Mutlaka başarıyı hedefliyordu

HDP Strasbourg Temsilcisi Faik Yağızay diplomatik çalışmaları birlikte yürüttüğü arkadaşı Rojbîn’i Yeni Özgür Politika'ya anlattı.

Rojbîn’i ilk olarak 1999 sonbaharında, daha önce birlikte cezaevinde kaldığım bir arkadaşımı ziyaret ettiğim bir gençlik kampında tanımıştım. Önderliğin uluslararası bir  komplo ile yakalanıp Türkiye’ye götürülmesinden sonra ortaöğretimini yarıda bırakıp profesyonel olarak Kürt özgürlük hareketinin mücadele alanına katılmıştı. Paris’e gideceğimi söylediğimde ailesine yazdığı bir mektubu Paris’teki Kürt Enformasyon Bürosu üzerinden ailesine ulaştırmamı istemişti. Rojbîn diplomasi çalışmalarına başlayınca, Avrupa Parlamentosu’nda, Avrupa Konseyi’nde ve birçok görüşmeye birlikte katılmıştık.

Rojbîn’in en önemli ve bence onu farklı kılan özelliği şartlar ne olursa olsun, önünde ne kadar engel olursa olsun kafasına koyduğunu yapan ve mutlaka başarmayı esas almasıydı. Hiç bir zaman umutsuzluğa kapılmazdı.

O kadar tatlı bir mizacı vardı ki muhatabının ruh dünyasına girip fethetmeyi başarıyordu. Bir seferinde ‘Öcalan’a özgürlük’ kampanyası çerçevesinde Avrupa Konseyinde imza kampanyasını yürütmek üzere gelmişti. Birçok sol, sosyalist hatta liberal milletvekilinden imzalar alınmıştı, ama sağcılara gidildiğinde tereddütsüz bir şekilde reddediyorlardı. Konseyin milletvekili kafeteryasında otururken karşı masada oturan aşırı sağcı bir Fransız milletvekilini gözüne kestirdi ve gidip ondan imza isteyeceğini söyledi. Ben kendisine gidebilirsin, ama boştur, bunlardan almak mümkün değil dediğimde, ‘İddiasına var mısın? Ben bundan imza alacığım!’ demişti. Adam tam kalkıp parlamento salonuna gitmeye hazırlanırken onun masasına gidip onu adeta sandalyesine kilitlemişti. Yaklaşık 5 dakikalık bir konuşmadan sonra onun eline kalemi tutuşturup imzasını almayı başarmıştı! Ben onun ‘iddiasına var mısın?’ sorusuna cevap vermediğim halde iddiayı kaybetmiş olarak kabul edip kendisine cezamı ödemiştim.

2007 ve 2012’de Strasbourg’da gerçekleştirilen büyük ölüm oruçlarında da özellikle diplomatik alanda en başta görev üstlenmişti. 2012’deki açlık grevini başlatacak arkadaşlar Strasbourg’a gelmiş, açlık grevini yapacakları bir kilise arıyorlardı. Nihayetinde Saint Maurice kilisesinde karar kılınmış ve Rojbîn ile birlikte bu kiliseye gitmişlerdi. Ancak kiliseye girdiklerinde muhatap hiç kimseyi bulamamışlardı. Rojbîn her zamanki gibi pratik zekasını kullanıp kilise dokümanlarının olduğu bölüme gider ve oradan kilisenin bir kataloğundan papazın telefon numarasını bulur. Onu arayıp durumu kısaca anlatır ve kendisiyle görüşmek istediklerini söyler. Çok kısa süre içerisinde kilise papazı geldiğinde eylemcilerin en önünde Rojbîn ile karşılaşır.

HEVAL PAPAZ

Rojbîn Önderliğin durumunu anlattıktan sonra bu amaçla yapılacak açlık grevi eylemini kilisede yapmak istediklerini söyler. Papaz çok şaşkın bir durumdadır. Hayatında böyle bir şeyle karşılaşmadığı için nasıl bir cevap vereceği konusunda kısa bir kararsızlık yaşar. Rojbîn’in aralıksız kendisini ikna etme çabası karşısında kısa süre içerisinde pes edip kilisenin içinde mutfak, banyo, tuvalet vb. ihtiyaçların karşılanması imkanı olmadığı için kilisenin hemen yanında yine kiliseye ait bir binanın alt katında eylemin yapılmasına izin verir. Açlık grevi sürdüğü sürece kilise papazı adeta bizim bir elçimiz olmuştu; bütün uluslararası kurumlara mektuplar gönderir, kilisenin bütün ayinlerinde Kürt halkının durumunu anlatırdı dua ederdi. Açlık grevi bittiğinde kilise papazı artık ‘Heval Papaz’ olmuştu…