ANALİZ

Özgür yaşam için ölüm orucu

Ölüm orucu eylemlerinin, adının telaffuz edilmesi dahi kolay değil. Uğruna ölecek bir yaşam yaratmak için verilen her bedelin büyük toplumsal-tarihsel değeri var.

Türkiye’de faşizmin yıkılması ve toplumların özgür yaşaması için gerçek anlamda kimin ne yaptığı, ne kadar çalıştığı ve bedel verdiği, sistem karşıtı olan herkesin ve her kesimin kendilerine soracağı temel sorulardır. Dile kolay 6 aydır süresiz dönüşümsüz açlık grevleri kararlı bir şekilde, sarsılmaz bir iradeyle, AKP’nin yıldırma, vazgeçirme, eylem kırma girişimlerine rağmen sürüyor.

Dahası kimi zaman zayıf bir hümanizm ile dillendirilen “eylemciler ölmesin” kelimeleriyle sınırlı iyi niyet dilekleri de eylemcilere güç katmıyor. Ölmesinler de, bunu söylemekle olmuyor. Bu kapkara faşist iklimde bu sözler “eylemi bırakın, faşizme teslim olun” demekle eş anlama geliyor. Ancak iyi biliyoruz ki, eylemciler faşizm karşısında görkemli direniyorlar.

ANALARIN SESİ TÜM TOPLUMSAL KESİMLERE DUYURULMALI

Ölüm orucu eylemlerinin, adının telaffuz edilmesi dahi kolay değil. Uğruna ölecek bir yaşam yaratmak için verilen her bedelin büyük toplumsal-tarihsel değeri var. Bu gerçek, günün ötesine taşınıyor ve zamanla kendini güncelleştiriyor. Hayriler, Kemaller bugüne taşınıyor. Buna rağmen, salt ölmemeye odaklanmak, faşizmin baskısı altında yaşamayı kabullenmek, alışmak ve teslim olmaktır.

Faşizm karşısında direnmeyenlerin faşizmin zindanlarında buluşacağı sözü yıllar önce söylendi. Bugün Türkiye ve Bakur’da yaşanan da budur. Direnen özgür yaşam ısrarına sahip Kürtler ve dostları dışında herkesin iktidar olma heveslerinin, en fazla hevesli olan Erdoğan karşısında zindanlara doldurulması bir egemenlik ironisi olsa gerek.

Ölüm orucu eylemi, özgürleşen insanın faşizm karşısında kendi bedenini hücre hücre eyleme geçirmesidir. Zaten her biri yüzlerce gündür açlık grevindeydi. Bir yaşam eylemidir. Ölmesin diyerek hiç kimse tarihsel sorumluluktan kurtulamaz. Anaların çocukları için “ölmesinler” demeleri anlaşılabilir ancak başka sözler söylenmeyince anaların sözleri cümlenin öznesi olarak ortada kalmaktadır. Anaların sesini gençler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin duymasını sağlamak, analara layık olmayı getirebilir.

AKP-MHP FAŞİZMİ YERDE SÜRÜNÜP SON DEMLERİNİ YAŞIYOR

Anaların direnişi onurlu kadın duruşudur. Onların dili tarihin dilidir. Sözleri tarihin sözüdür. Analar eylem yaptı, neyse ki bazı dost kanallardan anında bilgi sahibi olduk. Sonrasında kimi yayınlarda anaların eyleminden, direnişinden ve binlerce şiddete odaklanmış polisin bir grup anaya karşı silah kuşanıp gelmesine rağmen anaların ısrarlı direnişinin kazanımından ziyade anaların yerlerde sürüklendiği cümlesinin telaffuz edilmesi şaşırtıcı. Görülmesi gereken, binlerce polise karşı anaların isyanı, inadı ve direnişidir, AKP-MHP faşizminin yerlerde sürünen insanlığıdır.

AKP-MHP faşizmi yerlerde sürünüp son demlerini yaşarken dünyanın her yerinde büyük toplumsal ve sistemsel altüst oluşlar yaşanıyor. En çarpıcı durum da, ABD’den aldığı güç ve destekle darbe oyunu oynamayı seven Guaido’nun son denemeleridir. Guaido ilginç bir şekilde ABD’nin şişirdiği balondan bir güvenle Venezüella’da halkını sistem karşısında eyleme çağırdı. Ordudan ve kendi sağcı kitlesinden bir grubun desteği de oldu ancak bununla darbe yaşamayacağını, darbe oyunu oynamanın büyük kaybettireceğini de gördü. Çünkü Guaido gibi sağcı birinin halk serhildanı yapma derdi olamaz.

GUADİO İKTİDAR KAVGASI VERİYOR

Venezüella’da defalarca seçilmiş, tüm darbelere karşı halkın sahiplenmesiyle yönetimde kalmış bir toplumsal önder olan Hugo Chavez komünal konseyler, işçilerin yönettiği kooperatifler ve toprak reformu gibi önemli uygulamalara imza atmış. Yerine de Maduro’yu hazırlamış, halk da baş göz üstüne Maduro’yu kabullenmiş ve seçmiş.

Tabi ki hiçbir sistem ezel-ebed değildir. Nihayetinde inşa ediliyor, değişiyor, dönüşüyor, yetmiyor, yenileniyor. Ancak her şeyden önce ABD’nin saldırıları, baskıları karşısında özyeterlilik içinde varlığını sürdürmeye çalışan bir sistem karşısında aşırı sağcıların demokrasiden söz etmesi pek ciddiye alınır türden değildir.

Guaido iktidar kavgası veriyor. Ordunun kendisini desteklediğini söylediyse de, öngörüsü zayıf ve kendi gücünü doğru tanımlayamayan bir siyasetçi olduğu ortaya çıktı. Ama kimdir bu Guaido, siyasi görüşü nedir, nereden ilham alıyor, neye hazırlanıyor, bu soruların cevabının Venezüella sisteminin derinlikli analizi temelinde verilmesi iyi olur.

MADURO KARŞITLIĞI YAPMAK DARBEYİ DESTEKLEMEK OLUR

Dünya üzerinde demokratik sosyalist sistemin inşasındaki zorluklar, emperyalizmin ideolojik baskıları kadar sistemsel-güncel baskıları, yaptırımlar yoluyla bu sistemlerin tasfiyesini hedeflemesi durumu, bu sistemlerin büyük bir sıkışmayı yaşamasını, bir yandan da kendini korumayı eksene almasını getiriyor. Bu durum Venezüella örneğinde toplumsal tepkilerine yol açmış, mevcut Maduro hükümetine karşı belki haklı tepkileri de ortaya çıkarmıştır. Bunun demokratik yollarla çözümüne dair vurgular yapmak, demokratik yönetim tarzı açısından daha belirleyici ve önemlidir. Aksi halde, ABD destekli sağ menşeli askeri darbe yanlısı olunur.

AKP’nin Maduro’yu desteleyen sözlerini referans alarak AKP karşıtlığı yapma adına Maduro karşıtlığı yapmak, ABD destekli sağ menşeli darbeyi desteklemek olur. AKP’nin yaptığı, kimi siyasal çıkarlarla birlikte statükoların korunmasına dayanıyor. Bir dönemler karşıtları destekliyor, kendi yıkımını gördüğü andan itibaren de statükoyu destekliyor. AKP büyük bir yıkım korkusu yaşıyor. Darbe ile düşme korkusu, Erdoğan’ın en yaşamsal korkusudur. Çünkü bir düşse biliyor ki, tarihin çöp sepetine bile gidemeyecek.

MADURO'NUN ÜLKESİ AKP İÇİN KAR KAPISI

Ayrıca en temel faktörlerden biri de, AKP’nin Venezuella’ya ihraç ettiği ürün rakamlarının son üç yılda olağanüstü oranlarda artmış olmasıdır. AKP tarihin en çıkarcı, açgözlü oluşumlarından biridir. Venezuella’ya yaptığı satışların durmasından, onun yerine ABD’nin mal satmaya başlamasından korkuyor. AKP için çıkar-kar kapısıdır Maduro’nun ülkesi. Doğalında ABD’nin kendi yerini almasını istemeyecektir. Yoksa demokrasi, halk istemleri hatta darbe karşıtlığının dahi, ekonomik gerekçelerden önemli olmadığı da bir gerçektir. Tam da bundan dolayı Maduro konusunda bir kafa karışıklığı olmamalıdır.

DAİŞ karşıtı olan herkes Amerikancı sayılamaz. Guaido’yu ABD destekliyor, hatta hazırlamış. Güney Amerika ülkelerinin tamamında da durum benzerdir. Venezuella, Güney Amerika’nın görkemli kapısıdır. Yaşanan sistemsel zorlanmaları da demokratikleşme, kendine yeterlilik ve özgür toplum temelinde ele almak gerekir.

Amerika kıtasından yine Ortadoğu’ya dönüyoruz. Kuzey Doğu Suriye yönetiminin elinde bulunan DAİŞ esirlerinin yargılanması konusu Ortadoğu’da yaşayan herkesin bir iç muhasebe yapmasını gerektiriyor. Zira, bunca vahşetin, bunca soykırım suçunun yükünü sayıları binlerle de ifade edilse bu insanların nasıl taşıyacağı sorusu tam karşımızda duruyor.

TÜRKİYE'NİN DAİŞ ORTAKLIĞI BİR ÇOK DEFA BELGELENDİ

DAİŞ esirlerinin yargılanması konusu, salt Rojava endeksli, lokal bir durum değildir. Böyle yaklaşılırsa, olsa olsa, büyük bedelin küçük zaferi olur. Bu mahkemeler DAİŞ ile ortaklığı bir çok defa belgelenen AK-MHP iktidarını yargılayıp mahkum etmelidir. Ki AKP’nin, Orta Asya’dan getirttiği çeteler yoluyla yeni bir Kürdistan işgali amaçladığı ve bunun deşifre edildiği, büyük yenildiği gerçektir.

Yine Bağdadi’nin son görüntülerinde önündeki belgelerden Türkiye vilayeti adlı belgenin göründüğüne dair basına yansıyan veriler, Türkiye’deki DAİŞ varlığına dikkat çekmektedir. Bağdadi’nin bunu neden gösterdiği bir soru işaretidir. Türkiye'de zayıflayan AKP-MHP iktidarına karşı bir tehdit olabilir mi?

Cevabı ne olursa olsun, DAİŞ’in yenilgisi, Önder Apo’nun demokratik ulus, ekolojik ve kadın özgürlükçü sistem paradigmasının başta Kürtler, tüm dünya demokratik devrimci insanlığında yarattığı enerjiyle gerçekleşmiştir. Önder Apo paradigması direndi, savaştı ve kazandı.