AKP-MHP sentezi yeni dönem DAİŞ’idir

Şu anda Suriye Milli Ordusu yaftası takılanlar da El Kaide’dir, DAİŞ’tir, El Nusra’dır. Zihniyet kodları aynıdır. Türkiye bu çeteler üzerinden Suriye’yi yeniden şekillendirmek istemektedir.

Lideri Bağdadi’nin katledilmesinden sonra Türk devletinin DAİŞ’le ilişkileri yine sorgulanmaya başladı. Türk devleti ise kendisinin DAİŞ’e karşı nasıl mücadele ettiğini vaaz etmektedir. Türk devletinin DAİŞ’le ilişkili olduğuna herkes inanıyor; ama DAİŞ’e karşı mücadele ettiğine ise yandaş basın dışında kimse inanmıyor. Bu tür hikayeleri kendileri konuşuyor, kendileri dinliyor.

Yandaş basın DAİŞ en fazla bize saldırdı diyor. Doğru, AKP iktidarı ve onun istihbarat örgütü MİT DAİŞ’i AKP iktidarının muhaliflerine, özellikle de Kürtlere yöneltmiştir. 7 Haziran sürecinde AKP iktidarı sallantıya girmişti. Özellikle Kobanê’de DAİŞ’in yenilgisiyle birlikte AKP ile DAİŞ’in kaderi ortak olmuştur. Bu nedenle birlikte muhaliflere saldırmışlardır. 5 Haziran Amed, 20 Temmuz Suruç, 10 Ekim Ankara Garı, 20 Ağustos 2016 tarihinde Antep’te yurtsever Kürtlerin düğününe saldırı DAİŞ’in kimi hedeflediğini ortaya koymaktadır. Ayrıca Avrupa’yı tehdit etmek ve Reyna katliamında olduğu gibi bazı çevreleri korkutmak için bir iki yere daha saldırtılmıştır. Bu saldırıların hiçbiri AKP iktidarının ortaklarına ve devlet kurumlarına yönelik değildir. Özellikle AKP-MHP-Ergenekon ittifakına karşı olanlara yönelik saldırı yapılmıştır.

Bu saldırıların içinde bizzat MİT vardır. MİT DAİŞ’i bu hedeflere yöneltmiştir. Suriye’de Kürtlere yönelttiği gibi Türkiye’de muhaliflere, demokratik güçlere ve Kürtlere yönelik bu saldırıları AKP iktidarı ve Türk devletine yönelik olarak göstermek utanmazlıktır. ‘Herhalde dünya öldürülenlerin kimler olduğunu bilmiyor, bu nedenle bu söylemi yuttururum’ diye düşünüyordur. Ancak bu yalanlara inanacak kimse yoktur. Şu anda iyi ilişkide oldukları Putin ve Rusya AKP ile DAİŞ’in nasıl bir ilişki ve ittifak içinde olduğunu çok iyi bilmektedir. En iyi bilen de Suriye Rejimi ve İran’dır.

Türkiye ile DAİŞ’in ilişkisi Irak El Kaide’si sürecinde gelişmiştir. Türkiye Irak’ta Sünnileri kendisine bağlamak ve bu temelde Irak’ı sıkıştırmak için Irak El Kaide’si ile ilişkilenmiştir. Irak devlet başkanının Sünni yardımcısı Tarık Haşimi’nin El Kaide ile ilişkisi ortaya çıkıncı Tarık Haşimi ilk önce Türkiye ile ilişkili Başurê Kurdistan’a, oradan da Türkiye’ye kaçmıştır. Türkiye’de hatırlı misafir olarak korunmuştur. Çünkü Irak’a karşı suç ortaklığı yapmışlardır. Bilindiği gibi Tarık Haşimi Irak’ta El Kaide’nin gerçekleştirdiği ve yüzlerce insanın katledildiği bombalamalarda suç ortağı olarak yargılanmaktadır.

DAİŞ’le işbirliği yaparak Musul’u teslim ettiği iddia edilen eski Musul valisi Nuceyfi ile de Türkiye’nin ilişkileri sıkıdır. DAİŞ’in Musul Türk konsolosluğunu işgal etmesi ise bir mizansendi. DAİŞ-MİT ortaklığıyla yapılan bir oyundu. Böylece Musul konsolosluğunda misafir edilen Türkiye çalışanları ile Türkiye’de tutuklu DAİŞ çeteleri takas edilmiştir. Türkiye DAİŞ ile ilişkili olmadığını göstermek için zaman zaman bazı operasyonlar yapar ve birkaç kişiyi tutuklar. Öte yandan DAİŞ-devlet ilişkisini sınırlı kesim bilir. Bu nedenle bu ilişkiyi bilmeyenler bazen bu tür operasyonları yapmaktadırlar. Bazı DAİŞ’lilerin yakalaması ve geldikleri ülkelere gönderilmesi de bu oyunun bir parçasıdır. Ancak devlet çekirdeği, karar alıcıları DAİŞ ile ilişkilidirler. Daha 2013 yılında İçişleri bakanı Muammer Güler DAİŞ’çilere iyi bakılması, sınır şehirlerinde korunması ve geçişlerine yardımcı olunması için ilgili kurumlara talimat vermiştir. Özcesi DAİŞ’le ilişki devletin derinliklerinde başlamış, bugün de sürdürülmektedir. Özellikle MİT bu ilişkinin yürütülmesinin merkezinde yer almaktadır. Türkiye ve Kürdistan’dan yüzlerce genç MİT yoluyla DAİŞ’e gönderilmiştir. Dünyanın her tarafından gelenlere otoyol olunması ise herkesin bildiği bir gerçekliktir.

DAİŞ Türkiye sınırlarını kontrol ettiğinde bundan Türk devleti olarak memnun olunmuştur. Kürtler sınırlara hakim olmaya başlayınca bundan rahatsız olunmuştur. Ne zaman Kürtler Minbic’e yönelip Efrîn’le Fırat’ın doğusunun birleşme ihtimali ortaya çıkınca o zaman Cerablus’a yönelmiştir. Cerablus’a DAİŞ’le anlaşılarak girilmiştir. DAİŞ’le anlaşma Cerablus’la sınırlıydı. Ancak QSD güçlerinin Minbic’ten sonra Bab’a yönelebileceğini düşünen Türk devleti Bab’a da girmiştir. DAİŞ’le Bab’ta bu nedenle çatışma çıkmıştır. Türkiye hem DAİŞ’in giderek yenildiğini görmüş hem de Minbic’le Efrîn’in birleşmemesi için Bab’a yönelmiştir. AKP-MHP ittifakının ve yandaş basınının DAİŞ’e karşı savaştık dediği konu eski dostların arasında yaşanan bu küçük anlaşmazlıktır.

Türkiye DAİŞ’i hiçbir zaman bırakmamıştır. İlk önce Kürtleri ezme ve mevcut Suriye Rejimini yenilgiye uğratıp Suriye’yi yeniden şekillendirmede kullanmak istemiştir. Suriye politikalarını bu iki temel amaca göre belirlediğinden DAİŞ, El Nusra ve diğer çetelerini bu doğrultuda kullanmıştır. Hala da çeteleri bu amaçları doğrultusunda kullanmaktadır.

DAİŞ’liler QSD tarafından yakalandığında DAİŞ’lilerin bir kısmı ve ailelerinin tümü kendilerinin Türkiye’ye teslim edilmesini istemiştir. Zaten bir kısmı QSD’nin eline geçmemek için yönünü Türkiye’ye çevirmiştir. Türkiye bu gerçeği hala da gizlemektedir. Türkiye DAİŞ’lilerin ve ailelerinin QSD’nin eline geçmesinden çok rahatsız olmuştur. Çünkü Türkiye-DAİŞ ilişkilerinin ortaya çıkmasından korkmaktadırlar.

Binlerce DAİŞ’li QSD’nin elinde sorgulanmaktadır. Bunların Türkiye ile ilişkilerine yönelik birçok itiraf yayınlanmaktadır. Aslında bu bilgiler bile sınırlıdır. DAİŞ-T.C ilişkilerinin ancak yüzde 20’si açığa çıkmıştır.

Türkiye her zaman mülteci kampları üzerinden Suriye ve Kuzey-Doğu Suriye’de bir istihbarat ağı kurmuştur. Türk devleti 9 Ekim işgal saldırısından bir süre önce oluşturduğu bazı birimlere QSD’nin elindeki bazı DAİŞ’lilerin ya kaçırılması ya da öldürülmesi talimatını vermiştir. Bu DAİŞ liderlerinin cezaevinde öldürülmesi niye istenir? Açıktır ki bu DAİŞ liderleri Türkiye ile kurulan birçok ilişkiyi ve suç ortaklığını biliyor. MİT bunların konuşmasını engellemek için susturulmasını istemiştir. Aslında T.C işgal saldırısının bir nedeni de DAİŞ’lilerin tümünü kontrol altına almak istemesidir. Böylece hem suç ortaklığı gizlenecek hem de kullanabileceği iyi bir araca sahip olacaklardır. DAİŞ gibi bir güçle herkesi tehdit edip istediklerini almak isteyecektir. Nasıl ki mülteci tehdidiyle Avrupa’yı inek gibi sağdıysa DAİŞ’le de dünyayı rehin alacaktır. Çıkar dünyasının çıkarları gereği iradesizliğini görünce böyle adi şantajcı politikalara yönelmektedir.

Şu açıktır ki, şu anda Suriye Milli Ordusu yaftası takılanlar da El Kaide’dir, DAİŞ’tir, El Nusra’dır. Zihniyet kodları aynıdır. Sadece sahiplerinin verdiği isimler ve sürdüğü boyalar farklıdır. Yoksa hepsi kara yüzlü DAİŞ’tirler. Kim Suriye Milli Ordusu denen güçleri farklı görüyorsa kendini kandırıyordur. Önemli olan hangi zihniyet, ret ve kabul ölçüleri ile şekillendikleridir. Türkiye bu çeteler üzerinden Suriye’yi yeniden şekillendirmek istemektedir. Türkiye’nin öngördüğü Suriye’nin de ne Araplara ne tüm İslami topluluklara ne de dünyaya hayrı olacaktır. Zaten önü alınmazsa bir süre sonra mevcut Türkiye’nin milliyetçilikle zehirlenmiş bir DAİŞ gerçeği olduğu anlaşılacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika