Soykırımdan özgürlüğe yol alan bir toplum: ÊZİDÎLER

Erdoğan, Barzaniler üzerinden Osmanlı zihniyetini devralmak isterken, gerillalar Ezdalığın esas sahiplerine özgürleştirilmiş Şengal’i bıraktı, herkese cesaret verdi.

Osmanlı, bölgede hükümdarlığına engel olan, biat etmeyen, vergi vermeyen, askeri olmayan, kadınları cariye olarak sunmayan her inanç, kültür ve toplumu hedef aldı. 1200’den başlayarak yıkıldığı tarihe kadar Mezopotamya topraklarını soykırımlardan geçirerek yakıp yıktı, talan etti. Soykırımda temel hedeflerden birisi inan olarak Ezdalık, ulus olarak da Kürtler oldu. Osmanlıların gerçekleştirdiği soykırımların sonucu olarak milyonlarca Êzidî inancından, doğup büyüdüğü topraklardan koparıldı. Doğal toplumun yaşam damarlarından kopup gelen bir inanca yapılan soykırım aslında insanlığa karşı işlenen bir suçtur.

Osmanlı’dan kalan bu zihniyeti devralan ve yüz yılını doldurmaya yaklaşan Türk devleti, başarılamayan soykırım hedefini gerçekleştirmek, tamamlamak istiyor.

ÊZIDÎLERİ ŞENGAL’E HAPSETME SİYASETİ

Ermeni, Rum, Asuri-Süryani ve Alevi inanç ve halklarını adeta soykırımın eşiğine getiren Osmanlı gibi Türkiye’nin yüz yıllık tarihi boyunca da Kürtler, Êzidîler, Ermeniler, Asuriler ve daha birçok farklı inanç ve kültür hep hedefinde olageldi. Osmanlı'dan farklı olarak Türk devleti direkt olarak Êzidîleri katletmedi ancak dolaylı olarak Êzidîleri Mezopotamya coğrafyasından kopartma, Şengal’e hapsetme siyaseti izleyerek soykırım siyasetini sürdürdü.

İngiliz ve Baas hükümranlığı, Irak topraklarını Êzidîler için adeta günah ve yasak hale getirmişti. Çok az sayıda Êzidî genç Şengal dışına çıkarak okuyabilmiş, onlar da inançsal kimliklerini gizlemek durumunda kalmıştı. Bu uygulamaların yanı sıra Saddam, Êzidîlere zorunlu askerliği dayatarak ölüm tarlalarına sürüyordu. Irak’ta Şiilerin Êzidîleri düşman olarak görmesi sağlandı. Sünni güruh, Ezdalık inancını bu dünyanın en büyük kötülüğü olarak tanımlıyordu. Bütün bu yaklaşım ve politikalar, Fermanlarda yüzbinlerce kayıp veren ve Şengal’de toplanan kadim Êzidî toplumunu soykırımlara açık bir pozisyonda bırakıyordu.

ERDOĞAN’IN KİRLİ TAKTİĞİ

Yok edilme korkusu yaşayan Êzidîler, dağlara sığınarak dikta ve soykırımcı sistemlere karşı boyun eğmeme noktasında ısrarcı ve direngen oldular. Osmanlılar, 1200’den sonra Êzidîlere dönük gerçekleştirdikleri her soykırımda Êzidîlere Müslümanlığı dayattı. Katliam, talan, tecavüz dahil her türden zulme maruz kaldılar. Deyim yerindeyse kılıç zoruyla milyonlarca Êzidî inancından uzaklaştırıldı. Bu şekilde teslim alınanların bir kısmı soykırım siyasetinde ve katliamlarda maşa olarak kullanıldı.

Cumhuriyetin tekçi ve soykırımcı zihniyetinin yanı sıra Osmanlı’nın bu kirli ve kanlı mirasını da devralan AKP-MHP rejiminin Barzani ailesi ve KDP’yi yanına alarak direnen Kürtlere ve Êzidîlere dönük soykırım saldırılarında maşa olarak kullanması, böylesi bir geçmişe dayanıyor.

İslam dini dışında başka inanç ve kültürlere hayat şansı tanımayan DAİŞ gibi barbar çeteleri Êzidî ve direnen Kürtlerin üzerine salmak Erdoğan’ın Osmanlılardan devraldığı soykırım aklının ürünü.
KDP’nin Şengal’i ve Êzidîleri soykırımla yüz yüze bırakarak alandan kaçmasının yapılan anlaşmalar temelinde olduğu belgelerle ispatlı bir gerçektir.

SOYKIRIM ÇEMBERİNİN İLK HALKASINI KIRMAK

2014 Êzidî jenosidi, KDP’nin rol aldığı ilk Ferman da değildir. 1936’da İngilizlerin Davut ve aşiretine yönelik gerçekleştirdiği katliam, 1970’lerde Saddam Hüseyin’in gerçekleştirdiği ve Barzaniler'in sebep olduğu Ferman, Êzidîler açısından anıları hala taze soykırım uygulamalarıdır. Êzidîler dağlardan indirildi, Arap kemeri ile etrafları kuşatılarak izole edildiler. Kaydı bile tutulmayan bu katliamlar, tüm dünyadan gizlendi. 2014 Katliamı’nda da aslında benzer bir plan öngörülüyordu. Bundan dolayı Êzidî toplumuna dönük bir soykırımın daha gerçekleştiğinin kayda alınması, belgelenmesi ve tüm dünyaya duyurulması aslında ‘Soykırım çemberinin ilk halkasını kırmak’ olarak nitelendirilebilir.

İkinci önemli husus ise, soykırımda KDP güçlerinin oynadığı ihanet rolünü belgelemek oldu. Böylece gizlice yapılmak ve bir ‘oldu bitti’ye getirilmek istenen katliam ve katliamcı güçler deşifre edildi. Dünya kamuoyu, insanlık hakikati öğrenmiş oldu.

YÜZ BİNLERCE ÊZİDÎ’Yİ KATLİAMDAN KİM KURTARDI ?

 Katliama dair üçüncü önemli husus ise, daha büyük katliamların, yüzbinlerce insanın hayatını kurtaran, soykırımın önüne geçen güçlerin kim olduğu konusu. O güne kadar yürütülen pisikolojik savaş ve uyguladığı vahşetle gündem olan ve adeta ‘önünde kimse duramaz, orduları bile ezer geçer’ denilen DAİŞ Musul gibi koca bir kenti bir günde almış, Irak ve Suriye’de saldırdığı bütün kentleri kısa sürede düşürmüştü. Şengal’de de bunun olacağı öngörülmüştü.

Ancak hesabı yapılmayan bir güç vardı: Kürt Özgürlük Hareketi.

Bir avuç gerilla ve Rojava’da özgürlük mücadelesi yürüten savaşçılar kimsenin cesaret edemediği bir şeye kalkıştılar. Hem de sınırlı imkanlara rağmen bunu yaptılar. DAİŞ’e karşı amansız ve kahramanca bir savaş vererek umudu dağılan Êzidî toplumuna ve insanlığa büyük bir umut oldular.

PKK’nin ve Rojava Devrim Güçleri’nin oluşturduğu insani koridor sayesinde on binlerce kişi Rojava’da güvenli bölgelere ve Şengal dağına ulaştırıldı. Peşi sıra gelişen direniş, ardarda gelişen özgürleştirme operasyonları DAİŞ faşizmini geriletti. Direnişi ve dünyanın dört bir yanından halkların desteğini gören uluslararası güçler (DAİŞ’e Karşı Uluslararası Koalisyon Güçleri) destek sunmak durumunda kaldı. DAİŞ, özgürlük güçlerinin direnişi sonucunda DAİŞ yenilgiye uğradı, Şengal özgürleştirildi.

DAİŞ’E TEK MERMİ SIKMAYANLAR GERİLLALARI VURMAKTAN ÇEKİNMEDİ 

Rojava Özgürlük Güçleri ve PKK’nin tüm çağrılarına rağmen KDP, Şengal’in ortak bir operasyonla özgürleştirilmesi planına yanaşmadı. Böylece Êzidî toplumunun yok edilmesi planında soykırımcı güçlerin yanında yer aldığını bir kez daha göstermiş oldu. Özgürlük güçleri hamleye başlayınca da, DAİŞ ile anlaşarak ve ‘tek bir mermi sıkmadan’ Şengal’in kuzeyine güç gönderdi.

Şengal’in DAİŞ’ten temizlenmesinden sonra da Şeşo ailesi üzerinden Arap köylerine dönük provokasyonlar yaptı. 2017’de savaş durumu yaratan KDP, birçok kez Êzîdxan güçlerine ve gerillalara yönelik saldırılar geliştirdi. Gerilla güçleri bu saldırılarda kayıp vermelerine rağmen, olası bir Kürt savaşının önüne geçmek için çatışmadan kaçındı.

PKK’nin resmi olarak bölgeden çekilmesinden sonra (2018) ise Türkiye, Irak ve KDP, 9 Ekim 2020’de Şengal’in özerk durumuna son verme temelinde anlaşma imzaladı ve saldırılar yeni boyut kazandı. Bu anlaşma, 2014 saldırısından önce KDP’li yetkililerin de katıldığı ve Şengal’in DAİŞ tarafından işgalini de öngören Amman anlaşması ile aynı amacı güdüyor. Bu anlaşmadan sonra hem Türk devletinin hava saldırılarında bir artış oldu, hem de Kazımi güçlerinin birçok kez gerçekleştirdiği provokasyonlar oldu.

NE ŞENGAL ESKİ ŞENGAL, NE ÊZIDÎLER

Zaxo Katliamı sonrası Irak’ta yaşanan gelişmeler, Şii Lider Sadr’ın hükümet karşısındaki tutumu, parlamentoyu ve mevcut hükümeti işlemez hale getirmiş durumda. Bu durum, ‘9 Ekim anlaşmasının da hükmünü yitirdiği’ şeklinde yorumlanıyor.

Ancak Türk devletinin saldırıları hala devam ediyor. 2022 yılında gerçekleştirilen Digur, Sinunê saldırıları ve en son olarak Sinunê Halk Meclisi’nin Türk SİHA’ları tarafından vurulması, Türk devletinin Irak ve KDP’yi kullanmasının yanı sıra aktif olarak soykırım uygulamalarına devam edeceğini gösteriyor.

Bütün bu imha ve soykırım hesaplarının hedefinde olan kadim Êzidî halkının 2014 Fermanı sonrası yaşanan süreçten çok önemli dersler çıkardığını söylemek mümkün. Her şeyden önce Êzidî toplumu bedelleri ağır olan bu süreçten önemli kazanımlarla çıktı. Kendisini yönetme ve savunma konularında çok önemli kararlaşmalara gitti, önemli kurumlaşmalar yarattı. Êzidî toplumu, özgür yaşamanın ne demek olduğunu, bu özgür yaşamı nasıl koruyup sürdüreceğini deneyimlemiş ve bu süreçten başarı ile çıkmayı başarmıştır. Bu tutum, geleceğini şekillendirmesinde de tarihi başarılara kapı aralayabilecek kadar önemli olmakla birlikte başka toplumlara, halklara da ilham olacak niteliktedir.