BM, Türkiye’ye Ermeni soykırımında kaybolanları sordu

BM, 1915-1923 yılları arasında Ermenilere karşı gerçekleştirilen sistematik soykırım politikaları sonucunda kaybolan insanların akıbetini Türkiye’ye sordu. 

Birlemiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne bağlı Düşünce ve İfade Özgürlüğü Raportörü David Kaye, Zorla Veya İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu Özel Raportörü Bernard Duhaime ve Hakikat, Adalet, Tanzimat Teşviği ve Tekrar Yaşanmama Garantileri Özel Raportörü Fabian Salvilio’nun, 13 Mart 2019 tarihinde Türkiye’ye bir mektup gönderdiği öğrenildi. Mektupta, 1915-1923 yılları arasında kaybolan veya katledilen insanların akıbetinin ne olduğunun sorulduğu ortaya çıktı.  

SOYKIRIM SÜRECİNE DİKKAT ÇEKİLDİ

“1915’ten 1923’e kadar Osmanlı İmparatorluğu ve onun ardından gelen Türkiye Cumhuriyeti, ülkenin doğusunda yaşayan Ermeni azınlığına karşı yerinden sürülme-edilme politikası uygulamaya koydu. Bu azınlığa mensup yüz binlerce insan (tahminler 600 bin 1.500.000 arasında değişiyor) bu politikanın mağduru oldu” denilen mektupta, soykırım sürecinde yaşananlara dikkat çekildi.

O dönem zorla Suriye topraklarına sürülen Ermenilerin karşılaştıkları zuşme değinilen mektupta, Osmanlı döneminde başlayan bu sürecin özellikle 1923 sonrasında da devam ettiğine vurgu yapıldı. 

'TÜRKİYE İNKÂRLA YETİNMEDİ...'

“O dönemde Ermenilere karşı devlet yetkilileri tarafından yasalar çıkarıldı" vurgusunda bulunulan mektupta, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin bugüne kadar o dönem kaybedilen veya öldürülen insanların akıbetinin ne olduğunu veya mezarlarının nerede olduğunu açıklamadığı ifade edildi. 

Türk devletinin bu olayları inkâr etmekle yetinmediği gibi, aynı zamanda, bu olayların dile getirilmesini yasaklayan kanunları olduğunun da hatırlatıldığı mektupta, Temmuz 2017'de bazı ifadelerin kullanılmasını yasaklayan yasa tasarısına dikkat çekildi.

‘YASALAR GERÇEĞİN ORTAYA ÇIKMASINA İZİN VERMİYOR’ 

Ermenilere karşı yapılanlara yönelik adaletin sağlanması konusunda ilerleme kaydedilmediğinin söylendiği mektupta, devamla “Gerçeklerin ortaya çıkarılmamasındaki ve kabul edilmemesinde yaşanan eksiklik, sadece o dönem mağdur olanların soyundan gelenleri etkilememekte, aynı zamanda hafızanın korunması ve gerçeğin belirlenmesi olasılığını da engellemektedir. Anayasanın 301. maddesi ve 2017'de kabul edilen yasa tasarılarının varlığı, o gün yaşanan gerçeğe ulaşmanın önünde kasıtlı bir çaba olarak görülüyor. Hükümetin yasama organı tarafından tarihsel gerçeklerle ilgili düşünce ve görüşü sansürlemesi ve o gün yaşananları açığa çıkarmak için getirilen sınırlandırmalar bizler için başka bir endişe kaynağıdır” denildi. 

SORULAR

Mektubun son kısmında ise 60 gün içinde Türkiye’den aşağıdaki soruların cevabı istendi: 

"1915-1923 yıllarında zorunlu iç tehcire, tutuklamalara tabi tutulan, yargısız öldürülen ve zorla kaybolan Ermenilerin akıbetinin veya bulundukları yerin bulunması için Türkiye tarafından ne gibi adımlar atıldı?

Mağdurların ve genel olarak toplumun bu olaylar hakkında bilgi edinme hakkının, ayrıca adaletin ve kaybolan mallar için tazminat hakkının yerine getirilmesine yönelik ne gibi adımlar atıldı?

Bu olaylar sonucu hayatını kaybeden Ermenilerin cesetlerinin bulunduğu yerlerini bulmak üzere ne gibi adımlar atıldı?"

Yine 2017 yılında kabul edilen ve yasama organının temsilcileri tarafından bazı ifadelerin kullanılmasını yasaklayan mevzuatın kabul edilme sebeplerine dair bilgi verilmesi; bunun, uluslararası insan haklarına ve özellikle Uluslararası Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 19. Maddesi'ne nasıl uyduğunun açıklanması istendi.

Ermenilere karşı işlenen cinayetler konusunda açıklamalar yapanların cezalandırılması için Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin uygulandığı vakalar hakkında ayrıntılı bilginin verilmesi istendi.

Türkiye’nin bu mektuba nasıl bir cevap verdiğine yönelik BM kaynaklarından bir açıklama yapılmış değil.