doğasını, yönünü ve sonucunu da belirler. Bu nedenle, öncelikle neyin “negatif” olarak tanımlandığını netleştirmek gerekir.
NEGATİF ENTEGRASYON: ASİMİLASYON VE TESLİMİYET
Negatif entegrasyon, bir halkın veya topluluğun, egemen ulus-devlet yapısı içerisinde özne olmadan, kendi kimliği, dili ve toplumsallığı tanınmadan, devlete eklemlenmesidir. Bu entegrasyon biçimi, tarih boyunca asimilasyon politikaları, zorunlu vatandaşlık, tek dil-tek millet ideolojisi ve merkezileştirilmiş ulus-devlet modelinin içselleştirilmesi üzerinden gerçekleşmiştir.
Kürt halkı açısından negatif entegrasyon, “vatandaşlık” adı altında inkarı kabul ettirilmiş bir aidiyet ilişkisidir. Kürt kimliği, dil ve kültürü tanınmaz; Kürt birey, sadece “iyi vatandaş” olduğu sürece sisteme dahil edilir.
Burada entegrasyon bir kimliksizlik koşuluyla mümkündür. Bu nedenle Önder APO, negatif entegrasyonu “var olmanın bedelinin yoklukla ödenmesi” olarak tanımlar. Buradaki bütünleşme, bir teslimiyet biçimidir.
POZİTİF ENTEGRASYON: DEMOKRATİK ÖZNELEŞME
Pozitif entegrasyon ise bunun tam tersidir: Bir halkın kendi kimliğini, kültürünü ve toplumsal sistemini koruyarak, hatta geliştirerek; egemen yapılarla karşılıklı dönüşüme dayalı bir ilişki kurmasıdır.
Bu, “devlete entegre olma” değil; devleti toplumsallaştırma ve demokratikleştirme temelinde bir siyasal müdahale biçimidir. Burada entegrasyon, edilgen bir uyum değil, aktif bir inşa ve dönüştürme süreci olarak tanımlanır.
Önder APO, pozitif entegrasyonu yalnızca güncel siyasal bir çözüm arayışı olarak değil, aynı zamanda bir “toplum felsefesi” olarak ele alır. Entegrasyon, bu bağlamda bir kabulleniş değil; devlete, ulus-devlete ve kapitalist modernitenin tüm tekçi yapısına karşı geliştirilen yeni bir yaşam tarzı ve örgütlenme modelidir.
Yani pozitif entegrasyon, hem bir reddiye hem de bir kuruculuktur; yıkıcı olmayan ama dönüştürücü bir tarihsel müdahaledir.
Bu anlamda pozitif entegrasyon:
- Egemenlik talep etmeden özgürlük istemektir.
- Ulus-devleti parçalamadan demokratik ulusu inşa etmektir.
- Devleti reddetmeden, onun tekçi yapısını aşındırmaktır.
- Kimliksizleşmeden bir arada yaşamı mümkün kılmaktır.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE ENTEGRASYONUN BİÇİMİ BELİRLEYİCİDİR
Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarihsel seyri, negatif ve pozitif entegrasyon biçimleri arasında verilen uzun soluklu bir mücadeleyle şekillenmiştir. 20. yüzyıl boyunca Kürt halkı ya dışlanarak inkâra mahkum edilmiş ya da kimliğinden soyundurularak sisteme dahil edilmeye zorlanmıştır.
PKK’nin tarihsel çıkışı, bu ikili kuşatmaya karşı radikal bir kopuşu temsil eder. Ancak bugün gelinen aşamada, sadece silahlı direnişle değil; toplumsal örgütlenme, öz yönetim deneyimleri ve demokratik siyasetle halkı özneleştiren bir stratejik hat ön plana çıkmaktadır.
İşte bu yönelim, pozitif entegrasyon fikrini hem tarihsel hem siyasal düzlemde güncelleyen esas zemindir.
Önder APO’ya göre artık mesele, Kürt halkının “ayrı bir devlet” kurmasından çok, bulunduğu her yerde demokratik ulus bilinciyle örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin egemen yapılarla çelişkisel ama yapıcı bir ilişki kurmasıdır.
Türkiye, İran ve Suriye devletleriyle yürütülecek her çözüm süreci, pozitif entegrasyon temelinde kurulmalıdır.
ORTADOĞU İÇİN STRATEJİK BİR YOL: DEMOKRATİK ENTEGRASYON
Pozitif entegrasyon sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu halkları için de yeni bir modeldir. Ulus-devletlerin çözüldüğü, mezhepsel ve etnik savaşların derinleştiği bir coğrafyada, halkların kendilerini hem yerel olarak yönettiği hem de demokratik bir çatıyla birbirine bağlandığı bir sistem gereklidir.
Bu sistemin adı Önder APO açısından demokratik ulustur. Demokratik ulus, etnik, dini ya da kültürel homojenliği değil; farklılıklar içinde ortak yaşamı esas alan, çoğulcu ve katılımcı bir toplumsallık modelidir.
Bu modelde entegrasyon, merkeziyetçi iktidarlara değil; halk meclislerine, kadın özgürlükçü yapılara, yerel ve toplumsal öz-örgütlenmelere dayanır. Devletle ilişkisi çatışma ya da teslimiyet temelinde değil; karşılıklı dönüşüm ve demokratik diyalog zemininde şekillenir.
Demokratik toplumun özü, devletin dışında değil, devleti aşındıran, onun sınırlarını halk lehine zorlayan örgütlü bir yaşam gücüdür.
Pozitif entegrasyon, işte bu toplumsal zeminde halkların kendi kimlikleriyle var olduğu, ama aynı zamanda ortak bir yaşam etiği geliştirdiği demokratik bir sistem önerisidir.
POZİTİF ENTEGRASYONUN ÜÇ TEMEL ÖZELLİĞİ
Özneleştiricidir: Halkı edilgen değil, kurucu özne yapar.
Dönüştürücüdür: Mevcut yapılarla ilişki kurarken onları değiştirmeyi hedefler.
Çoğulcudur: Tek kimliğe, tek dile, tek millete değil; çokluk içinde birlikte yaşamaya dayanır.
Sonuç olarak, bugün Türkiye’de ve Ortadoğu’da Kürt meselesiyle ilgili temel soru şudur: Bu halk nasıl entegre edilecek ya da nasıl entegre olacak? Cevap, hangi entegrasyon biçiminin tercih edildiğinde gizlidir.
Negatif entegrasyon, yeni baskılar, yeni çatışmalar ve yeni inkâr biçimleri üretir. Pozitif entegrasyon ise barışın toplumsal zeminini kurar, halkı özne yapar, devleti demokratikleştirir.
Dolayısıyla pozitif entegrasyon, yüzeyin altında derin bir yeniden kuruluş hamlesidir. Ne görünüşte bir uyum ne de simgesel bir katılım; toplumu özneleştiren, devleti dönüştürmeye zorlayan bir tarihsel müdahaledir.