AKP ve KDP’nin beka sorunu

Ankara’da, İzmir’de, Amed’de kaybeden, bundan da öte İstanbul’da tümden bir ülke kadar kaybetti AKP-MHP. Nasıl kaybetti?

Tekçilik AKP’ye oy kaybettirdi. Ekonomiyi kendi aile çevresinin çıkarlarına kurban etmesi oy kaybettirdi. Toplumsal gereksinimler yerine işgallere ve haksız savaşlara yatırım yaptı. Erkek şiddetini derinleştirdi. Kadın katliamı sistemleşti. Milliyetçiliği derinleştirdi. İşsizlik arttı, hayat rotasını kaybettiği için derin umutsuzluk yaşayan ve intihar eden insanların sayısı fazlasıyla arttı. Kürtlerin seçim stratejisi, AKP-MHP’ye büyük kaybettirdi. Bu seçim stratejisi Türkiye’ye büyük kazandırmıştır. İktidar bu hezimeti hazmedemedi. Kızgın bir vahşi tavırla kaldırıp duruyor.

Nasıl kazanacak?

Özünde demokratik belediyecilik, genelde demokratik siyaset oy kazandıracaktır. Ekonomiyi savaşa seferber eden anlayıştan vazgeçmek, yoksulluk sınırının epey altında olan toplumun ekonomik durumunu düzeltmek oy kazandıracaktır. Kadına yönelik şiddetin ve nesneleştirilmenin aşılarak, kadınlara kalkan ellerin cezalandırılması oy kazandıracaktır. Milliyetçiliğin geriletilerek farklılıklar içinde demokratik bir arada yaşama kültürünün geliştirilmesi, toplumsal boğazlaşma ikliminin değiştirilmesi oy kazandıracaktır. İşsizliğe çözüm bulunması, KHK’lerle işten çıkarılanlara hakkı iade edilmesi oy kazandıracaktır. Hepsinden önemlisi, tüm bu kaybettiren-kazandıranları görünür kılan Kürtler üzerindeki soykırım siyasetinin durdurulması ve demokratik ulus çözümünün yaşamsal kılınması oy kazandıracaktır.

Tüm bunlara rağmen, AKP/MHP zihniyeti ömrünü doldurmuş, tüm imkanları kullanmış, tüm fırsatları tüketmiştir. Kazanma ihtimali yoktur. Çünkü AKP, Önder Öcalan’ın hazırladığı tüm demokratik çözüm önerilerine katliamla, yalanla, kandırmayla ve soykırımla karşılık vermiş, tüm yolları tüketmiştir. Bununla da yetinmeyen AKP, faşist uygulamada epey ileri giderek MHP’nin akıl hocalığında tümden ömrünü tüketmiştir.

İstanbul seçimlerinde kendi ecelini gören AKP’nin bekaa sendromu gerçektir. AKP, beka sorununu çözmenin bir arayışı olarak Başurê Kurdistan’a saldırmaktadır. AKP-MHP işgalci zihniyeti, Türkiye’nin bekasını İstanbul’da bulamayacaklarını görüyor olmalı ki, bekasını Başurê Kurdistan topraklarında arıyor.

Şemzinan’ın güney sınırındaki Bradost alanının işgal edilmesi, bir anlamda AKP-MHP faşist işgalci zihniyetinin Osmanlı hayallerinin bir tezahürüdür. Daha önemlisi de seçimle kaybeden iktidarın, savaşla kazanma çırpınışıdır. AKP’nin güney işgali karşısında Güney Kürdistanlı güçlerin tutumu, tam bir işbirlikçilik temelindedir. KDP peşmergelerinin Türk ordusuna destek vermesi, ilkel milliyetçiliğin kendini yaşatmak için egemenine hizmet etmesinden başka bir şey değildir. KDP, PKK’nin Kürdistan toplumu içindeki ideolojik hakimiyetinden korkuyor. O kadar korkuyor ki, çözümü Kürt soykırımının en vahşi uygulayıcısı olan Türk devletine hizmet etmekte, yol açmakta, hatta Güney Kürdistan halkını Türk faşizminin işgalci kirli emellerine kurban etmekte buluyor. KDP de AKP gibi bekaa sorunu yaşıyor. KDP’nin bu tutumu Kürtler için bir çatışma ortaya yaratmakta, ulusal birliğe zarar vermektedir.

KDP’nin işbirliğine rağmen, beka sorununu aşamayan ve zulmü fazlasıyla arttıran AKP-MHP iktidarının bundan sonra hiçbir yöntemle kazanmayacağı, diskalifiye olacağı kesindir. AKP, seçimleri kaybedecektir. Karşısında farklı seslerin, farklı söylemlerin, farklı tercihlerin olduğunu görmeme ısrarı, AKP’yi bitirdi. Kürtleri kandırmak ve soykırımı sürdürmek AKP’yi bitirdi. Bu baskılar karşısında Kürt halkının öncülüğünde gelişen tecridi kırma, faşizmi yıkma eylemleri, açlık grevi direnişleri, direnenlerin kazanacağını, direnmeyenlerin de tasfiye olacağını bir kez daha kanıtlamıştır.

Tecridi kırma eylemleri sonucunda Önder Öcalan ile iki görüşme gerçekleştirildi. 22 Mayıs görüşmesindeki çağrısı ardından açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri sonlandırıldı. Eylemciler, eylemlerini Önderliğin çağrısı üzerine bıraktıklarını, direnişin kazandığını ve eylemlerine başka yol-yöntemlerle devam edeceklerini açıkladılar. Faşizmin kırılması yönünde bir adım atıldı ve tecridin kırılması yönünde bir kapı aralandı. Mücadele etmenin umut yaratıcılığını herkes bir kez daha gördü. Önderliğin avukatlarının ısrarla uyardıkları konu olan “bu bir müzakere süreci değildir” söylemi, görüşmelerin karakterini açığa çıkardı. Buna rağmen Önder Öcalan’ın birkaç cümlelik belirlemesinin tüm basında tartışılıyor olması, kamuoyunun bu sözleri tek tek tartışarak bir arayışa girmesi dikkat çekicidir. Toplumun gerçek politikaya, demokratik siyasete ihtiyacı var. Yaşama, özgürlüğe, kendini insan hissedebileceği söylemlere, yaşam tanımlarına ihtiyacı var. Toplumun, onu özgürleştiren bir politik yaşam tarzına ihtiyacı var.

AKP bunları ne verebilir, ne de vadedebilir. DAİŞ ile aynı söylemleri ve uygulamaları olan AKP’nin seçime birkaç gün kala, yıldırım hızıyla bunca değişim-dönüşümü sağlaması mümkün değil. Bunu bildiği için de, AKP’li yöneticiler giderek daha fazla pervasızlaşmakta, saldırganlaşmaktadır. DAİŞ’in Kobanê’de namaz kılma hayalleri vardı. TC ordusunun Şam’da namaz kılma hayalleri vardı. Bunlara Süleyman Soylu’nun Kandil’de namaz kılma hayalleri eklendi. İlginçtir, neden namazı evlerinde ya da mahalle camiinde kılmıyorlar ki? Neden böyle başkentlerde, siyasetin merkezi olan yerlerde namaz kılma hayalleri kurulur? Dinin fazlasıyla istismar edildiği, dini bir ritüel olan namaz kılma eyleminin bir iktidar göstergesi, iktidarın bir zafer göstergesi haline getirildiği bir zamandayız. İnançla alakası olmayan DAİŞ ve AKP/MHP zihniyetinin namaz hayalleri de, özünde gasp, fetih, işgal hayallerine, namazla son noktasını koyma arzusudur. Ne yazık ki, ne DAİŞ Kobanê’de namaz kılabildi, ne de Erdoğan Şam’da. DAİŞ’in Baxoz yenilgisi gibi bir yenilgiyi AKP İstanbul’da yaşayacak ve erken seçime mecbur kalacak. Böyle bir durumda AKP’nin İstanbul’da cenaze namazı kılması kaçınılmaz olacaktır.