Nüsret Tebiş’e ne oldu?

Tebiş olayı şahsında Türkiye’de PKK karşıtı, Kürt karşıtı kontra faaliyetlerin ne türden karanlık oyunlara sahne olduğu bir kez akıllara geldi.

Bir süredir Türk özel savaş basınının Rojava ve Kuzey Suriye’ye yönelik yürüttüğü algı operasyonlarının ardı arkası kesilmiyor. Yalanın bininin bir para olduğu aşikar da, bu süreçte gittikçe artan ve her gün ‘bazı olayların faillerinin vurulduğu’ yönündeki iddialar neyin nesi? MİT’in hiçbir suçu cezasız bırakmadığı algısı yaratılıp sadece bir propaganda amacı güdülerek bu haberler bir iç motivasyon malzemesi mi yapılıyor. Tabi ki hayır!

Uzun bir süredir Rojava üzerinde çalışan MİT, özel savaş basını aracılığıyla Rojava’dan Türkiye’nin içlerine saldırılar yapıldığı iddiasıyla onlarca yalan yanlış haber üretti. Bu haberler hem TSK saldırılarının zemini olarak kullanıldı, hem de dosyalanarak diplomasi alanında Rojava’nın Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından nasıl bir risk oluşturduğu ve sözde birer terör yuvası haline getirildiği yalanı oldukça kullanıldı. Bu konuda dosyalar hazırlayan MİT, Dışişleri Bakanlığıyla da ortak çalışarak bu konu hakkında bir kampanya yürüttü. Üstelik bu kampanya için bir başka partner daha kiralanmıştı. Güney Kürdistan’daki KDP yönetimiyle de bir süre önce çeşitli anlaşmalar yapan Türkiye, KDP’yi de Türkiye’nin dışişlerinde dönen oyunların ortağı haline getirdi. Bizzat Mesrur Barzani’nin yurtdışı seyahat trafiğini bu sebeple MİT planladı ve çeşitli uluslararası güçlerle randevular TC Dışişleri Bakanlığınca alındı. Tüm bu yurtdışı trafiğinde Barzanilerin görevi PKK’yi, PKK ve Rojava’nın ilişkilerini, YPG’nin terörist bir örgüt olduğunu Türkiye’den alınmış notlar çerçevesinde bu kişiler ağzından “Kürt diplomasisinin” temel konusu haline getirmekti.

İşte geçtiğimiz günlerde Türkiye’de 27 Temmuz 2008 tarihinde gerçekleşen Güngören eyleminin sorumlusu olarak gösterilen Nüsret Tebiş operasyonu da bu algı operasyonlarından yalnızca birinin kirli bir parçasıydı. Hem de içinde birçok karanlık noktayı barındıran bir tezgahtı. İddiaya göre Nüsret Tebiş “YPG’nin tam kalbinde Hesekê’de” bir operasyonda etkisiz hale getirilmişti.

Peki gerçek neydi? Nüsret Tebiş kimdi? Şimdi nerede ve ne durumda?

Nüsret Tebiş ne ilginçtir ki Güngören eyleminin hemen ardından 2008 yılında Türkiye’de “bombacı” olarak tutuklanmıştı. Beş yıl boyunca cezaevinde kalan Tebiş ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Sadece Tebiş de değil onunla birlikte dosyada yargılanan birçok Kürt yurtseveri de onun gibi tahliye edilmişti. Bunun üzerine yargılanması süren Tebiş 2013 yılında Güney Kürdistan’a geçerek burada açık kimliği ile yaşamaya başlamıştı.

İlginç bir ayrıntı olarak Güngören eyleminin ardından tam 14 yıl sonra yani geçtiğimiz birkaç ay önce tıpkı Tebiş gibi aynı dosyadan yargılanıp beş yıl sonra beraat eden ve Güney Kürdistan’a yerleşen H.T. adlı yurtsever de bir suikaste uğrayarak yaralı kurtuldu.

Yani Türk özel savaş basınının ‘aranan bombacı’ olarak lanse ettiği Tebiş Türk mahkemelerine çıkmış, cezaevinde 5 yıl kadar kalmıştı. Ardından açık seçik ve bizzat sınır kapısından Güney Kürdistan’a geçmiş burada da kendini hiç de gizleme gereği duymadan, bir suçluymuş gibi saklanmadan yaşamıştı.

Tebiş olayı ile ilgili ilginçlikler bununla da sınırlı değildi. Güney Kürdistan’da belli bir süre Hewlêr’deki HDP etkinliklerine de katılan Tebiş ardından çeşitli nedenlerden dolayı 2020 yılında siyasi çalışmalardan koptu. Ardından Tebiş 2022 yılında yani bundan altı ay kadar önce KDP asayişi tarafından adli bir soruşturmanın sonucu olarak bulunduğu ev basılarak evdeki 4 kişi ile birlikte gözaltına alındı ve birkaç ay kendisinden haber alınamadı. Akıbeti ile ilgili KDP’den durumunu öğrenmek isteyen Tebiş’in yakın çevresi yetkililerden “size ilerleyen zamanda bilgi veririz” yanıtını aldı. Bundan sonrası ne mi oldu? ‘YPG’nin kalbi Hesekê’de MİT’in özel operasyonuyla öldürülen’ Nüsret Tebiş bir süre önce Türkiye’ye teslim edildi!

Şimdi size sonuç olarak ne mi diyorum? Şunu söylüyorum: Tebiş olayı şahsında Türkiye’de PKK karşıtı, Kürt karşıtı kontra faaliyetlerin ne türden karanlık oyunlara sahne olduğu bir kez akıllara geldi. Ancak Tebiş olayı bu karanlık tezgahın içinde KDP’nin nasıl bir kontra örgüt olarak rol oynadığını da gözler önüne seriyor. Ayrıca bu ve benzeri algı operasyonlarıyla Türkiye’de gerçekleşmiş büyük eylemler Rojava ile ilişkilendirilerek uluslararası planda yeni bir Rojava algısı yaratılmaya çalışıldığını Tebiş olayı ile ispatlanıyor.

Bir de… Tüm bu açık seçik TC devlet terörü, hikayeleri, yalanları, kumpasları, algı operasyonları bir tarafa da ayrıca akıllara da şu soru geliyor: Gerçekte Nüsret Tebiş’e ne oldu?