Merhaba Hayri Amca

Kolektif kurucu iradenizle yola çıkan bu hareket artık tarihsel misyonunu tamamlıyor. Bu karar, sizin adınıza bir “bitiş” değil; sizin çizdiğiniz yürüyüş hattının tamamlandığını kabul eden bir duruştur.

HAYRİ DURMUŞ

Zaman, tarihin aktığı bir eşikte duruyor.

Sana daha önce de bu sayfadan yazmıştım; tam yirmi beş yıl önce, genç bir yürekle, yanan bir vicdanla, kabuğuna sığmayan büyük bir öfkeyle. Şimdi yeniden yazıyorum ama bu sefer, yarım asırdır halkımızın özgürlük özlemiyle yoğrulan Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin taşıyıcı gücü olan PKK hareketinin 12. Kongresi ve feshinin ilanı vesilesiyle. Sizlerin öncülüğüyle açılmış olan direniş aralığının artık kapandığını sana bildirmek için yazıyorum.

Bu kongreyle birlikte, yoldaşların Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun’un şehadet haberleri de açıklandı. Bu haber yalnızca bir kapanış değil, omuzlarımıza ağır bir başlangıç sorumluluğu da yüklüyor.

Her biri birer abide olan şehitler… Kimini yakından tanıdık, kimini anlatılanlarla bildik. Ama hepsi, kalbimizde bir iz, vicdanımızda bir yük, yolumuzu aydınlatan bir işaret oldular.

Rıza Altun, Ali Haydar Kaytan, Hüseyin Durmuş, Yıldız Durmuş ve sen…

Bu isimler yalnızca birer mücadele neferi değil; halkı için yürümeyi, düşünmeyi ve gerektiğinde ölmeyi göze almış birer önderdi. Onların yoldaşları ve aile bireyleri olarak, bugün yaşanan her gelişmeyi, o büyük bedellerin terazisinde tartıyor; içimizde derin bir sızı ama aynı zamanda büyük bir onurla taşıyoruz.

Bugün, yarım asır evvel senin ve yoldaşlarınla başlatılan tarihsel yürüyüş, örgütsel olarak sona erdi.

Kaleme aldığın manifestoyla, kolektif kurucu iradenizle yola çıkan bu hareket, artık tarihsel misyonunu tamamladığını, hareketin Önderi yoldaşın Abdullah Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda ilan etti. Bu karar, sizin adınıza bir “bitiş” değil; sizin çizdiğiniz yürüyüş hattının tamamlandığını kabul eden bir duruştur.

Çünkü sizler, Hayri Amca, yalnızca birer kadro değil; bir hareketin ruhunu oluşturan, biçimini çizen, ahlakını belirleyen ve bunun bedelini ermişliğin en yüksek mertebesi olan kendini feda ederek ödeyenlerdiniz. Senin elinden çıkan ilk metin, bu halkın suskunluğunu parçalayan ilk söz oldu.

“Şoreşgerê bê nav” adlı öykünün yazarı sevgili Ferhat Kurtay ile Kızıltepe’de babasının evinde yakalanıp getirildiğin Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde tarih yeniden yazılacak ve direniş çizgisinin ruhu buradan filizlenecekti.

Senin 14 Temmuz 1982’de Diyarbakır zindanında başlattığın ölüm orucu, PKK’nin direniş karakterini belirleyen bir tarihî kırılma noktasıydı.

Senin ve yoldaşlarının bedeninde, ilk kez Kürt halkının özgürlük iradesi bir stratejiye dönüştü. Mazlum’un isyanı, Ferhat, tarihin şen çocuklarının sarsılmaz direnci, Kemal’in baş döndürücü heyecanı, Akif ve Ali’nin adanmışlığı PKK hareketinin direniş karakterini belirleyen en temel olgu oldu. Sizler olmasaydınız ne bu çizgi doğardı ne de bu halk kendisini bu kadar tanırdı.

Sana dair şu cümleyi yoldaşın Ali Haydar Kaytan kurmuştu: “Hayri arkadaş ve Mazlum arkadaşların Başkan’la tanışıp gruba katılımları, hareketin nitelik düzeyini yükseltti ve büyük bir sıçramaya yol açtı. Her iki arkadaş da aydın nitelikleri çok belirgin, araştırma düzeyleri yüksek kadrolardı.”

Ve sen Hayri Amca, Diyarbakır Zindanı’ndan yazdığın o mektupta, şöyle demiştin:

“Kürdistan gibi bir ülkenin kurtuluşu, halkımızın refaha kavuşması, nesillerin işidir.”

“PKK’yi bitiremeyecekler… Bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi PKK öncülüğünde eninde sonunda zafere ulaşacaktır.”

Biz seninle gurur duyuyoruz Hayri Amca. Ama sadece şahsınla değil, sana yüklenen tarihsel misyonla. Sen bu halkın ezilmişliğine karşı “dur” deyişin, kendi kaderini eline alma iradesinin, sessiz ama sarsılmaz temsilcisi oldun.

Bugün, partiniz PKK kapanıyor. Ama bu kapanış, yazdığınız manifestonun başarısızlığı değil; onun bir dönemi tamamlamış olmasıdır. Direnişin ahlakı, siyasal iddia ve özgürlük ufku başka biçimlerde yaşamaya devam edecek, zira ardıllarınız olarak bu harekete sizlerden sonra katılan devrimci ahlak, devrimci estetik duyarlılık ve romantizmini en derinliklerinde yaşayan binlerce genç yetiştirdi ve bir o kadarını da toprağa verdi. Gurbetelli Ersöz, Engin Sincer, Sinan Dersim, Leyla Agiri, Atakan Mahir, Egîd Civyan gibi aklıma gelen onların isimlerinde simgelenen sizlerdiniz. Her birini ahde vefa duygusuyla bu vesile ile minnetle anıyorum.

Çünkü biliyoruz ki, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet yalnızca sloganlarda değil, Kürdistan’ın dağlarında, şehirlerinde, kalplerinde ve dillerinde yaşayan somut bir gerçeğe dönüşmedikçe bu hikaye tamamlanmış sayılmaz.

Ve sen, Hayri Amca… Vasiyetini unutmadık.

Mezar taşına yazılmasını istediğin o söz, bu halkın hafızasına yazıldı:

“Halkına borçlu öldü!”

Bu borcu taşıyan biziz şimdi. Ve bu borç, yalnızca sana ait değil, bize devrettiğiniz halk ahlakının, direniş onurunun borcudur.

Hayri Amca, sizlerden sonra yaşadığımız tufana rağmen hep bir arada kalmaya ve yüksek değerlerinizi sizlere yakışır ölçekte temsil etmeye çalıştık. Bu kapanış artık bizler için de yeni bir başlangıç olacak. Ve evet bizlerin de omuzlarından bir yük kalkmış olacak. Zira senin omuzladığın partiyi ve mücadelesini halk omuzladı. Sizlerin başlattığı çizgi, artık başka adlarla ama aynı onurla yürümeye devam edecektir.

Sana biraz geçmiş zamanı ve az da şimdiki zamanı anlatmak isterdim, bunları başka zamana havale edeceğim şimdilik. Lenin’in bir sözü var: “Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar vardır; bir de on yılların yaşandığı haftalar.” Bu bilge söz biraz özetliyor.

Sözümü geçmişten gelen bir notla tamamlamak istiyorum. Zamanında cezaevinden bize yollanan bir kalemliğin üzerinde şöyle yazıyordu:

“Tüm insanlığın özgürlüğü ve mutluluğu için omuzdan düşmeyi göze almış bir başın üzerinde egemen hiçbir güç yoktur.”

Toprak olmuş ellerinden öpüyorum.

Kaynak: Yeni Özgür Politika