Kalkan: Herkes direnişe ve savaşa seferber olmalı

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan: Direnişe, savaşa seferber olmalı, gerçekten seferberliği kavram olarak söyleyip gereğini yerine getirmeyen bir pozisyonda olunmamalıdır. Seferberliğe katılmak lazım. Öyle olursa başarılı olur.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan'ın PKK internet sitesinde yer alan yazısında  işgalci Türk devletinin Medya Savunma Alanları'na yönelik saldırısını değerlendirdi.

Duran Kalkan yazısında şunları belirtti:

"17 Nisan ile başlayan çok daha yoğunlaşmış bir savaş durumu var. Düşman 17 Nisan’da yeni planlı bir ezme saldırısı başlatmış bulunuyor. Düşmanın başlattığı planlı imha saldırıları temelinde Zap ve Avaşin merkezli olmak üzere tüm Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında hareket ve halk olarak Devrimci Halk Savaşı Stratejisi çerçevesinde topyekun bir direniş yürütüyoruz. Zap, Avaşin gerillası gerçekten de destan yazıyor, tarihin en büyük kahramanlık örneğini ortaya koyuyor ve faşist-soykırımcı saldırganlara ağır darbeler vuruyor, durmadan ve dinlenmeden, gece-gündüz demeden, faşist soykırımcı işgal saldırısını kırmaya, AKP-MHP faşizmini Zap ve Avaşin’de yenmeye, TC’nin Kürt düşmanı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetini bu biçimde tarihe gömmeye çalışıyor.

Demek ki olağan bir dönemde değiliz. Dahası sıradan bir mücadele ya da olağan bir savaş sürecinde değiliz. Merkez karargahımız içine girdiğimiz savaş sürecini ‘varlık-yokluk savaşı, ölüm-kalım savaşı’ olarak ifade etti. Bu tanımlama gerçeği ifade ediyor. Doğru bir tanımlama oluyor. O halde bunun bilincine varmamız gerekiyor. Bu ülkede ve bu topraklarda yaşıyorsak ve de özgür yaşamak istiyorsak o zaman bu değerlendirmelerin anlamını bileceğiz, bunun üzerimize yüklediği görev ve sorumlulukların derin bilincine ulaşacağız ve onların gereklerini pratikte mutlaka başarıyla yerine getireceğiz.

Yine Merkez Karargahımız bu süreci seferberlik olarak ilan etti. Evet Kürt halkı ve dostları da bu saldırganlığı kırmak için seferber olmuş durumdadır. O halde hiç kimse bunun dışında bir yaşam ve çalışma sürdürmemelidir. Bu da ruhta, duyguda, düşüncede, davranışta, anlayışta, tarzda zaferi yaratan devrimciliği ortaya çıkartmayı içeriyor.

PKK’nin ellinci yılana girişle birlikte yeni bir mücadele hamlesine girdik. 8 Mart ve Newroz bunun açık göstergesi ve kanıtıydı. Bu da çok önemli bir kitlesel çıkışı, kadın ve halk duruşunu ifade etti, çok büyük mesajları vardı. Kuşkusuz bu çıkış kendiliğinden olmadı, Apocu hareketin ellinci yılını zafer yılını haline getirme kararıyla, istemiyle gelişti. Ona bağlı olarak şunu ortaya koyduk: Bu yılın her günü Newroz, her yeri direniş alanı olacak dedik. Buna karşı düşman 17 Nisan’da saldırı yürüttü, böyle bir çıkışın yayılmasını, büyümesini, daha etkili hale gelmesini bir yönüyle engellemek istiyor. Düşman saldırısının bir amacı kesinlikle budur. Ellinci yılın büyük zafer yılı, hatta savaşta nihai zafer yılı haline gelmesini engellemek istiyor. Hareketimizin, halkımızın mücadeleci çıkışından Kürt soykırımını yürüten güçler ürktüler. Bu biçimde PKK’nin tarihsel gelişiminin daha etkili gelişeceğini gördüler, korktular ve onu önlemeye çalışıyorlar, onun önünü kesmeye çalışıyorlar, bir tür kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. 17 Nisan işgal saldırısının bir boyutu kesinlikle budur.

TC KENDİNE VERİLEN KREDİYİ KULLANIYOR

 İkincisi, Ukrayna savaşıyla ortaya çıkan süreci birçok çevre değerlendirmek istiyor. Onunla da bağlantısı var. Savaş uzayınca da yeni durumlar ortaya çıkardı. Rusya, 9 Ekim’de Önder Apo’ya düzenlenen komplo benzeri bir günde Ukrayna yönetimini etkisiz kılıp Ukrayna’daki siyasetin kendine bağlı gelişmesini sağlamak istiyordu. Planlaması böyleydi. Ona göre saldırdı. Saddam’ın bir günde Kuveyt’i alması gibi bir planı vardı. Fakat bunu başaramadı. Birçok şey yaptı ama planlaması kesinlikle Zelenskiy yönetimini etkisiz kılmaktı, hedef orayaydı ama aylar geçmiş olmasına rağmen herhangi bir sonuç yoktur, artık o amaçtan da uzaklaşmış durumdadır. Dolayısıyla başaramadığını kendisi de kabul ediyor. Başka planları devreye koymuş durumdadır.

Savaşın başlangıcı bazı çevreleri korkuttu, NATO’yu da korkuttu ve hemen tedbir almaya yöneldiler. Ukrayna savaşı Türkiye’yi de korkuttu, çünkü Rusya ve Ukrayna ile ekonomik ilişkileri, ticari ilişkileri çok fazlaydı, ilk başta zarar gördü. Fakat savaş uzadıkça bu durumlar değişti. Avrupa’nın, Amerika’nın, NATO’nun mücadelesinde Rusya’ya karşı olma karşılığında Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğüne kredi verdiler. AKP-MHP faşizmi de bu krediyi kullanmak istiyor. O da bu siyasi ve askeri imkanları Kürt soykırımını daha da ilerletecek yeni bir askeri saldırı da kullanmak istiyor.

Bu anlamda TC kendisine verilen desteği kullanıyor ama bir de bir savaşa itiliyor ve teşvik ediliyor. Başka güçlerin de böyle bir şeyde çıkarları var. Evet Ukrayna savaşanın Rusya açısından güvenlik sorunu var, ulusal sorunu boyutu var ama ekonomik ve mali boyut daha çok öndedir. Özellikle enerji kaynaklarına ve yollarına sahip olma mücadelesi, kapitalizmin kendi içindeki çıkar mücadelesinin özünü oluşturuyor, Ukrayna savaşının da bu boyutu çok öndedir. Birinci derecede enerji yolu olma özelliği var. Şimdi o yola kim sahip olacak, kavga biraz onun üzerinedir. Çin, Rusya, Şanghay Beşlisi Ukrayna’yı denetim altına alarak yolu tümden kendi etkilerine alma ve böylece Avrupa’yı, Amerika’yı kendi doğal gazına, kendi pazar belirlemesine mahkum etmek istedi. Onlar da bunu tersine çevirmek istiyorlar. Rusya’nın, Çin’in kendilerine karşı doğalgazı bir tehdit aracı, yine bir kazanç sağlama aracı haline getirmekten engellemek istiyorlar. Kendilerine mahkum kılmak, mecbur kılmak istiyorlar. Böyle bir boyutu var ve savaş uzayınca savaşın bu nedeni bir krize dönüştü, enerji krizi artıyor.

TC-KDP KAÇAKÇILIK ŞEBEKESİDİR

Şimdi yeni yollar ve yeni enerji kaynakları arıyorlar. Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını, petrol-doğalgazı daha fazla işletmek ve daha çok sömürmek istiyorlar. Enerji kaynaklarının Avrupa’ya akışı için yol oluşturmak istiyorlar. Şu anki günlük PKK düşmanlığının arkasında biraz da bu yatıyor. ABD, Avrupa, Almanya, İngiltere; Kürdistan ve Türkiye üzerinden daha ucuz petrol ve doğalgaz hatlarını yaratmak istiyor. Bunun için TC ile KDP ile ittifak yaparak PKK’yi etkisiz hale getirip Ortadoğu’nun, Güney Asya’nın enerji birikimini Avrupa’ya daha hızlı taşımak istiyorlar. Öyle bir yol açıp bu sıkışıklığı gidermek istiyorlar. Bunun için TC’ye ve KDP’ye kapı açtılar, bir araya getirdiler, destek ve imkan vererek askeri-siyasi olarak saldırtıyorlar. Onlara, ‘saldırın ve PKK’yi engel olmaktan çıkartın’ diyorlar. Böyle bir şebeke oluşmuş durumdadır. Aslında geçmişte de KDP-TC ortaklığı az da olsa sürüyordu, bir kaçakçılık şebekesidir, öyle bir yasal durumu yoktur, her şey yasadışı ve gizli sürüyor. Bu kaçakçı şebekesine şimdi Avrupa’da ekleniyor yani Almanya, ABD, İngiltere’de ekleniyor, büyük bir şebekeye dönüşüyor ve hacmini büyütmek istiyorlar. Medya Savunma Alanlarına, Zap’a dönük saldırıları, PKK’ye dönük bu kadar yeniden saldırı geliştirmelerinin bir yanı da budur.

AKP-MHP ve KDP için böyle bir durum iki boyutlu yarar sağlıyor. Bir; zor durumdalar çökmek üzereler, bu güce dayanarak iktidar ömürlerini uzatıyorlar. İki; kaçakçılıkla sermaye kazanıyorlar. Bu soygun biçimi buna imkan veriyor, onlar da bu iki nedenle bunları görünce tüm güçleriyle bu plana yattılar ve PKK’yi imha etmek amaçlı saldırılarını başlattılar. Bunu iktidar ömürlerini uzatmak için yeni bir fırsat olarak gördüler. Bir de yasadışı bir biçimde kazanç sağlamak istiyorlar.

AKP-MHP FAŞİZMİ YENİLİRSE SOYKIRIMCI ZİHNİYET VE SİYASET KIRILACAKTIR

Ukrayna savaşının açtığı kapı ne kadar sürer bilemeyiz ama bu savaş AKP-MHP faşizminin son savaşı oluyor, kazanırsa Ortadoğu’yu ele geçirebilir. Öyle bir hayalleri vardır. Çünkü İttihat ve Terakki Osmanlı zihniyeti devam ediyor. Mustafa Kemal şöyle bir biçim verdi: ‘Dışarıya yansıtmayın içimizde gizli kalsın, bir de bütünlüklü yapmayalım, fırsat olduğu yerde parça parça yapalım’ dedi. Hatay’ı yaptılar, Kıbrıs’ı yaptılar. Şimdi Suriye’de Kürdistan’da böyle adım adım ilerliyorlar, o da Mustafa Kemal taktiğidir. Daha doğrusu Birinci Dünya Savaşındaki yenilgiden çıkarttıkları sonuç oluyor. O nedenle TC’nin öyle bir hesabı vardır. Kazanırlarsa öyle bir duruma girebilirler. Fakat Zap ve Avaşin’de savaşı kaybederse Ankara’da AKP-MHP faşizmi çökecektir. 2023 baharı mevcut iktidarın sonudur. Ya daha fazla savaş ilan edip kendisini başbuğ ilan edecek ve seçimsiz yürütecek ya da seçime razı olacak, seçimle çökecek, yani AKP-MHP faşizmi iktidardan düşecek. Şimdi pozisyon budur.

KDP açısından da insan benzer durumu söyleyebilir. Son seçimlerde çok kazanmış gibi görülüyor ama o bir görüntüdür, işin bir boyutudur, özünde çok fazla teşhir olma var. En çok dayandığı Behdinan’da teşhir olması çok fazladır. Halk desteği yoktur, desteklemeyen halk yarın isyana da kalkabilir. Orada da iktidar ömrünü uzatma sorunu var. Bir de bu güçler kaçakçılıkla para kazanıyorlar. KDP geçmişte Saddam’ın çocuklarıyla bunları yapıyordu, her türlü kirli işi yaptılar. Şimdi ise AKP-MHP faşizmiyle bunu yapıyorlar. Benzer bir durumdur ve bu sürüyor. Kara para ile kazanç sağlamak bunların esas duruşlarıdır. Onu da yürütüyorlar. Böyle bir ittifakla, PKK’ye karşı saldırıyla bazı şeyleri frenliyorlar, daha fazla kazanç sağlamanın, talan etmenin önünü açıyorlar, saldırılar biraz bu çerçevede geliştiriliyor.

Şöyle de değerlendirmek lazım: 2008’de de Medya Savunma Alanlarına saldırarak PKK’yi tasfiye etmek istiyorlardı. Medya Savunma Alanlarını tasfiye etme TC’nin yeni kararı değildir, bu bir devlet kararıdır.

Bu savaş dar bir zeminde altı yıllık bir savaştır. Yeni bir savaş değildir. Hatta çöktürme eylem planı temelinde geliştirilen bir savaştır. Çökertme eylem planının askeri boyutudur. 2008 Şubat’ında nasıl ki bir anda sonuç almak istedilerse bu sefer de böyle bir planlama dahilinde böyle bir stratejiyle sonuç almak istiyorlar. Kendilerini böyle bir hedefe yöneltmişler. Buradan işin askeri boyutu öne çıkıyor. Taraflar ‘ölüm kalım savaşı’ diye aynı şeyi söylediler. AKP-MHP faşizmi burada başarısız olursa yüz yıllık Kürt düşmanı soykırımcı TC’nin zihniyet ve siyaseti kırılacaktır. Nasıl ki 2008’de TC’nin yenilgisi sonucunda siyaset üzerindeki ordunun etkisi kırıldıysa şimdi de savaşı yürüten AKP-MHP faşizmi yenilirse Kürt düşmanı zihniyet ve siyaset Türkiye’de kırılacak, bunun sonucu büyük bir devrimsel gelişmeye yol açacaktır. Sadece AKP-MHP faşizmi iktidardan düşmeyecek, aslında Kürt düşmanı zihniyet ve soykırımcı zihniyet ve siyaset kırılacak, İttihat ve Terakki’nin zihniyet ve siyaseti kırılacak. Bu kesindir, iş bu noktadadır.

SEFERBERLİĞE KATILMAK LAZIM

 Herkes görev ve sorumluluğuna sahip çıkmalıdır. Direnişe, savaşa seferber olmalı, gerçekten seferberliği kavram olarak söyleyip gereğini yerine getirmeyen bir pozisyonda olunmamalıdır. Seferberliğe katılmak lazım. Öyle olursa başarılı olur. Ruh olarak, duygu olarak, düşünce olarak, günlük yaşam olarak böyle olunmalıdır.

Yarım asırlık bir hareket haline gelmek önemlidir. Herkes açısından önemlidir. Kürdistan için, Kürt halkı için bu çok çok daha önemlidir. Kürt halkı hemen hemen ilk defa böyle bir kesintisiz Önderlik ve mücadele gerçeğini yaşamış ve ona sahip olmuş oluyor. Tarihte başaramadığını Önder Apo ve PKK ile bu biçimde başarmış oluyor. Bu da başlı başına kendi içinde büyük bir önem taşıyor. Belki uzun insanlık tarihi açısından, halk tarihi açısından, yarım asır, elli yıl çok uzun bir zaman olarak görülmeyebilir ama insan yaşamı açısından çök önemli bir zaman dilimi oluyor. Kürt halk tarihi açısından, halkların değer biriktirebilmeleri açısından da büyük önem taşıyor.

Kürt halkının tarihsel gelişimi içerisinde taşıdığı en büyük eksikliklerden biri bu oluyordu. Önder Apo çıkışta bunu tespit etti. Bir önderliksel yürüyüş gerçekleştirememesi, zaman zaman ortaya çıkardığı önderliksel iradelerin sürdürememesi, zaman içinde kesintiye uğraması biçimindeydi, dolayısıyla da yürüttüğü mücadeleler birbirine eklenmiyor, birikmiyor, yeni mücadelelere temel teşkil etmiyordu, kalıcı bir birikimi ortaya çıkartamıyordu. Parça parça kalıyor hep heder oluyor, dolayısıyla halk hep yeniden yeniden aynı düzeyi tekrar eden bir mücadele yaşamını ortaya çıkartıyordu. Gelişmeyi, güçlenmeyi engelleyen, bilinç düzeyinde, yapılanma düzeyinde zayıf kalmaya yol açan temel etken buydu. Önder Apo baştan bunu kırmayı hedefledi. Partileşme bu iddia temelinde yaşandı. Şimdi ellinci yıla giriş bu konuda çok önemli bir düzeyin ortaya çıkartılmasını, tarihsel olarak başarılamamış çok önemli bir hususun Önder Apo ve PKK tarafından başarılmasını ifade ediyor. Ellinci yıla ulaşmak, ellinci yıl mücadelesini yürütmek bunlar bakımından önem arz ediyor. Büyük bir birikimin ortaya çıkartıldığını gösteriyor. Bu da inkarcı, imhacı, soykırımcı zihniyet ve siyasete vurulan en büyük darbe oluyor. Buna dayanarak Önder Apo ‘özgür yaşam ve özgür Kürtlük artık yok edilemez’ dedi. Elli yıllık mücadelenin ortaya çıkardığı değerler bu iddiayı ortaya koyuyor.

Tabi aynı zamanda büyük bir gelişmeyi, imkan sunmayı ifade ettiği gibi tarihi görev ve sorumluluklarla da insanı yüz yüze bırakıyor. Parti öncülüğü olarak, gerilla gücü olarak, kadın ve gençlik örgütlerimiz olarak, tüm halk olarak ellinci yıl mücadelesini yürütmek çok daha duyarlı ve dikkatli olmayı, çok daha etkili mücadele yürütmeyi gerektiriyor. Önümüze daha önemli büyük görevler ve sorumluluklar koyuyor. Bizden onların başarılmasını istiyor. Sıfırdan başlanarak, en ağır saldırılar altında zorluklar yenilip engellerin aşılması temelinde ellinci yıla ulaşmış bir hareketi zaferden zafere koşturmak sonraki yılların mücadelesini yürütenlerin boyun borcu oluyor. Hiç kimse artık ‘bu iş olmaz, başarılamaz, ortam elverişli değil, imkanlar az, zorluklar ve engeller çok’ diyemez, bunların hiçbiri şimdi artık söylenemez. Geçmişte söylenebilirdi, söylendiğinde de bir anlamı olabilirdi, bir değeri olabilirdi, fakat artık söylenemez. Söylenmesinin de herhangi bir anlamı olamaz. Elli yıldır en zor koşullarda, en ağır ve zor ortamlarda, hiç imkanlara sahip olmadan bu mücadeleyi yürütüp başarmak mümkün olmuşsa, ellinci yılda ve sonraki yıllarda bu kadar gelişmeye, mirasa, imkana sahipken başarılamayacak görev, yenilemeyecek düşman, yapılamayacak iş kesinlikle olamaz.

Ellinci yıl bize yeni ve çok daha önemli görev ve sorumluluklar yüklüyor. Bir de başarıdan başka hiçbir yol bırakmıyor. O, görevlerin mutlaka başarılmasını istiyor. Böyle bir başarının önünü açabilmek için her türlü imkana sahibiz."