İktisatçı Tunç: Ekonomik batmaya ramak kaldı

İktisatçı Ramazan Tunç, Türkiye'nin ekonomik olarak batmasına ramak kaldığını söyleyerek, "HDP gibi yerel yönetim güçleri, gıda ve tarıma dayalı ekonomi politikalarını hayata geçirebilir" dedi.

Ekonominin çöküşte olduğu Türkiye ve Kürdistan'da yerel seçimlere gidiliyor. AKP hükümetleri dönemlerinde toplumun ezici çoğunluğu ekonomik daralmadan dolayı açlık sınırına geldi. Siyasi iktidar ise bu durumu sümen altı ederek, milliyetçi ve şoven duygular pompalayıp kendi kitlesini konsolide etti.

Özellikle 2018 yazından itibaren siyasi gerilimlerden dolayı dolar kurlarının tavan yapması, üretimin gerilemesi ve dışa bağımlılığın artması, ekonomik bunalımı iyice körüklemiş oldu. Yaşamın her alanına sıçrayan bu ekonomik bunalım, halkın artık pazardan yaptığı alışverişe de yansımış durumda. Özellikle de sanayinin gelişkin olmadığı küçük kentlerde yaşayanlar, iktidarın artık bu soruna ya bir çözüm bulması ya da koltuğu devretmesini istiyor. Amed, Batman, Siirt, Mardin, Bingöl ve Urfa gibi Kürdistan kentlerinde yaşayanlar, 31 Mart seçimlerinin olumlu bir değişimin başlangıcı olması, AKP-MHP gerici ittifakının 31 Mart'ta gitmesi gerektiğini söylüyor. Bu kentlerde yaşayanlar esnaflar, halkın artık eskisi gibi alışveriş yapmadığını ve bundan kaynaklı da ekonomik sorunların giderek derinleştiğini belirtiyor. HDP'nin 31 Mart seçimlerinden başarılı bir oranla çıkması ve en azından makro düzeyde olmasa da yerel ekonomoniyi canlandıracak yöntem ve iş kollarının önünü açmasını istiyorlar.

Ekonominin mevcut halini, seçim ekonomisini ve yerel ekonominin nasıl gelişeceğini İktisatçı Ramazan Tunç ile konuştuk.

'EKONOMİ BATMAYA RAMAK KALDI!'

Tunç, genel değerlendirmelerin yanı sıra, Kürdistan ve kentlerine ilişkin de önerilerde bulunarak, Kuzey Kürdistan'da siyaseten güçlü olan HDP'nin 31 Mart seçimlerinden sonra yerel ekonomiyi canlandırarak, dünyaya örnek olabilecek bir belediyecilik ve buna bağlı olarak ekonomik daralmadan kurtulacak yöntemleri devreye koyabileceğini söyledi. Yerel ekonominin önemine de vurgu yapan Tunç, mevcut durumda Türkiye'nin siyaseten gerilemesinden kaynaklı ekonomik anlamda da batmasına ramak kaldığını kaydetti. Türkiye'deki iktisadi durum irdelendiğinde 2015 yılından bugüne kadar birçok seçim yapıldığına dikkat çeken Tunç, normal bir siyasi süreçten geçilmediğini ifade etti.

'SEÇİM EKONOMİSİYLE ÜLKE YÖNETİLEMEZ'

Bir yandan savaş ve Ortadoğu'nun DAİŞ teröründen çektiği sıkıntıların gündemi işgal ettiğini, diğer yandan da Türkiye'nin sürekli seçimlere girmesinden dolayı oluşan ekonomik bir baskı ortamının olduğunu belirten Tunç, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:

"2015 ve 2019 yılları arasında geçen bu 4 yıllık süreçte, Türkiye'nin sürekli seçim ekonomileriyle ülkeyi idare ettiğini ama yönetemediğini söyleyebiliriz. Mevcut hükümet politikalarına baktığımız zaman, 4 yıl boyunca sürekli seçim ekonomisi olarak adlandırdığımız harcamaları artırarak, özellikle seçmenin mevcut hükümeti seçmek için harcamalar yaparak, bütçe ve kamu mali disiplinini bozacak düzeyde harcamalar yapıldı. Haliyle bu seçim ekonomisi uygulamaları bütçeye bir baskı yaratmakta, makro ekonomik dengeleri bozmakta ve bütçe açıklarının oluşmasına büyük etki yapmaktadır."

'CİDDİ GELİR KAYIPLARI VAR'

Seçim ekonomisine giren hükümetlerin temel özelliklerinin popülist politikalar üzerine yoğun bir propaganda yapması olduğunu söyleyen Tunç, şöyle konuştu:

"Bu popülist politikaların kapsamında mega, bütçe mali disiplinine yük getirecek ve ücretlinin ücretlerini düşürecek olan projeler var. Bunların hayata geçmesi çok uzun yıllar almasına rağmen, bunun için yapılan harcamalar daha bugünden bütçe mali dengesini bozabilmektedir. Başka bir seçim ekonomisi uygulaması da gereksiz harcamalardır. Normal şartlarda Türkiye gıda ve tarım konusunda kendi kendine yetebilecek bir ülke iken, bugün ithalat tartışılmakta ve seçim vaatleri nedeniyle oluşan bütçe açıklarından kaynaklı çok ciddi gelir kayıpları yaşanmaktadır. İşsizlik artmaktadır. Bu da tanzim satış noktalarının açılması ve insanların ucuz birkaç sebze almasının önünü açtı."

'TÜRKİYE KRİZDEN ÇOK ETKİLENECEK'

Karl Marks'ın 'İktsadi olan siyasi, siyasi olan da iktisadidir' sözünü hatırlatan Tunç, iktisat ve siyasetin içiçe geçmiş durumda olduğunun altını çizerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"İktisadi bir gelişimin olmasını bekliyorsak, siyasi bir gelişimin olması gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Şu anda genel makro ekonomik dengeler ve finansal istikrar raporlarına baktığımızda dünyanın 2019 ve 2020 yılı içerisinde bir ekonomik daralma yaşanacağını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu tam da Marks'ın kastettiği siyasi saiklerden kaynaklanıyor. Dünyadaki genel konjonktürde nasıl ki iktisatta bir daralma olacak ve insanlar gelirini harcamaktan imtina edecekse, aynı durum Türkiye'yi daha çok etkileyecek. Çünkü Türkiye birçok yapısal sorununu çözemediği için bugün ekonomik daralmalardan çok daha fazla etkilenecektir.

'AĞAR VE ÇİLLER'İN POLİTİKALARI UYGULANIYOR'

Mevcut durumda zaten enflasyonun ve faiz oranlarının geldiği düzey 2002-2003 yıllarının geldiği düzeydir. Hükümetin uyguladığı politikalar ise, '90'lı yılların Tansu Çiller ve Mehmet Ağar dönemlerinin politikalarıdır ki onlar insanların hafızalarında halen canlılığını korumaktadır. Bugünkü ortam da aynı o dönemlerde olduğu gibi enflasyonist baskı ve iç tüketimin daralma yaşadığı bir ortamdır. Gidişat böyle olunca dolayısıyla 31 Mart seçimlerinden sonra ekonomik alanda çok ciddi bir daralmanın ve krizin ülkede var olacağını çok rahatlıkla söyleyebiliriz."

'HDP, YEREL EKONOMİYİ GÜÇLENDİRMELİ'

Türkiye'de merkezi politikaların her yerelde uygulandığına ama bu politikaların kimi yerlerde olumlu sonuç vermediğine işaret eden Tunç, "Uşak'a uyguladığınız bir yerel kalkınma modeli ile Diyarbakır, Batman veya Bismil'e uyguladığınız model mutlaka birbirinden farklı olması gerekir. Çünkü sosyal, kültürel ve ekonomik dinamikleri birbirinden farklıdır. Haliyle özellikle Kuzey Kürdistan hattında siyasi iktidar merkezi iktidardan farklı olursa yerel yönetimler bazında ciddi anlamda bir kalkınma ve büyüme politikasını hayata geçirme olanağı ortaya çıkmış olur. Kürt illerini göz önünde bulundurduğumuzda, 1970'li yıllardan bu yana GAP adı altında farklı enerji ve tarım politikaları uygulanmaktadır. Ancak işsizlik ve yoksulluk konusunda yereldeki insanların lehine geliştirilen projelerin yüzde 20'yi geçmediğini görüyoruz. HDP gibi yerel yönetim güçlerinin birinci derecede yapmaları gereken, gıda ve tarıma dayalı ekonomi politikalarını hayata geçirmeleri olmalıdır. Belediyeler, özellikle Kürdistan'daki sulama ve yenilikçi tarım uygulamalarıyla rol model oynayacak düzeyde projeler hayata geçirebilir" ifadelerini kullandı.

'İŞ GÜCÜNÜN KATILIMI SAĞLANMALI'

"Önümüzdeki süreçlerde gıda fiyatlarının yükseleceği rahatlıkla görülecektir" diyen Tunç, şöyle devam etti: "Özellikle mutfağı yangın yerine çeviren bir süreci yaşıyoruz. Yerel yönetimler bu kriz sürecini bir fırsata dönüştürüp tarım ve gıdaya dayalı hızlı bir politika ile sürecin yönünü olumlu bir noktaya evriltecek rolü oynayabilir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Hollanda'daki tarıma dayalı büyüme ve kalkınma modelleri örnek uygulamalardır. Bunlarla irtibata geçilerek, yerelde daha verimli, yenilikçi, sürdürülebilir ve katma değer oranı yüksek olan bir politika uygulanabilir. Yine özellikle iş gücünün katılımını sağlayabilecek düzeyde birçok sektör üzerinde yoğunlaşılabilir.

Kürdistan'da emeğin yoğun olduğu sektörlere yönelerek istihdam alanları oluşturup işsizlik ve üretim gibi sorunlar giderilebilir. Tekstil ve benzeri kooperatifler bu sektörlerin başında gelir. Bunlar, diğer tüm sektörleri de otomatik olarak canlandıracaktır."

'AŞAMALI BİR EKONOMİ POLİTİKASI UYGULANMALI'

Bir ekonomi politikasının hayata geçtiği tarihten 10-12 yıl sonra olgunlaşmış biçimde meyvelerini toplamanın mümkün olacağını aktaran Tunç, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Toplumsal ve kültürel yapımızda hemen yatırıp yapıp, birkaç yıl içerisinde geri dönüş beklediğimiz için bazen istenilen sonuçlar ortaya çıkmayabiliyor. İlk atılacak adımlar, eğitim programlarının geliştirilmesi olmalıdır. Özellikle bu konuda uzmanlaşmış üniversitelerle çalışılması gerekiyor. O yüzden de aşamalı olarak kapsamlı bir saha araştırması, eğitim programları ve bunların hayata geçirilmesi için politikalara öncelik vermek lazım."