Floyd dünyadaki ırkçılığa karşı mücadelenin sembolü oldu

George Floyd’un katledilmesi dünyanın birçok ülkesindeki polis şiddetine karşı tepkileri bir anda açığa çıkarırken, gösteriler polis şiddetinin de ötesinde bir bütün ırkçılığa karşı isyana dönüşüyor.

46 yaşındaki George Floyd’un hiçbir tehlike olmamasına rağmen kendisini gözaltına alan polis tarafından boynuna basılmasıyla boğularak öldürülmesine dair görüntüler tüm dünyayı sarsmıştı. Günlerdir Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) özellikle son 3 yıldır Donald Trump’ın söylemleriyle güç bulan kurumsal ırkçılığa karşı mücadelenin sembolü olan Floyd, tüm dünyadaki polis şiddetinin ve onun ötesinde ırkçılığa karşı tepkileri bir anda canlandırdı.

ABD’DE YILLARDIR BU DENLİ BİR DUYARLILIK OLUŞMAMIŞTI

Aradan geçen 10 güne ve Donald Trump’ın orduyu devreye sokma tehditlerine rağmen ABD’deki ırkçılık karşıtı gösteriler sürüyor. Gösterilerde artık tahammül edilemez noktaya gelen ırkçı muamelelere karşı direnişten vazgeçilmeyeceği vurgulanıyor.

Ancak en çok dikkat çeken nokta, artık gösterilerin ve ırkçılığa tepkilerin Siyahilerin nüfuslarına oranla daha ağırlıklı olduğu eylemlerden tüm kesimlerin birleştiği eylemlere dönüşmesi. Ve bu eylemlerdeki tepkilere bizzat polis içinden veya yerel yöneticilerden katılımların artması.

Geçtiğimiz gün Michingan’daki Genesee Kontluğu şerifi bizzat kaskını çıkarmış ve eylemcilerle yürütmüştü. Birçok kente eylemciler polisler tarafından sert müdahale ve saldırılar olurken, birçoğunda ise bizzat polisler katılarak destek veriyor.

Ayrıca bu kapsamda 2016 yılındaki bir futbol maçının başında Amerikan marşının çalması esnasında Colin Kaepernick adlı oyuncunun diz çökmesinden esinlenen eylemler artıyor. Geçtiğimiz gün Santa Cruz Belediye Başkanı Justin Cumings ve yerel polis şefi, San Francisco Belediye Başkanı London Bred ve son olarak Los Angeles Belediye Başkanı Eric Garcetti de diz çökerek ırkçılığı protesto ettiler.

Iowa’daki De Moines şehrinde bir grup polisin eylemcilerle çatışmaları önlemek için diz çökmesiyle çatışmaların çıkması önlenmişti.

DÜNYADAKİ POLİS ŞİDDETİNE İSYANI BÜYÜTTÜ

George Floyd’un can vermeden önce tekrarladığı ‘Nefes Alamıyorum (I can’t breathe)’ sözü direnişin sembol sloganı olurken, bugüne kadar sadece ülkeler ve hatta ülkelerdeki kimi şehirlerle sınırlı kalan polis şiddetine karşı direniş de globalleşti. Salı günü Instragram’da profilinden siyah renk fotoğraf paylaşımı öngören ‘Black Out Tuesday’ eylemine 28 milyon kullanıcı katılmıştı.

ABD’den sonra yeni korona virüsü önlemlerinden yeni çıkan Fransa’da düzenlenen ilk büyük eylem, Adama Traoré adlı 2016’da gözaltında öldürülen siyahi genç için düzenlendi. Pazartesi günü Traoré’nin öldürülmesine dair görülen mahkeme önüne yüzlerce, dünkü duruşma vesilesiyle düzenlenen eyleme ise 20 bini aşkın kişi katıldı.

Kanada’da da Başbakan Justin Trudeau’nun tüm marketing çabalarına rağmen kurumsal ırkçılığa karşı tepkiler yükseliyor. 27 Mayıs’ta polis tarafından gözaltına alınmak istendiği esnada bulunduğu binanın 24’üncü katından ‘düşerek’ hayatını kaybeden Regis Korchinski-Paquet adlı siyahi kadın için sokaklara inildi.

İsviçre’deki RTS televizyonunun aktardığına göre, ülkede pek gündeme gelmeyen polis cinayetleri de tepkilerin hedefinde. Cenevre, Zürih ve diğer birçok kentteki eylemlerin yanı sıra sosyal ağlardan paylaşılan bilgiler, sadece son 4 yılda bilinen en az 3 ırkçı polis cinayetine dikkatleri çekiyor. Kurbanların üçü de Afrikalı.

Floyd için eylemler Filistin’de İsrail askerlerinin ateşiyle öldürülen gençleri sahiplenme eylemleriyle de birleşirken, Kürtçe müzik dinlediği için faşistlerce katledilen Barış Çakar için eylemlerde de ABD’deki ırkçılıkla benzerliğe vurgu yapılıyor.