Kirli işlerin merkezi Türkiye

Erdoğan dostu Suudi Arabistanlı Cemal Kaşıkçı’nın kimler tarafından nasıl öldürüldüğü bir yana bu ölüm, Türkiye’de yeni bir sürecin başladığının/başlatıldığının işareti gibi görünüyor.

Türkiye, artık herkesin kendi kirli işlerini yürüteceği bir ülke haline geldi. Cemal Kaşıkçı vakası, bunun işaret fişeğidir.

Türkiye, Erdoğan iktidarıyla birlikte, özellikle de 2011’den beri bölge ve bölge dışındaki çetelerin yuvalandığı merkez haline getirildi. 2011’de Libya’ya saldırıldığında önce karşı çıkan Erdoğan, daha saldırı sürerken aniden ray değiştirerek, Libya’ya saldırının merkezi haline gönüllü olarak geldi Bu ray değiştirmenin nedeni, kendi deyimleriyle ortaya çıkan fırsatlardı.

Ortadoğu’nun dikta ve tek şeflerine karşı bir hamle başlatılmıştı. Libya, Tunus, Mısır, Yemen derken ardından Suriye, hep bu planın bir parçası olarak devreye sokuldu. ABD öncülüğünde Batı güçlerinin desteğiyle Ortadoğu dizayn edilmeye başlandı. Bu durumu fark eden Erdoğan ve şürekası, ’bir koyup on alma’ taktiğiyle balıklamasına bu saldırı konseptine dahil oldu. Ortadoğu dizayn edilirken ABD’nin yanında yer alacak olan Türkiye, elbette çok kazanacaktı. Çünkü Türkiye öncesi Ortadoğu’da Osmanlı’nın 400 yıllık işgali söz konusuydu. 400 yıl bir alanda bulunmak, her şeyden önce kültürel bağ demekti. Buna bir de İslami renk katılınca güya Osmanlı hayranı bir coğrafya Erdoğan ve şürekâsını bekliyordu.

YENİ OSMANLI VE YENİ SULTAN!

Erdoğan ve yeşil Türkçü ekibi, Yeni Osmanlıcılığı pratikleştirmenin imkanını bulduklarının hevesiyle birdenbire Ortadoğu’nun hamisi kesiliverdiler. Kimisiyle işbirliği, kimisine tehdit ve uyarı ve kimisine ise parçalama temelinde ele alıp pratik politikalar geliştirmeye başladılar. Suudi-Katar ile işbirliği zirveye çıkartıldı. Suriye’ye uyarı ve tehditlerle abilik yapılmaya çalışıldı. Mısır’a ise İhvancılarla direkt müdahalede bulunuldu. Suudi-Katar ilişkileri epey ilerletildi. Suriye’ye karşı uyarılar çeteleri ve ABD’yi önceleri desteklemeleri temelinde savaşa dönüştü, Mısır’a ise açıktan cephe alındı.

Yukarıda dile getirdiklerimizin dışında elbette Ortadoğu’da Yeni Osmanlıcılığa soyunanların her coğrafya için bir planları olacaktı. Bu planlar, mutlaka tutacaktı. Bu temelde STRATEJİK DERİNLİK diye tabir edilen politika galebe çalarak, Türkiye bölgenin Yeni Osmanlısı, Erdoğan ise Abdülhamit’in devamı ve yeni Sultan olacaktı.

2011 ÖNCEKİ DURUM

Kendilerince 2011 öncesi henüz konjonktür uygun görülmediği için Avrupa ile ilişkilerini geliştirmek için bin dereden su getirilmişti. Türkiye’nin liberalleri ile ilişkilenerek sözüm ona Ergenekonculara karşı duruluyordu. Kürtler ile kimi zaman ilişki kimi zaman ise en sert savaş içerisine giriliyordu. Türkiye’nin iş işverenleriyle iyi ilişkiler geliştiriliyordu. Ordu ile malum bilinen mutabakatlar sürüyordu. Ancak ABD’nin yeşil ışık yakmasıyla ABD’den rahatsız olanlar kızağa çekilerek hedef alınıyordu.

LİBYA İLE BİRLİKTE DÜMEN KIRDI

Libya’ya 2011’de ABD öncülüğünde saldırı başlatılınca, beklenen anın geldiğine inanarak, bilinen ve bildiğimiz tüm politikalar bir yana bırakılarak, Ortadoğu’da hakim olunacağının inancıyla yeni sürece giriş için dümen kırıldı. Ne olduysa ondan sonra oldu.

’Bir koyup on alma’ hesabı yapan Erdoğan ve ekibi, aradan henüz 3-4 yıl geçmeden adım adım kendilerini büyük felaketlerin içerisinde buldu. Her gelişen felaketi aşmak ve kendilerince göğüsleyebilmek için onlarca yeni güç, birey, çevre ile ilişki kurdular. Bizatihi bu güç, birey ve çevreleri Türkiye’ye getirdiler. Türkiye’de onlara yer açtılar, yer verdiler, onlarla can ciğer kuzu sarması oldular.

ÇETELERLE GÜÇ DEVŞİRME

Sözünü ettiğimiz güçler; Suriye’den ÖSO idi. Irak’ın El Kaidecisi olan Tarık El Haşimi idi. Mısır’daki İhvancılardı. Derken DAİŞ’in en ileri düzeydeki dostu ve garantörü oldular. Mafyacıları, ipini koparanları, tecavüzcüleri, sapıkları derken ne kadar böyle toplum dışı kişi ve kesimler varsa ilişkilenerek kendilerince Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine karşı saldırtarak, kendilerini güvenceye aldılar, ellerini güçlendirdiler.

YENİ OSMANLI İÇİN HER ŞEY MÜBAH

Ne var ki, ABD ile birlikte çıkılan Ortadoğu seferi tersine dönmeye başladı. Rusya ile ilişkiler, hem de gidip Putin’den özür dilemeler adım adım böyle gelişti. Bir nevi istemeyerek de olsa, plan dışı da olsa Kurt ile Ayı’nın dansı böyle başladı. Bu dansının nerede ve nasıl sonuçlanacağını ise kestirmek zordur. Ancak Ayı ile dans edenlerin, sonlarının hüsran olacağını ise tarih söylüyor.

Sonuç itibariyle bırakalım Yeni Osmanlı kurmaları, ayakta kalabilmeleri için -ki kendileri YA İSTİKLAL YA ÖLÜM tespitini yapmışlardır- herkesle yatıp kalktılar. Üstelik sadece ABD, Rusya, İran, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi güçler değil, El Kaide, DAİŞ, İhvancılar ve mafyacılar var. Dünyanın dört bir yanından getirdikleri ve devşirdikleri çeteler var. Uygur’dan, Çeçenistan’dan derken Kafkasya’nın birçok farklı yerlerinden getirildikleri gibi Orta Asya’dan da getirdiler. Türkiye’de sabıkaları kirin de ötesinde insanlığın dip noktasında yaşayanları da bu çetelere dahil etmek gerekir.

YENİ BİR SÜREÇ BAŞLADI

Erdoğan ve AKP, Türkiye’yi dünyanın en kirli işlerinin yürütüldüğü ve kurulduğu ülkesi haline getirdi. Bu kirli ilişkilerin bir gün Türkiye’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın elinde bomba misali patlayacağını söylemek ise büyük bir öngörü ve kehanet değildir. Tam tersine, Cemal Kaşıkçı’nın ölümü ile birlikte bundan böyle Türkiye’de günlük olarak birilerinin bir yerde bizatihi MİT’in eliyle vurulacağı bir süreç başladı. Yine günlük olarak başka devletlerin istihbaratları tarafından birilerinin vurulacağı yer olacaktır Türkiye. Artık herkesin kendi kirli işlerini yürüteceği bir ülke haline geldi. Bu kirli işlerin hangi yol ve yöntemle hal edileceğinin işaret fişeğini ise Cemal Kaşıkçı olayı fırlattı. Mafya devleti Türkiye’ye hoş geldiniz!