Cumartesi Anneleri Abdülmecit Baskın için adalet istedi

Cumartesi Anneleri, 756’inci buluşmasında 2 Ekim 1993 tarihinde Ankara’da gözaltında katledilen Ankara Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın için adalet istedi.

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve belli olan faillerin yargılanması talebiyle yıllardır mücadele eden Cumartesi Anneleri’nin 756’inci buluşmasının Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirilmesine yine izin verilmedi.

Polis ablukasına rağmen Çukur Çeşme’de bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi binası önünde bir araya gelen kayıp yakınlarına, 1992 tarihinde JİTEM tarafından katledilen Kürt aydın Musa Anter’in ( Apê Musa) oğlu Dicle Anter, CHP Milletvekilli Sezgin Tanrıkulu, CHP Beyoğlu İlçe Başkanı Bekir Özcan, sinema sanatçısı Nur Sürer yanı sıra çok sayıda demokratik kitle ve siyasi parti temsilcisi eşlik etti.

‘ÇEKİN İSTİSMARCI ELLERİNİZİ ANNELERİN YARASINDAN !’

Bu haftaki açıklamayı okuyan İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Sebla Arcan, bu topraklarda gözaltında kaybetmenin bir devlet politikası olarak cezasız bırakıldığını anımsatarak sözlerine başladı.

Bu hafta 2 Ekim 1993 tarihinde Ankara Kızılay'da gözaltına alınan;4 Ekim 1993 tarihinde üç kurşunla öldürülmüş cansız bedeni bir çiftçi tarafından Gölbaşı’nda bulunan 41 yaşında 3 çocuk babası olan Abdülmecit Baskın için adalet istendi.

“Kayıplarımızla ilgili adalet arayışımızın siyasi irade tarafından engellendiği, yargı tarafından cevapsız bırakıldığı bir zulüm ikliminde yaşatılıyoruz” vurgusunda bulunan Arcan, hukukun, adaletin, demokrasinin, insan haklarının yok eden bir keyfilik düzeninde yaşatıldıklarını kaydetti.

Arcan, 57 haftadır kalkanla, cop , TOMA’larla, gözaltı araçlarıyla, ağır silahlı polislerce İHD’nin sokağına hapsedildiklerini hatırlattı.

İktidarın son dönemdeki annelerin acılarını yarıştırma politikasına da değinen Arcan, şöyle tepki gösterdi: “ Şimdi de çifte standartlı uygulamalarıyla annelerin acılarını yarıştırıyorlar. Çekin istismarcı ellerinizi annelerin yaralarından. Onların yarasını saracak, evlatlarına kavuşmalarını sağlayacak adımlar atın. Bu toprakları evlat acısının mekanı haline getiren politikalarınım son verin. Hukukun, adaletin ve barışın egemen olduğu bir Türkiye için adımları atın.”

ÜÇ KURŞUNLA İNFAZ EDİLMİŞ BEDENİ GÖLBAŞI’NDA BULUNDU

Bu hafta 26 yıl evlat acısıyla yaşayan ve adalete ulaşamadan hayatını kaybeden Meryem Baskın'ın bıraktığı yerden Abdülmecit Baskın için adalet için buluştuklarını belirten Arcan, Baskın’ın hikayesini şöyle anlattı:

“41 yaşında 3 çocuk babası olan Abdülmecit Baskın, Ankara Altındağ Nüfus Müdürüydü. 2 Kasım 1993 tarihinde İş yerindeki makamından çıktıktan sonra özel harekat polisleri tarafından gözaltına alındı. 4 Ekim 1993 tarihinde elleri arkadan bağlı, üç kurşunla öldürülmüş bedenini bir çiftçi Ankara Gölbaşı mevkiinde buldu. Bulunduğu yer Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Genel Koordine Merkezi'ne çok yakın mesafedeki metruk bir binanın arkasıydı.

Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Abdülmecit Baskın'ın gözaltına alındığı inkar edildi. Tüm başvurular etkin bir soruşturma yapılmadan sonuçsuz bırakıldı. Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. 26.03.2011 tarihinde özel harekât polisi Ayhan Çarkın, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği ifadede; 1993 yılında Özel Harekât Daire Başkam İbrahim Şahin'in emriyle, Abdülmecit Baskın'ı gözaltına aldıklarını ve Baskın'ın Ziya Bandırmalıoğlu ile Ayhan Akça tarafından öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Ayhan Çarkın' ın anlattıkları, olay yeri tutanakları ile karşılaştırıldı. İfadeler ile yer gösterme tutanaklarının "örtüştüğü” savcılık dosyasına eklendi.2011 yılında Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ve halen Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor.”

‘ARTIK YETER CEZASIZLIK POLİTİKASI SON BULSUN !’

Abdülmecit Baskın'ın da bulunduğu 1993- 1996 yılları arasında gözaltında kaybedilen ve infaz edilen 19 kişiye ilişkin yürütülen Ankara JİTENI Davası'nın 22. Duruşmasının 20 Eylül Cuma günü gerçekleştiğini belirten Arcan, mahkemenin aile avukatlarının taleplerini geri çevirdiğine dikkat çekti.

Arcan, "cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçlarından yargılanan Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve diğer 16 kişiyi tutuklanmadığı gibi aile avukatlarının sanıklara soru sorma hakkı engellendiğine işaret etti.

“Artık yeter! Yargının asıl işlevi suç işleyenlerin yargılanıp, cezalandırılması ve adaletin yerine getirilmesidir” diyen Arcan, Ankara JİTEM Davası inkarın, sanıkları aklamanın, cezasızlığın bir parçası olmamasını istedi.

BASKIN: BU DEVLET BANA BİR GENÇLİK BORÇLU !

Açıklamanın ardından söz alan Abdülmecit Baskın'ın avukat oğlu Eren Baskın, dün görülen mahkemede yaşanan hukuksuzluğa sitem etti.

“Dün (Cuma günü) mahkeme vardı ve mahkemede olmayan tek şey sanıklar ve adaleti” diyen Eren, şöyle konuştu:

“Bizim orada yapabileceğimiz tek şey soru sormaktı onu yapmanıza dahi izin verilmedi. Ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan sanıklar bırakın tutuklanmayı mahkemeye bile getirilmedi. Bunlardan Biri Mehmet Ağar’dı. Ağar için özel celse açtılar. Ben davalara ilişkin adaletsizliğe ilişkin çok şey konuşabilirim. Ben kişisel bir şey söyleyeceğim bu devlet bana bir gençlik bir borçlu. Devlet Hanife anneye annelik borçlu olduğu gibi bana da gençlik borçlu. Ben her cumartesi buraya gelmeye çok da istekli değilim Ama adalet için başka çarem yok benim tek istediğim babamın katillerinin yargılanmasıdır.”

EKİCİ :BU MAHKEMELERDEN DOĞRU KARAR ÇIKMASINI BEKLEMİYORUZ !

Ankara'da aynı dönem devlet tarafından katledilen Yusuf Ekici'nin oğlu Sertaç Ekinci de şunları söyledi:

“Hukuki süreç saçma sapan yürütüldü. Soruşturma aşamasında cinayetleri itiraf eden yüzlerce sanık var. Bunların hiç birinin akli dengesi yerinde mi diye bakılmaz, sorulmaz. Bizim davamızda Ayhan Çarkın için bu talep edildi. Bu adam Mehmet Ağar’ı, Tansu Çiller’i suçluyorsa ya yalan söylüyordur ya da delidir. Böyle bakıyorlar. Dolayısıyla bu mahkemelerden doğru karar çıkmasını bekleyemeyiz.”

YILDIRIM : 1990’LI YILLARDAN FARKI YOK !

Gözaltında kaybedilen Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım ise bugün yaşananların 1990’lı yıllardan bir farkı olmadığına dikkat çekerek, “ Bu durumda hangi adaletten söz etmiş olacağız. Biz herkes için eşit haklar istiyoruz. Yaşam hakkı ellerinden alınan canlarımız için sevdiklerimiz için adalet istiyoruz” dedi.