Bitmeyen darbeler, olmayan demokrasi

Bugün, 12 Eylül darbesinin 38. yıl dönümü. Kurucu babasını 1938’de kaybeden TC’nin bugünkü iktidarının temeli, tam 38 yıl önce atıldı. Sonraki bütün darbeler de besleyip büyüttü.

Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet süreçlerinin tamamı, Türk devlet sisteminin iç çatışmayla kendini güncellemesinin oluşturduğu toplumsal tahribatlar enkazının da tarihidir.

Henüz bir yaşında olan Türkiye Cumhuriyeti, dayandığı Meclis’in 1921’de kabul ettiği anayasasını rafa kaldırarak rotasını belirledi. Asker olan kurucu babalarının, yeni formata uygun devlet ve ulus dizaynı, kendi içinde iç içe geçen darbeler ve acımasız tasfiyelerle birlikte ‘Türk’ tanımına sığmayanların kıyımıyla başarılmaya çalışıldı. 1938’deki Dersim Soykırımı ile büyük oranda tabuta son çivinin çakıldığı düşünüldü. Ancak içeride biat için sopa kullanan devlet aygıtı, biat ettiği efendilerine de sopa oldu. NATO’ya dahil olma ve çok partili döneme geçiş ile başlayan iktidar ve hakimiyet diyalektiği, kökü uzak ve yakın mazisinde olan darbeleri periyodik bir rutine bağladı. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 17 Nisan 1993, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 ve son 10 yıldır birleşik darbeler süreci devam ediyor.

Recep T. Erdoğan liderliğindeki dinci-ırkçı bileşenlerin yönettiği Türk devleti, modern çağın enstrümanlarıyla kirli kökünden beslenerek, kendisini güncelliyor. Bugün, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbenin 38. yıl dönümü. Kurucu babasını 1938’de kaybeden Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü iktidarının temeli, tam 38 yıl önce atıldı. 12 Eylül darbesinden sonraki bütün darbeler, bunu besleyip büyüttü. Darbeyi yapanlar, kendilerini ’Kemalist’ olarak tanımladı, yeni toplumsal mühendisliklerinin adı ise Türk-İslam Sentezi oldu. Bu sentezin içine sığanlar ihya edildi, sığma potansiyeli olanların sorunlu uzuvları kesilip eklemlendi; toplumun diğer renkleri ise bastırıldı. İşte bugünkü iktidar, o sentezin toplamıdır.

12 EYLÜL’ÜN BİLANÇOSU

Toplumun terbiye edilmesi gereken kesimlerine reva görülen bilanço şöyle oldu:

* 650 bin kişi gözaltına alındı. 683 bin kişi fişlendi, 210 bin dava açıldı. Bu davalarda 230 bin kişi yargılandı.

* O dönemde 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi. İdam cezası alan 49’u kişi idam edildi.

* 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi" olmak suçundan yargılanırken, 388 bin kişiye pasaport verilmedi.

* 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurt dışında yaşamaya başladı.

* 171 kişinin işkence nedeniyle yaşamını yitirdiği belgelenirken, cezaevlerinde 144 kişi katledildi.

* Cezaevlerinde 16 kişi “kaçarken” vurulurken, 95 kişi cezaevlerinde “çatışmalarda” ölürken, 73 tutukluya “doğal ölüm raporu” verildi.

* 14 kişi cezaevlerindeki uygulamaları protesto amacıyla başladıkları açlık grevlerinde yaşamını yitirdi.

* Bu dönemde 23 bin 763 dernek ve kuruluş kapatıldı. 3 bin 854 öğretmenin, 120 öğretim görevlisinin, 47 hakimin işine son verildi. 7 bin 233 devlet memuru sürgün edildi.

* 400 gazetecinin cezalandırılması istenirken, yargılanan gazeteciler için 4 bin yıl hapis cezası istendi. 31 gazeteci cezaevine girdi. Bu dönemde 300 gazeteci saldırıya uğradı ve 3 gazeteci öldürüldü.

* Toplam 300 gün yasaklar nedeniyle gazeteler çıkmadı. 13 büyük gazete için toplam 303 adet dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi sakıncalı olduğu için imha edildi. 927 yayın hakkında yasaklama kararı verildi.

12 EYLÜL’ÜN ZİHNİYETİ

12 Eylül’ü yapan askeri erkan, ABD liderliğindeki NATO’ya itaat ve 24 Ocak’ta alınan kararlarla rotası belirlenen ekonomik sisteme entegre taahhüdünde tereddütsüzdü. Bunun karşılığında başta gasp edilen haklarını talep eden Kürtler olmak üzere güçlenen solu ve yeniden boy veren farklıları bastırıp Türk ulus devletinin ırkçı yapısına ‘İslam’ı biraz daha iliştirdi.

GÜREŞ-ÇİLLER KONSEPTİ

Darbecilerin sahnenin arkasına çekildiği 1983’ten itibaren özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin müdahalesiyle işler istedikleri gibi gitmedi. Bunun üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı tasfiye ederek iktidarı yeniden dizayn eden devlet aklı, Başbakan Tansu Çiller ile Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ikilisinin dehşet planını uyguladı. Kürt soykırımı, açık katliamlardan ‘faili meçhul’ cinayetlere, 4 bin köyünü yakılıp yıkılarak milyonların tehcirinden toplu linçlere kadar vardırıldı. Türkiye devrimci hareketinin yeniden toparlanmaya çalışan unsurlarının üzerine gidildi. Sosyal demokrasi, geçek sözcülerinin ekarte edilmesiyle madara edilip Deniz Baykal kliğine eklemlendi. Böylece devlet içinde ve siyasal alanda dinci-ırkçı bileşenler palazlandırıldı. Bunun sonucunda belediyelerin teslim edildiği Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi, iktidar ortağı oluverdi.

TÜRKEŞ ÖLMÜŞTÜ, ERBAKAN ESKİYDİ

27 Mayıs 1960’taki cuntanın içinden seçilerek ırkçı bir vurucu güç haline getirilen Alparslan Türkeş liderliğindeki hareket, kurucusunun ölümünden sonra yalpalasa da hep devletin sübvansiyonuyla tutuldu. Erbakan ise yeni döneme yanıt olamıyordu. Ortadoğu’da yeni dünya düzeni estirilecekti, tek kutuplu dünyanın efendilerinin yeni aktörlere ihtiyacı vardı. Türk devlet aklı, bununla uyumlu bir şekilde kendi içinde de iktidar tasarrufunda bulunacaktı. 28 Şubat 1997’de yapılan buydu. Kürt soykırımı, Öcalan şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisizleştirilmesiyle yeni bir boyut kazanacak, Ortadoğu’ya ciddi bir müdahale olacak, Türk devleti de sisteme yeniden çelikle halatla bağlanacak. Erbakan’ın halefleri zorla belirlenecek ve ihtiyaç duyulmayan Çiller, merkez sağla birlikte kenara itilecek. Böylece yeni milleniumun ilk döneminin Türk iktidarı hazırlanmış olacak. Recep T. Erdoğan liderliğindeki AKP, bu ortak gayretlerin ürünüdür.

12 EYLÜL’ÜN ÇOCUKLARI

Türk devlet aklı ve uluslararası ittifakların 2002’de iktidara taşıdığı Erdoğan liderliğindeki AKP’nin 16 yıllık iktidarı, Türk devlet geleneğinin özeti, hatta hızlandırılmış yekunudur. Katliam, işgal, tehcir, yıkım, talan, gasp, yalan, hile, iktidar savaşı, entrika, çeteleşme, güçler arasında oynama, kirli sermaye birikimi, acımasız toplum mühendisliği sınırsız boca edilidi/ediliyor. Bugün artık İslamcı-Türkçü zihniyetle temsil edilen tüm bileşenlerinin koalisyonuyla yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, tek adam reisliğinde bir sonraki durağı bulmaya çalışıyor.

12 EYLÜL RAHMET OKUTUYOR

Sadece 24 Temmuz 2015’ten bugüne kadar yaşananlara bakıldığında 12 Eylül darbecilerine rahmet okutan bir manzara söz konusu. Kuzey’de 12 Kürt kenti, Rojava’da Cerablus’tan Efrîn’e kadarki bölge yıkılıp yeniden işgal edildi. Katliamlarda sınır tanınmadı, Kürtsüzleştirme bir devlet projesi olarak devreye konuldu. Sürekli yapılan yeni cezaevlerine rağmen Türk cezaevlerinin kapasitesi aşıldı. Yüzlerce siyasetçi rehin alındı, belediyeler gasp edildi, sermayenin el değiştirilmesi zorla gerçekleştirildi. ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ adı altında devlete format atıldı, dört başı mamur Türk tipi diktatörlük hayata geçirildi. Devletin ırkçı-dinci bileşenlerinin ortak gayretiyle toplumun çoğunluğu teslim alındı. Geri kalanlar, renklerine ve itiraz kapasitelerine göre işleme tabi tutuldu. Ekonomiden kültür-sanata, diplomasiden spora kadar tüm alanlar buna göre revize edildi. 12 Eylül Darbesi; hazırlanışı, yapılışı ve icraatlarıyla bugünkü çocuklarıyla hem gurur duyuyordur hem de tasavvurunu aşan uygulamalarına bakıp hayıflanıyordur. AKP-MHP-Ergenekon iktidarı, topyekun bir özel savaş rejimi olarak bütün itiraz yollarını tıkamaya, kötülük boca ederken umudu öldürmeye çalışarak, ekonomik ve siyasi krize rağmen toplumu çürütebiliyor. 12 Eylülcüler çekildikten sonra mahcup bir sessizlikle seyrettiler ama bugünküler çekilmeyecekler ve seyredemeyecekler. Gerisi ırk devletinin kapsamı alanı dışında kalanların mücadelesine bağlı.