AİHM'in Öcalan'a işkenceyi gerekçelendiren kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’da gardiyanlar tarafından işkence görmesi üzerine açılan davada, ‘yeterli kanıt’ olmadığını savundu.

Öcalan’ın Ekim 2008’deki bir hücre arama sırasında görevliler tarafından zorla odasından dışarı çıkartıldığı ve bir diğer görevlinin ise üzerine çullanarak fiziki işkence yaptığı ortaya çıkmıştı.

Türkiye’de yetkili mercilerin işkenceyi soruşturma ve cezalandırmayı reddetmesi üzerine dava 2010 yılında AİHM’e taşınmıştı.

Davaya ilişkin bu Perşembe günü AİHM tarafından yayınlanan basın açıklamasında, başvurunun reddedildiği duyuruldu.

AİHM, 4 Eylül 2018’de karara bağladığı davada, işkenceye dair ‘yeterli delil’ sunulmadığını iddia etti.

CPT yetkililerinin 26-27 Ocak 2010’da İmralı adasına yaptığı ziyarette Öcalan’la görüştükten sonra hazırladıkları rapora değinilen AİHM kararında, ‘herhangi bir fiziki kötü muamele yapılmadığı’ yönünde bilgi verildiği belirtildi.

Öcalan’ın başvurusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3, 6 ve 13’üncü maddelerine dayanıldığı kaydedilen gerekçeli kararda, başvurunun sadece işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü madde üzerinden görüşülebileceği belirtildi. Kötü muamelelerin ‘minimum bir vehamet içermesi’ gerektiği iddia edilen kararda, kötü muamelenin vehametinin tespitinin ise ‘muamelenin süresi’, fiziki veya mental etkileri ile yaş, cinsiyet ve mağdurun sağlık durumu ile ölçülebileceği savunuldu.

Kararda, AİHM’in 2015 yılında “Bouyid c. Belgique [GC], no 23380/09, § 86, CEDH 2015” nolu bir başka davada aldığı kararı örnek gösteren mahkeme yargıçları, olayın yaşandığı dönemdeki ‘atmosferin’ de dikkate alınması gerektiğini savundular. Yargıçlar, o dönemdeki ‘yüksek tansiyonlu ortam’ ile aşırı ‘duygu yükünü’ gerekçe gösterdiler.

Cezaevlerindeki işkencelere dair şikayetlerde hükümetlerin ‘mağdurun ifadelerinde kuşku yaratacak kesin kanıtlar ortaya koymaları’ gerektiği belirtilen kararda, buna dair Türkiye, Almanya, Makedonya gibi ülkelerden gelen bazı başvurularda hükümetlerin suçlu bulunduğu hatırlatıldı. Ancak aynı kararda, AİHS’in 3’üncü maddesine göre işkence gördüğünü savunan mahkumların polis veya diğer yetkililerin gözetiminde olmalarına rağmen ‘kötü muameleden dolayı kalan izleri’ kanıtlamaları gerektiği belirtildi. Kararda, bunun için özellikle yaralama veya darp izlerine dair doktor raporlarının AİHM tarafından önemsendiği ifade edilirken, Öcalan’ın hem işkence gördüğü gün hem de sonraki günlerde doktorlar tarafından muayane edildiğine dair Türk hükümetinin iddiası ‘doğru’ gibi kabul edilmiş.

Kararda, Öcalan’ın zaten Türk devlet yetkililerince de sık sık dile getirilen entellektüel açıdan mantıklı ve aklı başında oluşu, işkence görmediğine delil olarak gösterilmiş. Ayrıca bugüne kadar tüm başvuruları zaten avukatlarınca yapılan Öcalan’ın konuyu cezaevi yönetimine şikayet etmediği de iddia edilirken, Öcalan’ın 26-27 Ocak 2010’da CPT yetkilileriyle yaptığı görüşmede, ‘2007 Mayıs’ından bu yana herhangi bir kötü muamaleye dair bilgi vermediği’ savunuluyor.

Kararda, “Başvurucu (Öcalan) ile gardiyanlar arasında arama esnasında nerede durması gerektiğine dair bir tartışma geçmiş olsa ve kendisini etkisiz hale getirmeye yönelik bir harekette bulunulmuşsa bile, başvurucu üzerinde herhangi bir fiziki veya mental etkisinin olmaması nedeniyle olası tartışmaların veya fiziki bir hareketin asgari bir vehamet düzeyine ulaştığını gösteren bir kanıt yok” denildi.

AİHM kararında, Öcalan’ın 7 Ekim 2008’de işkence gördüğüne dair savunulabilir bir şikayet sunamadığı ve AİHS’in 35 §§ 3 ve 4 nolu maddesine göre yeterli dayanağın olmadığı savunuldu. AİHM kararının sonuç bölümünde, Öcalan’ın avukatlarının yaptığı AİHS’in 2 ve 14’üncü maddelerine dayanan şikayetinin de reddedilmesine hükmedildi. Kararda, Öcalan’ın AİHS veya diğer ek protokollerce tanınan hak ve özgürlüklerinin de ihlal edilmediği de iddia ediliyor.