İlk komutanım

Heval Mizgîn benim için sadece bir komutan değildi. Aynı zamanda bir arkadaş, bir öğretmen, bir anneydi. Disipliniyle eğitti, şefkatiyle büyüttü. Sesi ve çığlığı dağlarda ve ovalarda yankılanmaya devam ediyor.

Mücadele yolculuğuna adım attığımda anlam arayışı olan ve sorumluluk taşıyan bir gençtim. İlk komutanım Heval Mizgîn'di. O dönem Mêrdîn Eyaleti Komutanı’ydı ve Şîlan kod adını kullanıyordu. Önderlik sahasından yeni gelmişti alana. Bilgisi, disiplini ve duruşuyla biz gençlerin yüreğine dokunuyordu. Onunla tanışmam benim için bir bilinçlenme, uyanış ve büyüme süreciydi.

Ayrıldığım gün annem bana şunu söyledi: “Git, katıl demiyorum ama gidersen de bir daha bu eve gelme.”

Bu sözün anlamını uzun süre anlayamadım. Aylarca düşündüm, birçok arkadaşa sordum ama kimse yanıtlayamadı. Ta ki bir gün Heval Mizgîn bana dönüp, “Annenin ne demek istediğini biliyor musun?” diye sorana kadar.

Bilmiyordum. O ise sakin ama kararlı bir sesle şöyle dedi: “Yadê sana ‘eğer bu yola giriyorsan ihanet etme, onurlu ol!” Bu sözler yüreğimde yer etti. O günden sonra mücadeleye olan bağlılığım sadece ideolojik değil, aynı zamanda vicdani ve duygusal bir sorumluluğa dönüştü.

Heval Mizgîn benim için sadece bir komutan değildi. Aynı zamanda bir arkadaş, bir öğretmen, bir anneydi. Disipliniyle eğitti, şefkatiyle büyüttü. Eğer bugün ayaktaysam, binlerce Mizgîn’in, Gulçiya’nın, Egîd’in, Mazlum’un sayesinde ayaktayım. Onlar bize sadece mücadeleyi değil, onurlu bir yaşamı miras bıraktı.

***

Tarih yalnızca zaferleri değil, ezgileri de yazar. Kimi zaman bir şairin dizelerinde yankılanır halkların acısı, kimi zaman bir şarkıcının sesinde hayat bulur umut. Hozan Mizgîn de işte böyle bir sesti. Yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda bir direnişin, bir halkın sesi, yüreği ve öncüsüydü.

11 Mayıs 1992’de, özgürlük mücadelesinin en çetin yollarında bir yıldız daha toprağa düştü. Hozan Mizgîn, yalnızca söylediği türkülerle değil, verdiği mücadeleyle de bir halkın belleğinde ölümsüzleşti. Sesi, sınır tanımadan yankılandı; zindanlarda, dağlarda, meydanlarda...

Onun türkülerinde sadece hüzün yoktu, umut da vardı. Haykırış vardı, direnç vardı. Çünkü o, türküleri bir mikrofonun başında değil, direnişin tam ortasında, halkının acısıyla yoğrulmuş bir bilinçle söylüyordu. Her ezgisi bir çağrıydı; zulme karşı başkaldırıya, teslimiyete karşı direnişe...

O, bir kadındı aynı zamanda. Bir Kürt kadını… Sesin bastırılmaya çalışıldığı, kimliğin yok sayıldığı bir çağda hem kadın hem sanatçı hem de özgürlük savaşçısı ve bir komutan olmanın bedelini bilerek girdi yola. Ama o bedel, halkının yüreğine kazınan sonsuz bir sevgiye dönüştü.

Bugün onu şehadetinin yıl dönümünde bir kez daha anıyoruz. Sesi hâlâ aramızda, adı hâlâ mücadeleyle anılıyor. Ve onun gibi nice yoldaş, bugün de özgür bir yarın için aynı inançla yürümeye devam ediyor.

Bir çağlayan gibiydi sesi, dağ gibiydi yüreği... Ve biz onun türkülerini unutmayanlar olarak, bu sesin hiç susmaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Hozan Mizgîn’i ve tüm özgürlük şehitlerini saygı, sevgi, özlemle anıyorum.