Efrin direnişi rejime adım mı attırıyor?

Yeni Özgür Politika Gazetesi yazarı Salih Cuma Pir, YPG ile Şam yönetimi arasında Efrin özelinde yapılan ‘askeri anlaşma’ya ilişkin önemli tespitlerde bulundu.

Yeni Özgür Politika gazetesi Kürtçe sayfasında bugün yayımlanan Salih Cuma Pir’ın ‘Efrin Direnişi rejime adım mı attırıyor?’ başlıklı yazısı şöyle:

Efrin’e saldırının üzerinden 34 gün geçti. 3 saatte, 3 günde Efrin’i ele geçireceğini düşünenler, sınırdaki bazı köyler ve tepelerin ilerisine geçemediler. Uçaklarla, toplarla bombalayarak sınırı birkaç kilometre geçmek bir başarı değildir; yerinde saymaktır. Şu anda Türk devleti ABD'nin Vietnam’a yıllarca attığı bombaların, roketlerin toplamı kadar bomba ve roketi bir ayda Efrin’e atmıştır. Köyler, kasabalar, tarlalar, bahçeler, ormanlıklar ve dağlar durmadan bombalanıyor. Neredeyse elindeki bomba stokları tükenecek. Bir taraftan dışarıdan mühimmat satın alınmaya çalışılıyor, diğer taraftan silah fabrikaları yirmi dört saat çalışıyor. Bu düzeyde bombalamayla sınırı geçmek başarı değil, yenilgidir.

Şu anda tüm dünya hayranlıkla Efrin Direnişini takip ediyor. Hatay’ın yarısı kadar, Antep’in yarısı kadar bir şehre NATO’nun ikinci büyük ordusu var gücüyle yüklenecek, ama sonuç alamayacak; bundan büyük başarısızlık olabilir mi? Şimdiden anlaşılmıştır ki Efrin AKP-MHP iktidarına batak olacak. Ancak AKP-MHP ittifakı, bu kaybetmeyi iktidarlarını kaybetmek olarak gördüklerinden bu macerayı ısrarla sürdürecek ve bataklıkta boğulacaklardır. Türkiye'ye tarihinin en büyük kaybını yaşatacaklar. Her ne kadar sınırda bazı yerleri tutarak, dar bir tampon oluşturarak bu işten sıyrılmaya çalışmak isteseler de kendileri bu bataklıktan kurtaramayacaklardır.

Sadece Türkiye değil, bu işgale izin veren Rusya da Türk ordusu ve çetelerinin en geç bir haftada tüm Efrin’e hakim olacağını düşünüyordu. Suriye'deki mevcut rejim de birçok güç de Efrin’in kısa sürede düşeceğini bekliyordu. Ancak bu gerçekleşmedi. Birçok hesap bozuldu. Suriye rejimi Efrin halkı direnirken kendi toprakları olduğunu söylediği bir yerdeki işgale sessiz kalsaydı meşruiyetini tümden yitirecekti. Ağır bedeller verilerek yürütülen direnişi seyrettiğinde Kürtlerle bir daha ilişki kuramayacağını gördü. Bu nedenle kendi siyasi erkinin egemenlik alanı olarak gördüğü Efrin sınırına gitmeyi iktidarının meşruiyeti için zorunlu gördü. Bir süredir Efrin Direniş güçleriyle rejim güçleri arasında görüşmeler yapılıyordu. Efrin’e yönelik saldırının işgal olduğunu ortaya koymak için rejim askerleri sınıra konuşlandırılacaktı. Efrin’in siyasi ve idari yapısı ise şimdiye kadar olduğu gibi kentin meclisi ve bu meclis içinden çıkan yönetimlere ait olacaktı.

Efrin Direniş Güçleriyle Suriye rejimi anlaşma noktasına gelmiş olmalılar ki Suriye askerlerinin sınıra yerleşeceği haberleri çıkmaya başladı. Buna Türkiye tepki verip “Suriye askerinin gelmesini kabul etmiyoruz” diyerek işgalci güç olduğunu açıkça ortaya koymuş oldu. Suriye rejimi sınıra asker gönderme iradesi ortaya koyarak Efrin Suriye'nin parçasıdır, Kürtlerle sorunlarımız var, ama bunu konuşarak aramızda çözeceğiz mesajını vermiştir. Böyle durumlar için anlaşmazlık içinde olan iki taraf anlaşır ve uzlaşırsa üçüncü tarafa halt yemek düşer, denir. Suriye askerlerinin sınıra yerleşme haberleri doğru çıkarsa Türkiye bu duruma düşmüş olacaktır.

Kuşkusuz Suriye'nin böyle bir adım atmak zorunda kalması 34 günlük kahramanca yürütülen savaşın sonucudur. Kürtler zaten sürekli olarak sorunlarını Suriye'nin demokratikleşmesi çerçevesinde Suriye sınırları içinde çözmek istediklerini ilan etmişlerdir. Kendilerini her zaman Suriye'nin parçası olarak görmüşlerdir. Hatta Suriye'nin birliğinin çimentosu ve güvencesi olduklarını vurgulamışlardır. Bu nedenle Suriye devleti askerlerinin sınıra gelişi Efrinlilerin, Rojavalıların, Kuzey Suriyelilerin demokrasiden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Zaten Suriye askeri sınıra gitse de Efrin’i yine Efrinliler yönetmeye devam edecektir. Yerel demokrasi ve özerkliklerini koruyacaklardır. Statülerinin resmileşmesi ise Suriye rejimiyle yapılan pazarlıklar sonucu gerçekleşecektir. Bu açıdan askerlerin sınıra yerleşmesi Efrinlilerin demokratik devrimi gerçekleştirme temelinde özyönetime kavuşmalarıyla çelişen bir durum değildir. Aksine sorunları Suriye sınırları içinde çözme iradesinin en somut ifadesi olmaktadır.

Rejim ise Efrin işgal edilirken, Efrin halkı direnirken seyirci durumda kalsaydı tam da kendisi bölücü duruma düşecek, Efrin üzerindeki hak iddialarını kaybedecekti. Zaten AKP-MHP iktidarı Efrin’e gireceğim ve mültecileri yerleştireceğim diyerek Halep’ten çekilen çeteleri Efrin’e yerleştireceğini ilan etmiştir. Şu anda savaşa sürülen birçok çetenin Türkiye'deki mülteci kamplarından devşirildiği bilinmektedir. Efrin’in bu çetelere teslim edilmesi, Suriye'nin bölünmesi anlamına gelecekti. Türkiye bu işgali rejim üzerinde bir tehdit ve şantaj unsuru haline getirecekti. Rejim bunu görerek Efrin Halk Güçleriyle uzlaşma ve anlaşma yolunu seçmiştir. Bu tabii ki bir siyasi ve idari uzlaşma ve anlaşma değildir. Ancak bir siyasi ve idari uzlaşma için zemin yaratacağı açıktır.

Herhalde Kürtlerle Suriye rejimi arasında bir mutabakat oluşturulmuştur. Ancak Türkiye Rusya’ya yeni tavizler vererek bu mutabakatın pratikleşmesini engellemek istemektedir. Türkiye ne kadar engellese de işgal harekatını artık eskisi gibi yürütmesi zordur. Hatta sınırda işgal ettiği bazı köyleri ve tepeleri kontrol altında tutması da zor olacaktır.

Kürtler rejim askerlerinin sınıra yerleşmesini kabul ederek “Suriye'yi bölüyorlar” yalanına ve demagojisine de son vermiş olmaktadırlar. Rejim de Kürtlerle sorunlarını demokratik temelde uzlaşma ve anlaşmayla çözmeyi fiili olarak kabul etmiş bulunuyor. Kuşkusuz rejim hala Kürt sorununu demokratik temelde çözme zihniyetine tam kavuşmuş değildir. Ancak Kürtlerle uzlaşma ve anlaşma arayışı bir zihniyet ve politika değişikliğine girdiğini göstermektedir. Efrin’de Türkiye işgaline karşı ortak duruş gösterilirse bu uzlaşma ve anlaşma için güçlü bir zemin yaratacaktır. Hatta değişmemekte ısrar eden Suriye rejimini de değişime uğratarak içine girdiği çıkmazlardan kurtaracaktır. Moral dayanakta yoksun kalarak kriz ve çöküş içine giren siyasi iktidar Kürtlerle kurduğu ilişki temelinde moral değer ve itibar kazanarak kendini demokratik temelde var edebilecektir. Ancak Suriye, Rusya ve İran birlikte bir iradedirler. Tek başına rejimin yaklaşım göstermesi yetmez. Rusya’nın da böyle bir irade ortaya koyup koymayacağı varılan mutabakatın pratikleşip pratikleşmeyeceğini zaman gösterecektir.