MAKALE

Efrîn direnişi netleştiriyor ve bilinçlendiriyor

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Musfata Karasu'nun Yeni Özgür Politika Gazetesi'ne yazdığı makale...

Efrîn’deki tarihi direniş 52 gündür NATO’nun ikinci büyük ordusuna karşı kahramanca sürmektedir. Uluslararası güçler kendi çıkarları gereği soykırımcı AKP-MHP faşizmini Efrîn halkının üzerine sürmüşlerdir. Tayyip Erdoğan’ın Kürt düşmanlığını gören güçler bunu kendi çıkarları ve politik hedefleri için kullanmışlardır. Birinci hedefleri Kürtlere kendi politikalarını dayatma olurken, ikinci hedefleri de Türkiye üzerindeki hesapları olmaktadır. Türkiye üzerinde hangi hesapları yaptıkları şimdi açık olmazken, ileride bu da açığa çıkacaktır. Önder Apo, uluslararası komployla İmralı’da esaret altına alınırken, dönemin TC başbakanı “Apo’yu neden teslim etmişler anlamış değilim” demişti. Şu anda Efrîn işgaline göz yumulması da bu durumu hatırlatmaktadır. 

Şu anda Türk devletine yaptırılan bir soykırımdır. AKP iktidarı bazı güçlerden, tutumlardan aldığı cesaretle soykırım yapacağını açıkça ilan etmiştir. Tayyip Erdoğan son yıllarda şurası Kürtlerin değil, burası Kürtlerin değil diyerek Kürt düşmanlığını ve Kürtler üzerindeki soykırım politikasını pervasızca dillendirmektedir. 2014 yılında “Kobanê Kürtlere ait değildir” diyerek bu zihniyetini açıkça dışa vurmuştu. Halbuki Kobanê yüzde 90 Kürt’tür. KDP’nin 2017 yılında gündemleştirdiği referandum sırasında ve sonrasında Kerkük için “orası Kürt şehri değil, Türkmen şehridir” diyerek de Kürt düşmanı soykırımcı zihniyetini açıkça ifade etmişti. Halbuki Kerkük en az yüze 65’i Kürt’tür. Kuşkusuz Kerkük Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin ortak yaşadığı bir şehirdir. Ancak Tayyip Erdoğan “orası Kürt şehri değildir” diyerek ilk fırsatta orada nüfus oranını değiştirip bir soykırım gerçekleştireceğini ortaya koymuştur. Kobanê ve Kerkük için söylediğini şimdi de Efrîn için söylemektedir. Efrîn Kürt şehri değilmiş! Kürtler sonradan oraya getirilmiş! Efrîn Araplara aitmiş! Böylece Suriye'de var olan bir gerçeği tersyüz etmektedir. Halbuki birçok yerden Araplar getirilip Kuzey Suriye ve Rojava’ya yerleştirilmiştir. Bu açıdan tarihçiler buna Kürtleri parçalamayı hedefleyen Arap Kemeri demişlerdir. Bu gerçeği sadece Kürtler değil, tüm dünya bilmektedir. Tayyip Erdoğan da bilmektedir. Ancak Kürt soykırımında yanında tutup besleyerek Efrîn işgaline sürdüğü milliyetçi çeteleri memnun etmek için bu tür söylemlerde bulunmaktadır. Soykırım amaçlı işgal harekatı böyle açık yapıldığı halde buna ses çıkarılmaması ya bu soykırımın ortağı olmaktır, ya da Türk devletinin bu soykırım uygulaması üzerinden bir politika inşa edilmek istenmektedir. 

Türk devletinin şu anki faşist lideri yanına öyle insanlık dışı çeteleri almıştır ki, bu çeteler kendi yandaşları dışındaki herkesi düşman görmektedirler. Tayyip Erdoğan da aynı zihniyettedir. Nitekim Efrîn’i Kürtsüzleştirmek istemektedir. Bunun için tank, top ve uçak saldırılarıyla siviller katledilmekte, sivillerin böylece köylerini ve şehirlerini terk etmesini amaçlamaktadır.  Bunun için 230’dan fazla kadın, çocuk, yaşlı, genç sivil insan katledilmiştir. Bu saldırıların sonucu on binlerce, hatta yüz binlerce insan Efrîn merkezine göç etmiştir. Şimdi de Efrîn’den başka yerlere göç etmeleri için Efrîn şehrinin çevresini ve içini bombalamaktadır. Bu saldırılarını, işgalini bir soykırımla tamamlamak istemektedir. Böylece sonradan getirildiğini söylediği Kürtleri Efrîn’den söküp atacaktır. 

Bu durumun başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kurumlar ve insan hakları konusunda duyarlı olan çevreler ve siyasi güçler tarafından görülerek tutum alınması gerekmektedir. Bir işgal ve soykırım saldırısı yapılmaktadır. Ancak başka alanlarda hassas olan BM, Efrîn’deki işgal, demografik yapıyı değiştirme ve soykırımı gerçekleştirme uygulaması karşısında sessiz kalmaktadır. Bu işgal saldırısı karşısında Efrînlilerin köylerini, kasabalarını ve şehirlerini bırakması gerekirmiş gibi halkın Efrîn’den çıkmaması konusunda YPG’ye eleştiri yapılmaktadır. Dünya tarihinde bırakalım savaşlarda, işgal saldırılarında bile böyle bir anlayış ve durum görülmemiştir. BM uçak, tank ve toplarla şehirlerin bombalanmasına karşı duracağına “siviller çıkmalı” diyerek bu saldırıları meşrulaştırmaktadır. Böyle bir anlayış olabilir mi? Savaşın bu kadar kuralsız hale getirilmesine ve kirletilmesine karşı çıkacağına, şehirlerin bombalanmasını ve sivillerin ölmesini meşrulaştırmaktadır. BM utanmazsa tanklar ve toplar karşısında köyünü ve şehrini bırakmadığı için ölen insanları suçlayacak. 

BM bir akıl tutulması içindedir. Türk devletinin işgaline açık tutum alıp bu saldırıyı durdurma yerine, bu işgale karşı direnenleri suçlamaktadır. Köyleri ve şehirlerini bırakmayanları suçlamaktadır. BM eğer ruhuna uygun davranacaksa, insan haklarından yanaysa, toplumların haklarından yanaysa sivilleri kaçırtarak şehirleri yakıp yıkmayı hedefleyen bu savaş tarzına karşı çıkmalıdır. Eskiden böyle bir savaş tarzı yoktu. Teknik gelişince böyle bir yeni savaş tarzı ortaya çıktı. Aslında bu savaş tarzı nükleer silah kullanımının yeni biçimi oluyor. Nükleer silah kullanılmıyor, ama şehirlerin, kasabaların dümdüz edildiği yeni bir kirli savaş tarzı yürütülüyor. Bu savaş tarzı Suriye ve Türkiye'de pratiğe konulmuştur. Suriye'de Halep üzerinde böyle bir savaş biçimi uygulanmıştır. Türk devleti Cizre, Şırnak, Nusaybin, Sur ve İdil başta olmak üzere Kürt şehirlerine bu kirli savaş anlayışıyla saldırmış, tank, top ve uçaklarla şehirler yakılıp yıkılmıştır. Bu saldırılarda yüzlerce sivil katledilmiştir. 

Türk devleti şimdi bu kirli savaş tarzını Efrîn’de uygulamaktadır. Elindeki uçak, tank ve topla ilk önce insanları kaçırtmayı, sonra da her yeri bombalarla yerle bir etmeyi hedeflemektedir. BM, Türkiye'nin bu saldırılarla sivilleri öldürme ve soykırım yapmasını gündemine alıp Türkiye'yi soykırım mahkemeleri sandalyesine oturtacağına, Kürtler neden Efrîn’i boşaltmıyor gibi bir gündeme ortaya atması, Türk devletinin saldırılarını da soykırım uygulanmalarını da cesaretlendirmektedir. 

Dünyada bir halkın savaş var diye yaşadığı tüm köyleri ve kasabaları boşaltması gibi bir kural yoktur. Soykırım altında olan Kürtlerin yapması gereken, topraklarını terk etmek değildir. Soykırıma uğramamak için aç da kalsa, susuz da kalsa, üzerine bombalar da yağdırılsa o topraklara tutunmaktır. Eğer Türk devleti demografik yapıyı değiştirip soykırımı amaçlıyorsa, Kürtler bunun tersini yapmalıdırlar. Kürtler vatanlarında yaşayacaklarsa ancak böyle var olabilirler. Tüm insanlığa ve BM gibi kurumlara düşen görev ise soykırıma karşı direnen bu halkın yanında yer almaktır. 

Kürtler Efrîn’de özgür ve demokratik olarak yaşamak istemişlerdir. Bir demokratik düzen kurmuşlardır. Bırakalım halklara ve toplumlara zarar vermeyi, demokratikleşmeleriyle örnek olmak istemişlerdir. Kuşkusuz Suriye rejimiyle çözülmesi gereken sorunları vardır. Bunu da Suriye sınırları içinde kalarak görüşmelerle çözmeyi hedefliyorlardı. Suriye içinde savaşan çetelere karşı direnmiş, topraklarını bu çetelere çiğnetmemişlerdir. Suriye sınırları içinde demokratik bir yaşama kavuşma dışında amaçları olmamıştır. Kuşkusuz Suriye rejimi hala merkeziyetçi otoriter anlayışı bırakmadığından Efrîn ve Rojava’yla sorunlar yaşıyorlardı. Efrîn’in Türkiye ile doğrudan bir sorun yaşaması söz konusu değildir. Ancak Türk devletinin Suriye içindeki Kürtlere düşmanlığı ve saldırısı soykırım amaçlıdır. Efrîn’e saldırı için hiçbir nedeni yoktur. Bu açıdan Kürtlerin işgale karşı dişleri ve tırnaklarıyla toprağına tutunup direnmeleri takdirle karşılanmalı ve desteklenmelidir. 

Şu anda tüm Kürtlerin yüzü, beyni, kalbi, gönlü Rojava’dadır; Efrîn’den yanadır. Efrîn işgaliyle Kürtler varlıklarına yönelik tehlikeyi daha yakından hissetmişlerdir. Türk devletinin sadece Türkiye sınırları içindeki Kürtlere değil, Başûr, Rojava ve Rojhilat’taki Kürtlere de düşman olduğunu görmüşlerdir. Bakur ve Rojava’daki düşmanlıklarını her kes görmüştü. Başur’daki referandum sırasında ve sonrasındaki tutum ile Başûr Kürtlerine de düşmanlığını ortaya koymuştur. Bu açıdan 2018 Newroz’u bu Kürt düşmanlığına karşı tutumun konulduğu Newroz olacaktır. Bu Newroz’da Türk devletinin Kürt düşmanlığında öncü ve soykırımcı olduğu tüm Kürtler tarafından en yüksek düzeyde bilince çıkarılacaktır. 

Bu Newroz’da tüm Kürtlerin kalbi Efrîn’de atacaktır. Newroz Efrîn direnişiyle, Rojava Devrimiyle en yüksek düzeyde dayanışma biçiminde gerçekleştirilecektir. Bu yılki Newroz Efrîn işgali ve buna karşı gösterilen tarihi direnişin yarattığı ve yaratacağı bilinçle gerçekleşecektir. Efrîn Direnişi hiç olmadığı kadar Kürt ulusal demokratik bilincinin gelişmesine hizmet etmiştir. Kürtler kaderinin birbirine bağlı olduğunu, ancak birlik ve ortak mücadele ile varlıklarını koruyup özgürlüğe kavuşacaklarını anlamışlardır. Efrîn işgaline karşı gösterilen direniş daha şimdiden Kürtlere büyük kazandırmıştır. 

Efrîn işgali şunu göstermiştir; Kürdistan'ı özgür ve demokratik yaşama kavuşturmak kolay değildir. Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasında olmaları ve dört devlet tarafından egemenlik altında tutulmaları bu mücadeleyi zorlu kılmaktadır. Son yıllarda yaşananlar bu gerçekliği kanıtlamıştır. Kürtler bundan sonra da saldırılarla ve zorluklarla karşılaşacaklardır. Kürtler dün olduğu gibi bundan sonra da kazanımlarını zorluklara katlanarak, en zor koşullarda direnerek sağlayacaklardır. Soykırımcı sömürgeciler ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, direnildiği takdirde mutlaka kazanılacaktır. Kuşkusuz bazen acı çekilecek, bazen kayıplar, zorluklar ve sıkıntılar yaşanacaktır. Ancak direniş iradesi sürdürüldüğü takdirde kaybeden soykırımcılar, kazananlar Kürtler olacaktır. Kürt halkının Önder Apo çizgisinde özgürlük ve demokrasi bilincine sahip olması, 21. yüzyılın Kürtlerin sahip olduğu değerlerin kazanmasına imkan ve fırsat sunması bunu sağlatacaktır. 

Bu açıdan düşman ne kadar saldırgan olursa olsun 2018 Newroz’unda umutlar ve mücadele azmi güçlendirilmeli, onlarca yıllık yaratılan değerlere dayanarak 2018 yılı soykırımcılara karşı başarılarla dolu mücadele yılı haline getirilmelidir. Tüm şehitlerimizin ve Newroz ruhunun bize emri budur. Önder Apo'nun bizlerden ve tüm halkımızdan beklentisi budur. Bu açıdan gençlik ve kadın her yerde yüksek özgürlük ve demokrasi ölçüleriyle bu mücadeleye öncülük etmeli, Kürt teşisini döndürerek Kürtleri ve tüm Ortadoğu'yu özgürleştirme mücadelesini yükseltmelidir. Tarihin hepimize yüklediği sorumluluk budur. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA