Hasta Hakları Günü’nde İHD’den hasta tutsaklar için çağrı

İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishaneler Komisyonu, 26 Ekim Dünya Hasta Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada hasta tutsakların durumuna dikkat çekti.

İHD yaptığı yazılı açıklamada “Dünya Tabipler Birliği’nin 1981 yılında yayınladığı Lizbon Bildirisi ile ilk defa hasta haklarına dikkat çekilerek, bildiride yer alan hususlar neticesinde 26 Ekim’in Dünya Hasta Hakları Günü olarak kabul edilmesi kararlaştırılmış, 1995 yılında gerçekleştirilen 47. Kurultay’da değişikliğe uğramış, 2005 yılında ise gözden geçirilip düzeltilmiştir. ‘Hasta Hakları Günü’ ülkemizde 1998 yılında kabul edilmiştir” diye hatırlattı.

Cezaevlerindeki hasta tutsakların yaşam hakkının korunması ve ağır hastaların serbest bırakılmasını isteyen İHD, “İnfaz  sistemi insan haklarıyla bir bütünlük içinde olmalıdır” dedi.

Açıklamada, “Türkiye cezaevlerinde 30 Eylül 2021 itibari ile 278.711’i erkek, 11.467’si kadın ve 1896’sı çocuk olmak üzere 294.074 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Türkiye hapishanelerinde 2020 yılı haziran ayı tespitlerimize göre 604’ü ağır olmak üzere en az 1605 hasta mahpus bulunmaktadır. Bizlerin tespitleri ancak başvurular, basına yansıyan bilgilerle ulaşabildiğimiz kadarıyladır. Ancak gerçek sayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Adalet Bakanlığı hasta mahpuslara dair verileri kamuoyu ile paylaşmamaktadır” denildi.

Hapishanelerde pek çok sağlık hakkı ihlali yaşandığını kaydeden İHD, “2020 yılı başından bugüne kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla  89 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Bunların 23’ü Covid-19 nedeniyle yaşamını yitirmişken, 6’sı ise ölüm sınırına geldiklerinde tahliye edilmiş ve çok kısa bir zaman içinde ise yaşamlarını yitirmişlerdir” diye ekledi.

“Hasta mahpuslar bir devlet politikası olarak ya hapishanelerde ölüme terk edilmekte ya da hastalıkları nedeniyle ölüm sınırında tahliye edilmektedir. Bu durum açıkça yaşam hakkı ihlalidir” diyen İHD, taleplerini şöyle sıraladı:

-Hapishanelerde bulunan ağır hasta mahpusların tümü tam teşekkülü herhangi bir hastane raporuna istinaden derhâl salıverilmeli, tedavileri ailelerinin yanında sürdürülmeli ve sağlık sigortası devlet tarafından karşılanmalıdır,

-Resmi olmayan açıklamalara göre sadece 2020 yılında Adli Tıp Kurumu’nun 1330 kişiye hapishanede kalabilir raporu vermiştir. Tedavi ve bakım süreçlerinin hapishane koşullarında yürütülmesininimkansız olduğu mahpuslar için dahi ‘hapishanede kalabilir’ raporları verenAdli Tıp Kurumu, sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi raporlarında son ve tek merci olmaktan çıkarılmalıdır,

-Sağlık sebebiyle infazın ertelenmesi kararlarında cumhuriyet savcılarının takdir yetkisi kaldırılmalı, hastanelerin verdiği raporlar esas alınarak cezaların infazları ertelenmelidir;

-Hasta mahpusların infaz ertelemesi önündeki “toplum güvenliği bakımından tehlike” kriteri kanundan çıkarılmalıdır,

-Hasta mahpusların infaz ertelemesinin önündeki engel teşkil eden infaz kanununun 25. maddesindeki “infaza ara verilemeyeceğine” dair düzenleme ile 107. maddenin 16 fıkrasındaki düzenleme kaldırılmalıdır,

-AİHM’nin Kaytan/Türkiye kararı uyarınca mahpusların müddetnamelerinde yaşları ve sağlık durumları dikkate alınarak tahliye olabilecekleri uygun bir tarih yer almalıdır,

-AİHM’nin Gülay Çetin/Türkiye kararında belirttiği hususlara uyulmalı, hasta mahpusların tahliye edilmemesinin AİHS’nin 3. maddesinin ihlali olduğu hatırda tutulmalıdır,

-5275 sayılı Ceza İnfaz Yasası’nın 16. Maddesi uyarınca; ihtiyaç duydukları tedaviye hapishanede erişemeyen ağır hasta mahpusların gerekli tedavilerinin dışarıda gerçekleşmesi için tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurulları ve bağımsız hekimlerin düzenleyeceği raporlar üzerine, ağır hasta mahpusların infazlarının ertelenmesi sağlanmalıdır.

-Bizler insan hakları savunucuları olarak, ayrım gözetilmeksizin ve siyasi konjonktüre göre davranılmaksızın başta ağır  hasta mahpuslar olmak üzere bütün hasta mahpusların serbest bırakılmasını;  hasta mahpusların sağlık hakkına erişimlerinin sağlanmasını, hasta mahpusların tam teşekküllü hastanelerde tedavilerinin yapılmasını talep ediyoruz. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşam hakları konusunda devletlerin pozitif yükümlülük altında olması nedeniyle bir kez daha Adalet Bakanlığını ve tüm yetkili kurumları sorumluluk almaya davet ediyoruz.