AKP daha da kirlenecek

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin aynı küvette ikinci kez yıkanmaya çalıştığını belirterek, “Bu, kirlenmekten başka bir şey getirmez” dedi. Kubilay, HDP’nin ‘Demokrasi İttifakı’ çağrısını yineledi.

AKP’nin 31 Mart yerel seçimlerinden başarısız çıktığını söyleyen Günay Kubilay, Erdoğan’ın çıkışlarını, zayıflayan partisine yeni bir baston bulma ihtiyacı olarak yorumladı.

Yerel seçimlerin bitmesinin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen sonuçlarıyla oluşturduğu yeni duruma dair tartışmalar ve gelişmeler sürüyor. Öyle ki HDP’nin tüm somut delillerine rağmen itirazlarını kabul etmeyen YSK ve adli merciler, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’un ısrarla ikinci kez dile getirdiği ‘Bir şey oldu’ açıklamasını dikkate alarak harekete geçti. Seçimlerin bitmesinin ardından farklı yönde açıklamalar yapan Erdoğan ve Bahçeli arasında uzlaşı sağlandı gibi duruyor. Bu tartışmaların odağında ise İstanbul seçimi var ve elbette HDP’nin buradaki başarılı stratejisi. Erdoğan, seçim sonucunu kabul etmeyeceklerini açıkça dillendirmeye başlarken HDP’ye de stratejisinden dolayı göndermeler yaptı. Son olarak MÜSİAD Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan, İstanbul seçiminin yenilenmesi talimatı verdi. Nihayet YSK da boyun eğerek, İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararını aldı. Tüm bu politik gelişmeleri ve bugün sonuçları en çok değiştiren parti olan HDP’nin konuya yaklaşımını -YSK kararından önce- HDP Sözcüsü Günay Kubilay ile konuştuk.

YSK, HDP’nin tüm başvuru ve itirazlarını reddetti fakat İstanbul hakkında AKP’nin itirazlarını dikkate aldı; İstanbul’un bazı ilçelerinde soruşturmalar başlatıldı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, ‘Kesim bir şeyler oldu’ dedi. Maddi bir itiraz gerekçesi olmaksızın YSK’ya başvurulması ve bu soruşturmaların başlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?

AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın bu hezeyanlarını ben biraz eski yaptıklarına bakarak yorumluyorum. Sanırım başka seçimlerde bir takım organize usulsüzlüklerin altına bilinçli olarak imza attıkları ya da öyle bir pratiği izledikleri için bu seçimi de kendilerince büyük bir kuşkuyla kamuoyunun karşısına çıkıyorlar. İktidar gücünü kullanarak seçimleri yeniletmek istiyorlar. AKP bu zamana kadar pek çok hak etmediği sonucu almış olabilir ama esas olarak bizim burada bir şey söylemek istediğimiz yer YSK’dir. YSK bütün seçim dönemleri boyunca çok tutarsız davrandı ve hukuk skandalı diyebileceğimiz şeylere imza attı.

YSK’nin zaten çifte standartlı davrandığı ortada. YSK’nin bizim 5 ilçe ve bir beldemiz üzerinden KHK ile ihraç edilmiş arkadaşlarımıza ilişkin aldığı karar, gerçekten onarılmaz ve seçim tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. HDP’nin kazandığı yerleri büyük bir farkla kaybetmiş AKP’ye vermek hukuk skandalıdır.

İkincisi KHK’lilerin seçilme hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu sadece 6 yerdeki sonucu etkileyen bir durum değil. 133 binden fazla insanın seçilme hakkı elinden alındı. Oysaki hukukçular da anlatıyor ilgili yasada bir aday olmanın kriterleri bellidir. Zaten aday gösterdiğimizde kabul edilmeyebilirdi ama bu gösteriyor ki HDP’ye bir siyasi komplo ve tuzak kurulmuştur. Buna ön ayak olan YSK’nın kendisidir. Ama artık İstanbul bir dönüm noktasıdır.

Erdoğan da seçimin hemen sonrası tutarsız birçok açıklamaya imza attı. Önce kabul etti, ortaya birçok teori saçıldı. Bahçeli ise hep İstanbul kazanılmalı vurgusunu yaptı. Son olarak Erdoğan ‘seçim yenilense kazanırız’ dedi. Bu tutarsızlıklar neyi işaret ediyor?

AKP’nin kaybettiği önemli büyük şehirlere bakmak gerekli. Bugün eğer Antep ve Bursa’yı da bu kaybedilenlere ekleseydik Türkiye ekonomisinin yüzde 70’ine denk gelecekti. Türkiye’nin sanayisinin, ekonomisinin, turizminin ve sanatının çekip çevrildiği yerler buralar. Bunların içinde İstanbul başat bir konumda. Kentler rant ve kâr kaynakları olarak görüldüğünden kaybettikleri şey hem siyasi hem de ticari anlamdaki rant kaynaklarıdır aslında. Sadece bir yönetim el değiştirmiş olmadı. Dolaysıyla Erdoğan başta seçimi kaybetmiş olmanın şaşkınlığıyla kabul etmiş görünse de sonradan ortaya çıkacak siyasi, iktisadi kaybın tablosu önüne konulunca sonucu hazmedemedi. Erdoğan’ın konuşmasında aslı vahim olan başka bir şey var.

Nedir asil vahim olan?

Erdoğan, 7 Haziran’a gönderme yaptı. 7 Haziran’a yapılan gönderme şudur; ‘Biz o zaman da kaybettik ama seçimi 1 Kasım’da kazandık.’ İstanbul’da da böyle olacağı varsayımına dayanarak bunu yapıyorlar. Bunu 29 bin civarında geçersiz oy sayılıp aradaki fark 14 bine kadar düştüğü için benzer bir hatta ilerlemek istiyorlar. Politik olarak şunu söylemek isterim; başta Erdoğan olmak üzere AKP aynı küvette ikinci kez yıkanmaya çalışıyor ama aynı küvette ikinci kez yıkanmak kirlenmekten başka bir şey getirmez. O yüzden de bir erken seçim gibi halkın iradesini yeniden bir gasp etmeye yönelik ortaya çıkacak anti- demokratik tutumları kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu, YSK açısından yeni bir hukuk skandalı olur.

Aynı Erdoğan bir de HDP’ye yüklendi yeniden ve ‘Siz parti değil misiniz niye seçime girmediniz’ dedi. Bu açıklama, HDP’nin stratejisinin başarılı olduğunun Erdoğan tarafından kabulü müdür?

Erdoğan deneyimli bir siyasetçi, hakkını teslim etmek gerekli. Zira HDP olarak bu stratejiyi ilk açıkladığımız zaman da ilk tepkiyi Erdoğan göstermişti zaten, en sert biçimde.

O zamandan biliyordu yani…

Evet, zaten o sonuçları iyi kötü oradan görüyordu. Nitekim 31 Mart seçimleri, bir tür referandum şeklinde olmayan bir referandum olduğu için 16 Nisan’daki tabloya benzer bir şey olacağını da biliyordu. Zaten 16 Nisan’da yüzde 1,5’la ‘Hayır’ öndeydi İstanbul’da. HDP’nin orada en güçlü aday olan İmamoğlu’nu destekleyeceğini de bildiği için gerek CHP tabanının bizden uzaklaşması için gerekse de bizim seçmenimizin sandığa gitmesini önleyecek şantaja ve karalamaya dayalı o siyaset dilini de dikkate aldığımızda; bugün bunu bir serzeniş biçiminde söylemiş olması bile manidar. Açıktır ki HDP’nin izlediği strateji başarılı olmuştur. Biz de zaten bir yatay büyümeden çok dikey sonuç alma üzerine kurduk bu stratejiyi.

Erdoğan, ‘Türkiye ittifakı’ dedi, İstanbul seçimlerini başta kabul etti ama ortağı Bahçeli hep ondan daha sert açıklamalar yaptı ve Erdoğan da akabinde bu söylemleri değiştirdi. Bahçeli’nin çıkışları sonrası ‘Cumhur İttifakı’na bağlılığını söyleme gereği duydu. Bu bir ittifak çatışması mı, başarısızlığın sonuçları mı?

31 Mart yerel seçimleri sonuçları, hem egemen güçler hem de demokrasi güçleri açısından Türkiye’deki güç ilişkilerini esastan değişikliğe uğrattı. Bu değişiklik karşısında Cumhur İttifakı denilen iktidar bloku zayıflayarak çıktı. Her ne kadar yüzde 52 bizde, deseler de altını çizmek isterim ki ‘nitelik’ olarak güç kaybına uğradılar. Bu ittifakı sürdürebilecekleri dayanaklardan da yoksun kaldılar. Erdoğan’ın ‘Türkiye ittifakı’ dediği şey, ülkenin çok kimlikli, çok kültürlü, çok dilli ve farklı dini inançlı yapısını kapsayan bir şey değil. Türkiye ittifakı dediğinizde, tüm bu farklılıkları ortak bir demokrasi paydasında buluşturursunuz, dolayısıyla da optimum bir noktada olursunuz. Bunun karşılığı da demokratik, özgürlükçü bir anayasadır. Biz buna ‘Demokrasi İttifakı’ diyoruz. Erdoğan’ın TOBB toplantısındaki yaptığı konuşmaya göre; onların topluma rağmen kurmuş oldukları bu otoriter rejimi sürdürebilmek için ikinci bir güçlü bastona ihtiyaçları var. Erdoğan bunu çok net görüyor. Bu rejimin taşıyıcı kolanlarından birisini yetersiz ve bundan da zaten kendi partisinin zararlı çıktığını fark ettiği için 2023’e yeni bir destek arıyor. O yüzden CHP ile böyle bir polemik içerisinde. Bizim buradan önerimiz şu; CHP, Yenikapı’da olduğu gibi Erdoğan’ın çağrılarına pozitif yanıt verirse ve onun politikalarını ardından sürüklenirse 7 Haziran sonrası yaşadıklarımızı çok açık bir şekilde ortada olmak kaydıyla burada yararlı çıkan AKP olacaktır. Bu yüzden bizim çağrımıza kulak vermelidirler. Gerekli olan bu seçim başarısını da arkasına alan bir demokrasi ortak paydasında buluşmaktır. Bu paydayı geliştirmek ve güçlendirmektir. Dolayısıyla süreci demokratik ve çoğulcu bir anayasaya taşıyacak ilişki biçimini geliştirmektir. Bu yüzden ‘Türkiye ittifakı’ denilen şey AKP’li cumhurbaşkanının kendi parti iktidarını sürdürme çabasından başka bir şey değildir.