Kerestecioğlu: Karar verme zamanı geldi

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, “Nasıl bir ülke istiyoruz?” diye sorarak, karar verme zamanının geldiğini söyledi.

HDP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu "Milletvekili Genel Seçiminin Yenilenmesi ve Seçimin 24 Haziran 2018 Tarihinde Yapılması Hakkında Önerge"ye ilişkin Meclis Genel Kurulu'nda açıklamalarda bulundu.

 

Kerestecioğlu, Türkiye’deki tek adam rejimine karşı çıkan tüm demokratik güçlerin mücadele etme zamanının geldiğini söyledi.

Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu verilerle açıklayan Kerestecioğlu, tutuklu vekiller ve belediye eşbaşkanları, akademisyenler ve gazetecileri hatırlattı. OHAL ve sokağa çıkma yasaklarını, Cizre, Sur ve Nusaybin gibi yıkılan kentleri, katledilen sivilleri, zorla göç ettirilenleri, HDP’ye yönelik medyadaki sansürü de hatırlatan Kerestecioğlu, “Hapishaneler muhalifler, gazeteciler, akademisyenler, öğrencilerle dolduruldu” dedi.

Bugüne kadar 95 belediye eş başkanının tutuklandığını ve 56’sının halen cezaevinde olduğunu kaydeden Kerestecioğlu, şu ifadeleri ekledi: “OHAL neredeyse 2 yıldır devam ediyor. İki eşbaşkanımız, iki grup başkan vekilimiz ve parti sözcümüzün de aralarında bulunduğu toplam 11 milletvekilimiz tutuklandı. Halen 9 milletvekilimiz tutuklu, 11’inin milletvekilliği düşürüldü. Seçimin açıklandığı günün ertesinde, yani daha dün 2 milletvekilimizin daha vekilliği halkın iradesini yansıtmaktan bütünüyle uzaklaşmış bu Meclis’te düşürüldü.”

16 Nisan 2017’de OHAL koşullarında hiçbir bakımdan adil olmayan bir şekilde Anayasa Değişiklik Referandumu yapıldığını belirten Kerestecioğlu, ayrıca yaşanan yolsuzluklar, ekonomik kriz ve işsizliğe de dikkat çekti.

“Türkiye’de bugün 5 milyon 981 işsiz var” diyen Kerestecioğlu, “Yalnızca 2017 yılında, en az 2006 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi” diye ekledi.

“Peki biz bu ülke için ne istiyoruz, nasıl bir ülke istiyoruz?” diye soran Kerestecioğlu şöyle devam etti: “Bunun kararını verme zamanı arkadaşlar. Bu tek başına Tayyip Erdoğan meselesi de değil. Biz bir tek adam rejimi mi istiyoruz, yoksa herkesin hukuk kurallarına uyduğu parlamenter demokrasiyi mi istiyoruz? Tek adam mı istiyoruz yoksa “Heyt hoyt, er meydanı” laflarını etmeyecek siyasetçilerin, daha çok sayıda kadının, gencin olduğu bir parlamento mu istiyoruz? (...)

Hala 12 Eylül’den beri, orasından burasından delinmekle kalıp, demokratikleşmeyen bir Anayasa ile mi devam etmek istiyoruz, yoksa demokratik, özgürlükçü bütün yurttaşların haklarını güvence altına alacak bir anayasa mı istiyoruz? Kuvvetler ayrılığını ve yargı bağımsızlığını mı istiyoruz, yoksa kimsenin adalete inancının kalmadığı, yargının tek elde toplandığı bir yönetimi mi istiyoruz?

Bütün vergi muafiyetleri zenginlere tanınsın ve yoksul ve orta gelirlilerin sırtına her türlü vergiler yüklensin mi istiyoruz? Yoksa vergi adaleti mi istiyoruz? Ormanlar, mera alanları şirketlerin olsun, bütün sahiller, AKP ile iyi geçinenlere peşkeş çekilsin, ormanlar, parklar bahçeler yerine betonlara mı boğulalım istiyoruz, yoksa daha az beton, daha çok nefes mi istiyoruz?

Kadınların kaç çocuk doğuracağına karışan, kadın erkek eşit değildir diyen bir siyasetçi mi istiyoruz, yoksa kadınlar olarak eşit ve özgür mü olmak istiyoruz?

Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de bu bereketi artıracak, doğayla uyum içinde, bize de çocuklarımıza da yetecek bir gıda ve tarım politikası mı istiyoruz? Rusya’nın, ABD’nin GDO’lu tohumunu, ithal etini mi istiyoruz? Nohudu bile başka ülkeden mi satın alalım istiyoruz?

Yurttaşlar kendi yaşam alanları üzerinde kendileri mi karar versin istiyoruz, yoksa bir günde evimiz kamulaştırılsın, sahiller, ormanlar, dereler bizlere hiç sorulmadan zenginlerin mi olsun istiyoruz? Çocuklarımız her gün değişen sınav sistemine ve üniversite sınavı gününe seçim koyacak kadar öğrencileri önemsemeyen bir hükümete mi mahkum olsun, yoksa, stressiz, eşit ve kaliteli bir eğitim görsün mü istiyoruz?

Kendi ikbali için kendi getirdiği, ne kadar karşı olsak da kendisinin çözüm olarak sunduğu istismar yasasını bile bir kenara atıveren bir yönetim biçimi mi istiyoruz, yoksa Çocuk Hakları Bakanlığını kuran, çocukları her türlü istismardan korumak için canla başla çalışan bir yönetim mi istiyoruz?

Kadınların kaç çocuk doğuracağından nerede gezeceğine kadar karışan, kadın erkek eşit değildir diyen bir siyasetçi mi istiyoruz, kadınlar eşit ve özgür mü olmak istiyoruz? Ülkede hangi partiden olursak olalım, eşit ve dostça, birlikte ve mutlu, karnımız tok ve gururla mı yaşamak istiyoruz, yoksa kendi siyasi mücadele arkadaşlarını dahi yarı yolda bırakmış, bizi bize düşman eden, demokratik tüm temayülleri çiğneyen ve kendi hukukundan başka hak hukuk tanımayan bir devlet partisi mi istiyoruz?”

Türkiye’deki tek adam rejimine karşı çıkan tüm demokratik güçlerin mücadele etme zamanı olduğunu ifade eden Kerestecioğlu, şöyle konuştu: “Yapılanlar karşısında umutsuzluğa kapılmış olanlarınız olabilir. Ama bunu bir kez daha ifade etmek isterim ki bu ülke Ortadoğu’da barışın öncüsü olabilir. Bu ülke içeride kendi sınırları içinde tüm yurttaşlarına ekonomik ve kültürel eşitlik sağlayabilir. Herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği, birbirine öfkeyle değil saygı duyarak, hoşgörüyle bakabildiği bir ülke olabilir. Mutlu olacağımız bir ülke mümkün ve bunun anahtarı elimizde. Size kapının kapalı olduğunu düşündürenlere, böyle yönetmek isteyenlere karşı o kapının kolunu indirip açmaya bakıyor iş.”

“Ayrımsız tüm yurttaşlara” seslenen Kerestecioğlu, “Kendimizin ve çocuklarımızın geleceği için açacağımız o kapı, hiçbir yurttaşın geleceği için korku ve kaygı duymadan yürüyeceği yeni yollar açacak. Yeter ki buna hep birlikte inanalım. Hep birlikte el verelim” diye noktaladı.