Türk işgalinin sonu yakınlaşmıştır

Kürt’ü öldürürüm ama kimse sahip çıkmaz dönemi geçmiştir. Kürtler hiçbir katliamı unutmayacak, mutlaka hesabı sorulacaktır.

Türk devletinin savaş uçakları ile Garê, Metina, Zap, Avaşin, Xakurke, Kandil, Maxmur ve Şengal alanlarında katlettiği siviller yüzlercedir. Bu düzeyde katliamlar gerçekleşirken, Başûrê Kurdistan’daki siyasi partiler, siyasi hareketler, demokratik kurumlar neden tepki göstermiyor ve halk ayaklanmıyor diye sorgulanır. Türk savaş uçaklarının son saldırılarında 4 sivil katledilince halkın biriken öfkesi patlamıştır. Başurê Kürdistan’daki yönetim ve siyasi partilerden bu saldırıları durduracak bir tutum gösterilmeyince halk ayağa kalkmıştır. Bu ayağa kalkış Türk devletinin katliamlarına ve işgalciliğine karşı olduğu gibi Başûrê Kurdistan’daki partilere ve siyasi güçlere karşı da bir tutum olmaktadır.

2001 yılında Xınere/Kendakole Zom’larında köylüler savaş uçaklarıyla vuruldu; Zom’da bulunanların çoğu katledildi. Bu katliama bile o dönem o alanları kendi egemenlik alanı olarak gören KDP tepki göstermedi. Öncesinde de birçok sivil katledilmişti. Son yıllarda bu katliamlar normal hale geldi. KDP Türkiye’nin saldırılarına gerekçe olacak açıklamalar yapma dışında bir tutum göstermedi. Türk devletinin saldırılarını ve yaptığı katliamları meşrulaştırdı ve normalleştirdi. Hatta Şengal’de olduğu gibi bu tür saldırıları teşvik etti. Türk uçakları Şengal’i vurursa halk korkacak ve Türk devleti ile dost olan KDP’ye yanaşacaktı. Nitekim Şengal’e yönelik ilk hava saldırısında peşmergeler katledildiği halde ses çıkarmamıştı. KDP için çıkarları dışında hiçbir şey önemli olmadığı için Türk devletinin katliamlarına şimdiye kadar ciddi bir tutum almamıştır. Aslında bu yaklaşımıyla kendilerinin meşruiyetini sorgulatmaktadırlar. Kendi kontrolü altında olduğu alanlara yönelik yapılan saldırılara karşı çıkmayan bu yönetimin meşruiyetinin kalmayacağı açıktır.

Türk devletinin sivilleri katletmesinden sonra halkın işgalci Türk üslerine yönelik tepkisini ve üsse girmesini onurlu bir davranış olarak göreceğine Türk devletinin yaptığı açıklamanın benzerini yapmıştır. Halkın katliamlara tepki olarak Türk devletinin işgalci askeri üssüne girmesi, halkın kendi insanına ve evlatlarına değer vermesidir. Türk devleti ister ki, Kürtler kendi insanına değer vermesin, öldürülse de sessiz kalınsın! Türk devletinin istediği Kürt bir tavuk için birbirini öldüren Kürt’tür. Ancak o Kürt geride kalmıştır. Artık kendi insanına ve evlatlarına değer veren bir Kürt halkı vardır. Kürt’ü öldürürüm ama kimse sahip çıkmaz dönemi geçmiştir. Kürtler hiçbir katliamı unutmayacak, mutlaka hesabı sorulacaktır.

Türk devleti istiyor ki kendisi istediği gibi katletsin, kimse de sesini çıkarmasın. Hatta Bakurê Kurdistan’da olduğu gibi çocukları vuran ordu kutlansın. Roboskî’de uçaklar çoğu çocuk 34 kişiyi öldürdü. Tayyip Erdoğan orduyu kutladı. Türk devleti katilleri yargılayacağına bu katliamı protesto eden Roboskîlileri yargıladı. KDP de şimdi Türk devletine tutum alacağına Türk devletinin uçaklarının yaptığı katliamı protesto edenleri yargılayacakmış.

Başûrê Kurdistan halkı yıllardır işgalci Türk üslerinin kalkmasını istiyor. Bunun için imza topluyor ve protestolar yapıyor. Ama KDP halkın bu isteğini dikkate almadığı gibi işgalcilere kol kanat geriyor. Bu işgali meşrulaştırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Kürt düşmanlığında öncü olan Türk devletiyle ilişki ve ittifak içinde PKK başta olmak üzere tüm Kürt örgütleriyle karşı karşıya geliyor. Böylece Türk devleti ve tüm Kürt düşmanlarının uyguladığı birbirine düşürme politikalarına alet oluyor. Hatta Türk devleti saldırdıkça ve bastırdıkça daha fazla ilişki ve işbirlikçilik içine giriyor. Türk cumhurbaşkanı Erdoğan’ın referandum sırasındaki tehditleri ve Kerkük işgalinde gösterdikleri tutumdan sonra Türk devletiyle daha sıkı ilişki içine girilmesi gerçekten de ibret verici bir durumdur. Politikada onur ve iradenin bir tarafa bırakılmasının tarihsel bir örneğidir. Türk devleti böylece Kürtlere hem hakaret ederim, aşağılarım, hem de kullanırım anlayışı içinde oluyor. Halbuki referandum ve Kerkük işgali sonrası Türk devletine Kürtlerin onurlu bir halk olduğu gösterilmeliydi.

Aslında Başûrê Kurdistan halkının Deraloke ve Şêladizê’de gösterdiği tepki hem bu katliama tepkinin hem de şimdiye kadar birikmiş öfkenin dışa vurumudur. Belki KDP ve YNK Türk devletinin Kürt düşmanlığını ve hakaretlerini unutmuştur, ancak halk unutmamıştır. Erdoğan Kürtleri aç bırakıp öldürmekten söz ediyordu. Kerkük Kürt şehri değildir, diyordu. KDP yıllarca Kerkük bizim ulusal davamız ve onur davamız demiyor muydu? Hatta 11 Mart 1970 tarihinde Irak’la yapılan özerklik anlaşmasının Kerkük nedeniyle bozulduğunu propaganda etmiyor muydu? Sürekli bağımsız Kürdistan diyerek halkın duygularını sömürmüyor muydu? Halk şimdi KDP’nin göstermediği tepkiyi Türkiye’ye gösteriyorsa KDP bundan neden rahatsız oluyor? KDP’de politik bir akıl ve irade olsa halkın bu gücünü Türkiye’nin saldırganlığını durdurmak için değerlendirir, halkımız tepki gösteriyor, diyerek Türkiye’nin politikaları ve tehditvari konuşmalarına bir ayar verir.

Neçirvan Barzani üzüntülerini bildirmiş; hatta özürlerini iletmiş, deniliyor. Böylece halkın yanında değil de, Türk devletinden yana olduğunu gösteriyor. Türk devletini memnun etmek için bu protestoya katılanları cezalandıracağını söylemiş. Böylece Türk devletinin yeni sivil katliamlarını da teşvik etmiş oluyor. Bundan sonraki sivil katliamların sorumluluğunu da üslenmiş oluyor. Neçirvan Barzani bilmeli ki, AKP’nin Türkiye’de Kürtlere yaptığını KDP burada yapamaz. Nasıl ki AKP Kürdistan’da yaptığını Karadeniz ve Ege’de yapamıyorsa, yapamazsa KDP’de Kürdistan’da AKP’nin yaptığını yapamaz. Zaten baskı politikaları nedeniyle şimdi de Kürdistan halkından kopan KDP mevcut Türkiye işbirlikçiliğini ve baskı politikalarını bırakmazsa, bugün Türkiye’ye yönelen tepkiler doğrudan KDP’ye yönelir. Bu durumda KDP Türkiye’yi mi çağırır, Türkiye ile birlikte halkın üzerine mi yürür bunu bilemeyiz! Çünkü KDP’nin ne yapacağını önceden kestirmek kolay değildir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika