Son Dakika: KCK: Demokratik güçler tarihsel sorumlulukla karşı karşıyadır

Özgür yaşama geçiş sancıları

“Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım, Kürdistan‘ı özgürleştirelim“ hamlesi, kesin başarı çizgisinde yürüyor. Başarı halkımızın, direnenlerin, insanlığın olacaktır.

Bizim başlattığımız bu direniş hamlesi ve Kürt Özgürlük Hareketi‘nin başlatmış olduğu, “Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım, Kürdistan‘ı özgürleştirelim“ hamlesi, kesin başarı çizgisinde yürüyor. Başarı halkımızın, direnenlerin, insanlığın olacaktır. Bu başarı en çok da zindandaki yoldaşlarımıza yakışacaktır.

Gün itibariyle Leyla Güven arkadaşımızın eylemi 117. gününde. Keza, Nasır Yağız‘ın eylemi 104. ve cezaevlerindeki arkadaşlarımızın ilk grup olarak başlattığı açlık grevi ise 79. güne girmiş bulunuyor. 1 Mart itibariyle zindandaki arkadaşlar daha genişli katılımla açlık grevi sürecine dahil oldular. Mazlum, Hayri, Kemal, Sara’ların direniş diyarında sürece en doğru yanıtı oluşturabilecek bir eylem süreci yaşıyoruz. Burada en öncü konum zindandır. Halk ve mücadele tarihimizde zindanların, dönem dönem böyle önemli roller üstlendiği biliniyor. Birçok tarihi ve kritik aşamada, sürece müdahil olup bir rol oynama, zindanın temel miraslarından birisi haline geldi. Nitekim oradaki arkadaşlarımız eylemlerinin 79.günündeler. Bu, zor koşullarda, zindan ortamında, zindanın karanlık ortamında, düşmanın elinde esir bir şekilde yürütülen bir açlık grevidir. Dolayısıyla en zor mücadele cephesinde, bu yükü sırtılama anlamına geliyor.

Şimdi ise açlık grevleri çok daha kitlesel bir hale geldi. Zindandaki yoldaşların ve bazı dost grupların dahil olduğu bir eylem yürüyor. Amaçlar belli. Eminim yüreğinde devrimci, yurtsever, insani duygu ve düşünce taşıyan herkes sürecin genel gidişatını hissediyor, ona ilişkin fikirleri var. Bu duygu ve hisler bir eylem dönüşmüş durumda ve bunu hisseden kimse sessiz kalamaz.

Halklarımıza, Türkiye ve Kürdistan‘daki tüm kültürel, inanç, cins gruplarına dayatılan bir faşizm var. Bu dayatma ve saldırganlığı hergün birebir hepimiz izledik. Bu süreç, İmralı‘da Önder Öcalan üzerine saldırı ile başladı. Bu anlamda, bu faşizm konsepti aynı zamanda temel çözüm kapısını da işaret ediyor. Eğer bu saldırganlık alanı boşa çıkarılıp, tecrit yıkılırsa; halklarımızın özgür, demokratik ve kardeşçe geleceği için bir adım atılmış olacak, önemli bir kapı aralanacaktır. Dolayısıyla herkes bunu anladığı için bu tarihsel role soyunuyor.

Zindanlarda eylemi başlatan tüm arkadaşlarımızı Strasbourg eylemcileri adına selamlıyorum. Bu direniş, Leyla Güven arkadaşın öncülüğünde başladı, peşinden Nasır Yağız arkadaşımız bu eyleme dahil oldu. Sonra zindanlardaki arkadaşlarımız, Strasbourg, Avrupa‘nın çeşitli merkezlerinde bulunan arkadaşlar bu direnişe dahil oldu, sonra Başur Kurdistan‘a yayıldı. Giderek yeni katılımlar da oluyor.

Eylem, ilk başladığı andan itibaren, haklı olan, meşru olan ve başarabileceği anlaşılan bir eylem. Kuşkusuz zor bir eylem yürütülüyor. Zindandaki yoldaşlar zor bir mekanda bu eylemi sürdürüyor. Zaten hiçbir mücadele anımız ve dönemimiz öyle çok kolay, rahat geçmemiştir. Biz nerdeyse halk olarak 40 yıldır günü gününe, anı anına zorluklarla cebelleşerek, boğuşarak direniyoruz.

Ama bu direnişin her anı, ödenen bedeller boşa gitmedi. Muazzam kazanımlar da var. Önder Apo‘nun mücadelesi ve öncülüğünde, bir halk kendi küllerinden yaratıldı. Yine birçok mevzi kazanıldı, hem maddi hem de manevi birçok olanak yaratıldı. Şimdi artık bir halk var ve kimse bu halkın varlığını inkar edemiyor. Bu halk artık inkarı aşmanın büyük cesaret ve gücüyle özgürleşmek istiyor. Kendi varlık haklarını kullanmak istiyor. Varolmaktan kaynaklı doğal hakları var. Bu haklarını özgürce, demokratikçe, insanca kullanmak istiyor.

Dolayısıyla bu kavga bunları başarmanın kavgasıdır. Yani Kürt Halkı, Önder Öcalan ve PKK öncülüğünde yok oluş cehennemini yıktı. Şimdi özgür yaşama geçiş anlarındadır ve bunu mücadelesini veriyor. Açlık grevleri eylemleri de bu sürecin bir parçasıdır ve bir aşamasını ifade ediyor. Rolünü de doğru şekilde oynuyor.

Tabi ki açlık grevi eylemlerinin kendine has bazı yönleri var. Bir direniş mevzisine dönüyor. Ama bu direniş mevzisi, etrafında büyük etki yarattığı ve direniş halkaları oluşturduğu müddetçe sonuç alır.

Leyla arkadaşımızın başlattığı bu açlık grevi eylem hamlesi böyle bir etkiyi elbette ki, yarattı. Eminim ki, yediden yetmişe topyekun tüm Kürt halkı ve dostları bu eylemin,  “Faşizmi yenme, Tecridi kırma ve Kürdistan‘ı özgürleştirme“ arayışında ciddi bir kalkışma olduğunu hissediyor, birşeyler yapmak gerektiğini düşünüyor. Aynı zamanda birşey yapamamanın huzursuzluğunu yaşıyor, bu huzursuzluğu aşmak ve huzura kavuşmak için de birşeyler yapması gerektiğini duyumsuyor. İstenen düzeyde olmamasına rağmen, parça parça bu duyumsamanın eyleme yansımaları da var.

Ama biz eylemciler de, zindandaki yoldaşlar da içinden geçtiğimiz koşulları dikkate aldığımızda, bir anda büyümüş halkalar beklemiyorduk. Yaşanılan bir süreçtir ve parça parça halkaların büyüyerek, büyük bir etkiye dönüşmeye başladığını da görüyoruz.

Burada tam da açlık grevi eylemlerinin ilk başladığı yıllara gitmek ve o zamana bakmak gerekiyor. Hayri, Kemal, Ali ve Akif yoldaşlar eylemlerine başladıklarında, hiç bir şey yoktu. Küçücük bir taş suya atıldı, küçük bir halka oluştu ama yıllar sonra bu halkalar dağlaştı, Botan‘da, Dersim‘de, Amed‘de, Serhad‘da, Garzan‘da serhıldanlaştı. En son Başur‘da, Rojava‘da ve Rojhelat‘ta serhıldanlara dönüştü. Yurtdışına ulaştı.

Dolayısıyla şimdi belki aynı anı yaşamıyoruz. Ondan büyük halkalar var ama bu oluşan halkalar, zafere, başarıya doğru umudu büyütüyor. Bizim katıldığımız bu direniş hamlesi, “Tecridi kıralım, Faşizmi yıkalım, Kürdistan‘ı özgürleştirelim“ hamlesi, kesin başarı çizgisinde yürüyor. Başarı halkımızın, direnenlerin, insanlığın olacaktır. Bu başarı en çok da zindandaki yoldaşlarımıza yakışacaktır. Onlar her zaman direniş ruhunu, duygusunu, hissiyatını ve eylemini yaşadılar ve başardılar. Çünkü ilk adım her zaman önemlidir. Mazlum, Dörtler, Hayri, Kemal, Ali, Akif başardı. İlk başladığı günde başarı ve zaferle yolculuğa çıkıldı. Onlar, her adımında, her eylemde bu başarının, zaferin temsiliyetini yürüttüler. Şimdiki eylem de başaracak ve zafere ulaşacaktır.

Bu temelde zindan direnişine topyekun katılan yoldaşlarımızı Strasbourg eylemcileri olarak, saygı ve sevgi ile selamlıyoruz. Zindandaki arkadaşlarımızın topyekun eyleme katılımı aynı zamanda, Leyla Güven arkadaşımızın öncülüğünde başlayan bu eylemin başarı kararlılığını daha da arttırmıştır. Heyecan ve coşkuyu daha da arttırmıştır.

Biz bu direniş sürecini yaşarken, “yerel seçim“ gündeme geldi. Faşizmin saldırganlığı ile halkımızın yerel yönetim meclislerinin tümüne kayyumlar atanarak, gaspedildi. Şimdi halkımız tekrardan “özyönetimini“ eline almak; kendini ve kentini, kendisi yönetmek istiyor. Bunun kızgınlığını ve öfkesini haklı olarak yaşıyor ve kazanmak istiyor. Bunun mücadelesi de yürütülüyor. Biz inanıyoruz ki, belediyeler kazanılacaktır. Kazanmak için de tüm Kürt halkının ciddi yüklenmesi gerekiyor. Bu aynı zamanda bir mücadele alanıdır.

Biz hiç bir zaman, normal süreçler yaşamadık. Bu açıdan yerel veya genel seçimler, Kürdistan‘da bilinen klasik anlamının ötesinde anlamlar içerdi. Bu anlam, siyasal anlamdır. Ve genelde Kürt halkının özgürlük arayışının merkezde olduğu anlamlar yükleniyor.

Dolayısıyla yerel ve de genel seçimler halkımızın “ulusal, kimliksel, kültürel“ haklarını ve özgürlüklerini alma mücadelesinden koparılamaz. Biz hala sömürgeciliği yaşıyoruz. Soykırım rejimi altındayız. Statüye kavuşmuş ve özgürleşmiş bir vatan toprağımız yok. Henüz sokaklarımızda jandarma, polis, faşist temsiliyetler ve kurumlar var.

Bu açıdan da seçimleri genel direnişten, özgürlük direnişinden, özgür vatan ve özgür toplum arayışından koparmak, gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Seçimleri özgürlük arayışını merkez alan genel direnişten koparmadan ele aldık. Şimdi de böyle ele almak zorundayız. Seçimler sadece belediye eşbaşkanlığı, meclis koltuğuna yerleşmek yerleri değildir. Halkımızın özgürlük mücadelesinde ortaya çıkarmış olduğu bazı imkanları, siyasete kanalize etme ama o siyaseti özgürlük arayışının merkezi haline getirme yaklaşımını esas almak gerekiyor. Bu açıdan umut ediyoruz ki, bu diyalektik bağ doğru görülür, doğru ele alınır. Ve böyle yürütüldüğünde halkımız anlam biçer. Böyle yürütüldüğünde, belediye eşbaşkanı ve belediye meclisine seçilecek arkadaşlar görevlerini doğru şekilde yerine getirir. Halkımızın demokrasi ve özgürlük arayışına böylelikle bir anlam yüklenir.

Tam da bu süreçte halkımızı, insanlığı, hepimizi haklı bir sevince taşıyan bir zaferle müjdelendik. Derazor hamlesi sonuçlandı. İnsanlığın başına büyük bir cinayet şebekesi olarak salınan cinayet şebekesinin yenilgisi kesinleşti. Toplu şekilde teslim olmak zorunda kalıyorlar. Bu başta halkımız olmak üzere, tüm insanlığa bir armağan anlamına geliyor. Kürt halkı ve onun yiğit kadınları, erkekleri gerçekten de tüm insanlığa büyük bir hediye sundular. Bu hediye büyük bir acıyla, büyük bedellerle oluşturuldu. Rojava‘nın neredeyse her santimine genç kadın ve erkeklerin; o kahramanların kanı döküldü. Canlarını feda ettiler bu zafer için. Halkımız bir çok yerde evini, barkını yitirdi. Büyük göçler yaşadı, kışı dışarıda geçirdi. Bu zafer böylesine bedeller üzerinden gelişti.

Bu açıdan çok değerli ve anlamlı bir zaferdir. Aynı zamanda ordan beslenen, örgütlenen uluslararası bir terör şebekesi de sözkonudur. Bu darbe aynı zamanda Paris‘te can veren basın emekçileri, ABD‘den Almanya‘ya, İsveç‘ten Avrupa‘nın değişik ülkelerinde can veren tüm mahsum insanların da hesabının sorulması anlamına geliyor. Bu bağlantıları da düşüdüğümüzde tabi ki bu zafer insanlığa sunulan bedelli bir armağan oluyor.

Bu hamlede yer alan ve canını veren herkesi büyük bir minnet ve saygıyla anıyoruz. Anılarının önünde saygıyla eğiliyoruz. O kahramanlığın yanında her bedeli göze alarak saf tutan Rojava halkının muazzam direnişini saygı ve minnet ile selamlıyoruz.

Bu zafer aynı zamanda, Suriye‘de hesaplar yapan ve Suriye bağlantılı olarak Ortadoğu üzerinde hesap yapan tüm güçlere de bir mesaj vermiştir. Eminim herkes yeni baştan bir değerlendirme yapmak zorunda kalacaktır. Bu zafer Kürt halkının isteğini, inadını, ısrarını kalın çizgilerle bir kez daha ortaya koymuştur. Kürt halkı bu coğrafyada, kendi toprakları üzerinde diğer halklar, kimlikler ve inançlarla; eşit, özgür ve kardeşçe yaşamak istiyor. Bunun direnişi ve mücadelesini veriyor. Bunun bedelini ödüyor.

Bu istek ve ısrar aynı zamanda, Derazor‘da DAİŞ terörizminin yenilmesinin de, temel mayasını oluşturdu. Bu direngenlik buna dayanıyor. Böylece tüm insanlığın bu zafere ve bu hediyeye sahip çıkması ve hakların birlikte yaşama isteğine cevap olması gerekiyor. Bu temelde Strasbourg açlık grevi eylemcileri olarak tüm dünya insanlığına çağrımız şudur: Kürt halkı tüm insanlığın başına bela olarak salınmış bir vahşet çetesini ortadan kaldırdı. Bu açıdan bu halkın esas özlemlerine, istemlerine kulak verilmesi ve sahiplenilmesi gerekiyor. Orada geliştirilmek istenen eşit, özgür ve demokratik sisteme her açıdan sahip çıkılmalıdır. Ortadoğu‘da yeniden ortaya çıkacak ve dünyaya yayılacak canavarlıkların engellenmesi gerekir. Bu zafere ve Kürt halkına sahip çıkılarak başarılabilir. Ortadoğu coğrafyasının yaşadığı derin ve köklü sorunlar, her an ve her zaman bu türden terörizmin ve vahşet gruplarının ortaya çıkmasına zemin sunuyor. Bu zemini ortadan kaldırmak Önder Öcalan‘ın sunmuş olduğu ve halkımızında güçlü şekilde sahiplendiği, Rojava Kürdistan‘ında pratikleştirdiği demokratik konfederalizm projesinden geçiyor. Bu projenin tüm insanlık tarafından sahiplenmesi gerekiyor.

Ayrıca dillendirilmese de bütün ülkelerin arşivlerinde, DAİŞ terör şebekesinin arkasında Edoğan ve Türkiye soykırım rejiminin olduğu bilgisi bulunuyor. Çok iyi biliyoruz ki, bu belgeler, tüm ülkelerde bulunuyor. Bunun nasıl yürütüldüğünü tüm ülkeler biliyor. Buna rağmen bir sessizlik söz konusu. Bu da kirli çıkar ilişkilerinden kaynaklanıyor. Rojava halkının bu görkemli direnişini ve Rojava Devrimi‘nin geleceğini bu güçlere bırakmak vicdansızlık olur. Bu kirli çıkar ilişkilerini, halkımızın zaferine suskunluğu ve halkımıza yönelik soykırım siyasetlerini,  ancak dünya kamuoyunun halkımızın mücadele ve kazanımlarını doğru şekilde anlaması ve sahiplenmesi boşa çıkaracaktır. Bu açıdan destekleri çok stratejik anlam ifade edecektir. Dünyanın başına bela olan bu cinayet şebekesini ortadan kaldıran Kürt halkına herkesin destek olması için çağrıda bulunuyoruz. Başaracağız, kazanacağız…

Kaynak: Yeni Özgür Politika