İHD ve TİHV raporu: İşkencede ciddi artış var! 

İHD ve TİHV, devlet güçlerince yapılan işkencenin ciddi oranda arttığına dikkat çekerek, konuya ilişkin raporunu açıkladı.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1997’de ilan edilen ‘26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ dolayısıyla İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından hazırlanan rapor, İHD binasında açılandı. “İşkencesiz bir dünya mümkün, işkenceye son” pankartının açıldığı açıklamaya, TİHV İstanbul temsilcisi Ümit Efe, İHD Genel Sekreteri Leman Yurtsever ve Ceza İnfaz Sistemi Sivil Toplum Kuruluşu üyesi Berivan Korkut ile İHD Yönetim Kurulu üyeleri Hüseyin Aygül ve 1994 yılında gözaltında kaybedilen Fehim Tosun’un eşi Hanım Tosun katıldı. 

‘İŞKENCE SIRADAN BİR OLGU HALİNE GELDİ!’

İHD ve TİHV tarafından hazırlanan raporu okuyan İHD İstanbul Şubesi Sekreteri Leman Yurtsever, Türkiye’de son yıllarda, işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının büyük artış gösterdiğine işaret ederek sözlerine başladı. Özellikle OHAL‘in ilan edilmesiyle fiziki işkence ve kötü muamelenin sistematik hale geldiğine dikkat çeken Yurtsever, resmi gözaltı merkezlerinde, resmi olmayan gözaltı yerlerinde, sokakta, cezaevlerinde hemen her yerde işkence uygulamalarının yanı sıra toplantı ve gösterilerde devlet güçlerinin işkence düzeyine ulaşan “aşırı ve orantısız” güç kullanımının yaygınlaştığını vurguladı. Yurtsever, son birkaç ay içinde Ankara ve Urfa'nın Halfeti ilçesinde işkenceye maruz kalan kişilerin yansıyan anlatımlarının, işkencenin gündelik hayatın içinde herkes tarafından hissedilen ne denli sıradan bir olgu haline geldiğinin göstergesi olduğunu kaydetti. 

‘TEMEL NEDENİ CEZASIZLIK POLİTİKASI'

İşkencenin ülkede bu boyutta varmasının en temel nedenin cezasızlık politikası olduğunu söyleyen Yurtsever, şöyle konuştu: 
"Yıllardır her düzeyden devlet ve hükümet yetkilisi, kolluk güçlerinin şiddetini koruyan, hatta teşvik eden ve işkenceyi meşrulaştıran söylem ve davranışlar içinde olmuştur. Özellikle son dönemde mevcut siyasi iktidar, işkenceyi “terörizm ile mücadele”, “olağanüstü hal”, “milli güvenlik” ve “kamu düzeni” adı altında meşrulaştırma eğilimindedir. Siyasi otoritenin yaklaşımı böyle olunca, haliyle işkence yapan kamu görevlilerinin ve işkence iddialarının resen soruşturulmaması, yapılan soruşturmaların etkin ve bağımsız olmaması, işkence yapan kamu görevlilerinin yargılanması için izin sistemine başvurulması, ceza ertelemeleri, savcı ve yargıçların sübjektif ve tarafsızlıktan uzak zihniyet yapıları gibi cezasızlığa yol açan nedenlerin hiçbiri konuşulamaz, tartışılamaz hale gelmektedir. Son dönemde adeta cezasızlığı “güvence” altına almaya yönelik yasal düzenlemeleri le cezasızlık sorunu daha ciddi boyut kazanmıştır.” 
İşkencenin mutlak yasaklanmasının tümüyle devletin bir görevi olduğunun altını çizen Yurtsever, “İnsanlık onurunu korumak, insan olmayı sürdürebilmek herkesin ödevidir. İşkencenin önlenmesi ve işkencenin yol açtığı acıların görülmesi hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu kapsamda insan hakları kurumları işkenceye maruz kalan tüm insanlardan toplum adına aynı zamanda en azından bir özür dileme ortamlarıdır. İşkencenin ülkemizden ve dünyadan mutlak olarak silinmesin istiyoruz” dedi. 

VERİLER 

İHD ve TİHV tarafından hazırlanan ve kendilerine yapılan başvurulardan oluşan sayısal veriler, şu başlıklarla yer aldı: 
-Resmi Gözaltı Yerlerinde İşkence ve Diğer Kötü Muamele Uygulamaları: 
2018 yılında TİHV’e başvuran 584 kişiden 51 başvuru yakını ve ülke dışında işkence görenler dışarıda tutulduğunda doğrudan işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalan 505 başvurunun 257’si (%50,9)emniyet müdürlükleri, 85’i ise (%16,8) polis karakolu gibi resmi gözaltı merkezlerinde işkenceye maruz kaldıkları gerekçesi ile başvurmuştur. Bunun yanı sıra 198 (%39,2) kişinin aynı zamanda güvenlik güçlerinin araçlarında işkenceye maruz kalmış olduğu da göz önünde tutulmalıdır.2019 yılının sadece ilk beş ayında ise TİHV’e rehabilitasyon ve tıbbi belgeleme amacı ile 356 kişi başvurmuştur.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre ise 2018 yılında 356’sı gözaltında kaba dayak ve diğer yöntemlerle, 246’sı gözaltı yerleri dışında ve 2598’si güvenlik güçlerince müdahale edilen toplantı ve gösterilerde olmak üzere toplam 2719 kişi işkence ve diğer kötü muamele ile karşılaşmıştır. Cezaevlerinden yapılan şikâyet başvurularında ise 1149 kişi işkence ve kötü muameleye uğradığını belirtmiş, 160 kişi ise ajanlık dayatması nedeni ile işkence ve kötü muameleye uğradığını belirtmiştir.2019 yılının ilk beş ayında ise İHD verilerine göre gözaltında, gözaltı yerleri dışında, toplumsal gösterilerde ve cezaevlerinde işkence gördüğünü belirten 1160 kişi belirlenmiştir.
- Resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda işkence ya da diğer kötü muamele şekilleri: 
Ülke genelindeki barışçıl kamu gösterileri sırasında güvenlik güçleri tarafından toplanma ve gösteri yapma hakkını kullanan kişilere yönelik “aşırı ve orantısız güç” (kelepçe ve ters kelepçe , tazyikli(basınçlı) soğuk su, cop, biber gazı ve göz yaşartıcı kimyasallar ve gaz bombası, plastik/ kauçuk mermi, ateşli silahlar) kullanımının işkenceye ya da diğer kötü muamele şekillerine denk gelecek düzeye ulaştığına ilişkin insan hakları kuruluşlarının ve uluslararası gözlem organlarının düzenlediği raporları ve medyada yer alan video çekimlerini ve görüntüleri de içeren kanıtları bulunmaktadır. 2018 yılında TİHV başvurularının 221’inin (%43,2) açık alan ve gösteri sırasında, 80’inin ise (%15,8) ev ve iş yeri gibi mekânlarda işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldıkları göz önüne alındığında son yıllarda belirginleşen resmi olmayan gözaltı yerlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamalarının oldukça vahim bir boyuta ulaştığı görülebilmektedir.
- Zorla kaçırma/kaybetme girişimleri:
Yakın tarihimizin ve aslında uygarlığımızın bir karadeliği olan zorla kaybetme örneklerinin özellikle yeniden yaşanması son derece endişe vericidir. TİHV Dokümantasyon Merkezinin tespit edebildiği kadarıyla 2018 yılında 16 kişiye yönelik zorla kaçırma girişiminde bulunulmuş olup işkenceye de maruz kalan bu kişiler bir süre sonra serbest bırakılmıştır. İHD Dokümantasyon Biriminin tespit edebildiği kadarıyla da, 2018 yılında 28 kişi zorla kaçırılmış ya da kaçırma girişiminde bulunulmuştur. İşkenceye de maruz kalan bu kişiler bir süre sonra serbest bırakılmıştır. 2018 yılında, 160 kişiye gözaltında ya da gözaltı yerleri dışında ajanlık dayatılmıştır. Bu konuda İHD’nin baskı ve tehdit yöntemleriyle ifade alma, mülakat yapma, ajanlaştırma ve kaçırma olaylarıyla ilgili özel raporuna bakılabilir. Sadece 2019 yılında ulaşılabilen bilgilere göre Gökhan Türkmen Sadece 2019 yılında ulaşılabilen bilgilere göre Gökhan Türkmen 137 gündür, Özgür Kaya 132 gündür, Yasin Ugan 132 gündür, Erkan Irmak 128 gündür, Salim Zeybek 124 gündür, Mustafa Yılmaz 126 gündür zorla kaybedilmiş olmalarına karşın hiçbir etkili soruşturma süreci başlatılmamış durumdadır.
-Gözaltı koşulları, gözaltında ölümler dahil olmak üzere hapishanelerde işkence ve kötü muamele:
Mevcut durumda cezaevleri kapasitesinin 211.766 olduğu göz önünde tutulduğunda son yıllarda cezaevlerindeki nüfusun sürekli olarak artması fiziksel koşulların kötüleşmesini ve hak mahrumiyetinde artışı beraberinde getirmiştir. Kaldı ki, özellikle 2015 Temmuz ayında yeniden başlayan çatışma ortamında ve askeri darbe girişiminin bastırılma sürecinden itibaren OHAL sürecinde tutuklu ve hükümlülere yönelik cezaevlerindeki işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları da, ne yazık ki, olağanüstü düzeyde artmıştır.
2000 yılından bu yana uygulanmakta olan ve tutuklu ve hükümlülerin fiziksel ve psikolojik bütünlüklerinin ciddi şekilde zarar görmesine neden olan tek kişi ya da küçük grup izolasyon/tecrit uygulamaları ağırlaşarak yaygınlaşan bir sorundur. Bir kez daha Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) “Tutukevlerinde ki mahkumların günün makul bir kısmını (sekiz saat veya daha fazla) hücreleri dışında, belirli amacı olan ve değişen faaliyetler yaparak geçirmeleri hedeflenmelidir. Doğal olarak, hüküm giymiş mahkumların bulunduğu kurumlardaki programlar daha da uygun olmalıdır.” şeklinde ifade edilen standart ilkesine yer vermekte yarar olacaktır. Buna karşın Adalet Bakanlığı‘nın 10 tutuklu ve hükümlünün haftada 10 saat bir araya gelerek sosyalleşmesini öngören 22 Ocak 2007 tarihli genelgesi (45/1) bile yürürlükte olmakla birlikte uygulanmamaktadır.
İmralı Hapishanesi’nde Abdullah Öcalan ve diğer 3 mahpus üzerindeki tecridin kaldırılması amacı ile 8 Kasım 2018 günü Leyla Güven tarafından başlatılan ve 90 hapishanede 3065 kişi tarafından sürdürülen süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri İmralı cezaevindeki kişilerin aile ve avukatları ile görüşmelerinin başlatılması sonucu 26 Mayıs 2019 tarihinde sonlandırılmıştır. Hükümlü mahpus statüsünde bulunan Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla 27 Temmuz 2011’den,aile bireyleri ile ise 11 Eylül 2016 tarihinden son açık grevi sürecine kadar görüştürülmemesi insan hakları ihlalidir.”
Cezaevine çeşitli nedenlerle (çıplak arama, kelepçeli muayene, ayakta tekmil vererek sayım gibi) girişte ve sonrasında devam eden kaba dayak, her türden keyfi muamele ve keyfi disiplin cezaları, hücre cezaları sürgün ve sevk uygulamaları yakın tarihte görülmedik boyutlara ulaşmıştır.”

TÜRKİYE'NİN İMZALADIĞI SÖZLEŞME

Türkiye’nin de altına imza attığı BM İşkenceye Karşı Sözleşmesi’nin 2. maddesinin 2. paragrafında, "Hiçbir bir istisnai durum, ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, dâhili siyasî istikrarsızlık veya her hangi başka bir olağanüstü hâl, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” diye kaydediliyor.