Muğlalı'nın gizli kalan ikinci 33 Kurşun Katliamı

Muğlalı'nın gizli kalan ikinci 33 Kurşun Katliamı

Meşhur 33 Kurşun Olayı’ndan yaklaşık bir buçuk yıl  sonra, (Ekim 1944) Van’ın Muradiye ile Erciş ilçelerinin ortasında kalan Karahan köyünde bir katliam yapılır. Eskilerin hafızasına kara bir leke gibi yerleşen bu olay bu güne kadar ne sorgulandı ne de katliamı yapanlardan hesap soruldu. Erciş ve Muradiye bölgesindeki hemen hemen bütün yaşlıların bildiği fakat hakkında  konuşmamayı yeğledikleri bu katliam hala sorgulanmayı bekliyor.

Karahan Köyündeki katliamı, bir yolculuk esnasında Ercişli bir yaşlıdan dinlemiştim. Nasıl olur da böylesi bir katliam unutulmuş, unutturulmuş? Bu soruların elbette çeşitli nedenleri var. Fakat tarihin kanlı sayfalarında unutulmuş bu katliamı araştırırken ilginç verilerle karşılaştım.

Türkiye’nin tek parti döneminde (CHP) devletin deyimiyle ‘şarktaki asayişi’ sağlayan Orgeneral Mustafa Muğlalı, Zilan Katliamı’ndan 10 yıl sonra Van’a gönderilir. Sözüm ona görevi Van-İran Hududunda kaçakçılığı engellemektir. Kürtleri ikiye bölen bu yapay sınırın Kürtler için bir anlam ifade etmediği devlet tarafından iyi bilinmektedir.

30 Temmuz 1943 tarihinde ‘casusluk’ yaptıkları gerekçesiyle Özalp civarında 33 Kürt köylüsü kurşuna dizilir. Bu 33 kişiden yalnızca biri sağ kurtulur. O da İran tarafına geçip, korkudan yıllarca konuşmaz. Herkesin bildiği fakat o dönem sorgulamaktan çekindiği bu katliam (7 yıl sonra), 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidara geldiğinde soruşturulur, Mustafa Muğlalı, 20 yıl hapis cezasına çarptırılır. Bu katliam Ahmed Arif’in “33 Kurşun” adlı şiiri ile anılsa da, katliamla ilgili gazeteci Günay Aslan’ın aynı ismi taşıyan araştırma kitabı ve belgesel filmi önemli veriler sunuyor.

50 KİŞİ KURŞUNA DİZİLİR

Bu yazıda bahsini ettiğimiz, ikinci 33 kurşun olayı-Karahan Köyü Katliamı için birkaç kez Karahan köyüne gittim, bilgi sahibi olan köylülerden hemen hemen hepsi bir ya da birkaç akrabasını yitirmiş. Ama birçoğu bütün ısrarlarıma rağmen konuşmamayı yeğlediler. Zira “başlarının belaya girmesini” istemiyorlardı. Ben de Araştırmamı bölgeden hatırlayanların bildiklerinden derleyerek ve gazete arşivlerini tarayarak yaptım.

Yıl 1944, Aylardan ekim… Bendi Mahi ırmağının  Van Gölü’ne döküldüğü yerde kurulan, etrafı sazlıklarla çevrili Karahan’daki köylüler açlık ile cebeleşmektedirler. Verimli tarım arazileri ve hayvanları  olmayan köylüler için tek geçim kaynağı sınır kaçakçılığıdır. 40-50 kilometre ötede olan İran’dan şeker, çay ve gıda malzemeleri getirip el altından satmaktadırlar. Kaçakçılığı haber alan Muradiye’deki askerler köyü basmaya gelir. Köyün basılacağının haberini önceden alan bazı aileler, başka köylerdeki akrabalarının yanına sığınırlar geri kalan 50 civarında köylü de  Esruk dağı istikametinden Zilan bölgesine kaçar. Köyde kalan tek kişi köydeki un değirmenine saklanan Hasan adlı köylüdür. Zilan bölgesi, 1930’da yapılan katliam sonucu boşaltılmış ve yasak bölge ilan edilmiştir. Askerler de Zilan bölgesine saklanan köylüleri takip etmek için harap olmuş Zilan vadisine operasyon düzenler. O günden sonra Zilan’a kaçan köylülerden bir daha haber alınmaz. Korkudan saklandığı değirmenden 3 gün boyunca çıkmayan Hasan, daha sonra akrabalarını aramak için Zilan vadisine gider. Bütün köylülerini derin bir vadinin içinde geçen bir derenin yamacında kurşuna dizilmiş şekilde bulur. Sağ kurtulan olmamış, hepsi oracıkta ölmüştür. Bir gün boyunca yol yürüyen Hasan, Erciş’e ulaşır. Herkese haber verir. Katliam haberi bütün çevreye yayılır. Zilan Katliamı ile korkunç bir şekilde bastırılmış Erciş Kürtleri, yasak bölge olan Zilan’a gidip cenazeleri getirme cesaretinde bulunamazlar. Bundan sonra olayın nasıl şekillendiği bilinmiyor. Bazılarına göre Hasan bu olaydan sonra kahrından ölüyor. Bazılarına göre de “tek tanık” olan hasan, öldürülür...

Tek Belge Bir Gazete Haberi

Gazete arşivlerini tararken, Cumhuriyet Gazetesi’nin 10 Temmuz 1951 tarihli nüshasında bir habere denk geldim. Habere göre 11 Ekim 1944 tarihinde, Muradiye Kürtlerinden 6 kişi İran sınırındaki 127 numaralı sınır taşının bulunduğu Kandilli köyü civarında askerlerce infaz edilmiş. 7 yıl sonra tam da 33 kurşun Olayı’nın tartışıldığı günlerde, bir gazete olayı yazabilme cesaretini gösterir. 6 kişinin katledildiği köyün ismi Kandilli değil, Kandil’dir. Mustafa Muğlalı’nın komutan olarak bulunduğu döneme denk gelen bu katliam emrinin da bizzat Muğlalı tarafından verildiği anlaşılıyor. 33 kişiyi Özalp’te kurşuna dizen Muğlalı, devletten herhangi bir tepki almayınca, anlaşılan katliamlarına devam ediyor. Gazetenin haberine göre infaz edilen 6 köylünün isimleri şunlardır: Cemal Pay, Şükrü Yutan, Ömer Duru, Ali Karabulut, Keleş Dik ve Memo Ağırtay. Gazete haberiyle karşılaştıktan sonra çevre sakinleri ile tekrar konuştum. Anlaşıldığına göre 6 kişi İran sınırında sağ yakalanmış, sorguya çekildikten sonra infaz edilmiş. Bu infazdan haberi olan diğer köylülerin öldürülecekleri korkusuyla kaçıp saklandıkları ihtimali böylece güçleniyor. Habere göre bazı subaylar bu infaz için Van Ağırceza mahkemesinde yargılanmış. İlgili gazete haberi şöyle :

“1944 senesi ekim ayının 11 günü vazifeli bulundukları İran hududunda, Kandilli köyü yakınlarındaki 127 numaralı hudut taşı civarında, kaçakçılıktan sanık Muradiye halkından Şükrü Yutan, Cemal Pay,  Ömer Duru, Ali Karabulut, Keleş Dik ve Memo Ağırtay isimli 6 kişiyi öldürdükleri iddiasiyle mahkemeye verilen 3 subay ve 8 erin duruşmasına bu gün saat 10 da Van Ağırceza mahkemesinde başlanmıştır.

Sanıklardan yalnız yüzbaşı Hayri Yurdakul ile yüzbaşı İzzet Akkutun kendiliklerinden Van’a gelerek teslim oldukları, diğer sanıklardan adli subay teğmen Kamil Çetin, halen terhis edilmiş bulunan er Halil Atak, Mümin Kuş, Mustafa Avcı, Mehmet Demirdikici,Ahmed Kılıç,Süleyman Güntekin,Hasan Demirci,Osman Balıkçı,İdris Yaşıkın bulundukları yerde tevkif edildikleri fakat tahsisat yokluğundan getirilmemiş oldukları anlaşıldı.”

Bu haberden başka, Karahan katliamına dair başka bir habere rastlanmıyor. Davanın neden 7 yıl sonra açıldığı, nasıl sonuçlandığı gizemini koruyor. “Tahsisat” yokluğundan getirilmediği söylenen askerlerin aslında hiç tutuklanmadıkları da ihtimaller dahilindedir.

70 YILDIR AYDINLATILMAYI BEKLİYOR

Zilan katliamı yaşayan yöre halkı, bu  katliama dair konuşmaktan korkuyor. 70 yıl boyunca bu katliam gizemini koruyor. Orgeneral Mustafa Muğlalı’ya bağlı askerler tarafından işlenen bu katliam, hala aydınlanmayı bekliyor. Dönemin şartlarına bakıldığında, sınırın her iki yakasında Kürtlere  korkunç şeyler yaşatılıyor. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin Kürtleri İran tarafından infaz ediliyor, Sovyet Kürtleri iç göçlerle ikinci kez sürgün ediliyor sınırın bu yakasında Vanlılar vadilerde kurşuna diziliyor. Tarihin gizli bir sayfası olarak duran Karahan köyü katliamı, Sovyetler-İran ve Türkiye üçlüsünün kanlı antlaşmalarının en somut örneği olarak hala unutulmuyor. Kabuk bağlamış bu yara deşilmeli. Bu nasıl bir katliam ki, dedelerini, babalarını ve kardeşlerini kaybeden insanlar, konuşmaktan hala korkuyorlar.

Yıl 1932, Ağrı yöresinden, Seyitxanê Ker (Sağır Seyithan) adlı direnişçi kaçaktır. Takibatı yapan komutan ise “Deli Kemal” lakaplı, 15. Seyyar Jandarma Alayı kumandalı Ali Kemal Bey’dir. Önüne çıkan Kürt köyünü yakıp yıkmaktadır. Seyithan’ın  Erzurum-Hınıs’a bağlı Kırımkaya (Qirimqay) köyüne gittiğini duyan Deli Kemal, emrindeki askerlerle köye  gider. Seyithan’ın köyden ayrıldığını duyan Deli Kemal, köylülere ağır işkenceler yaptırır. Yine de köylüler Seyithan’ın yerini söylemezler. Bunun üzerine köylüleri kurşuna dizmek için  bir yere toplarlar. Askerler infaz yerlerini alıp silahlarını köylülere doğrulttuğunda, köyün muhtarı Cezo (Cezmi) köylülere seslenir:

“Hey millet! Birbirinize sokulun, devletin mermisi boşa gitmesin!”