Piroğlu: Tecrit, demokrasi mücadelesinin gündemidir

HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, tecride karşı mücadelenin Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin ana gündemlerinden birini oluşturduğunu söyledi.

HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, İmralı’daki tecridin kalkmasının Saray’ın savaş politikalarını yürütememesi ve halkın kazanması anlamına geleceğini kaydetti. Piroğlu, İmralı’daki tutumun, devletin Kürt sorununa yaklaşımının göstergesi olduğunu vurgulayarak, DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in direnişine sadece cezaevlerinden değil, sokaklardan da acilen ses vermek gerektiğinin altını çizdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridi ANF’ye değerlendiren HDP Milletvekili Musa Piroğlu, DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in başlattığı ve ülkenin dört bir yanına yayılan açlık grevleriyle Kürt halkının somut bir hedefe doğru adım adım kenetlendiğini vurguladı. Tecridin kaldırılmasının önemini Güney Afrika’dan bir örnekle anlatan Piroğlu, siyahilere karşı yıllarca her çeşit baskı ve zulüm uygulayan ırkçı apartheid rejiminin ancak Nelson Mandela özgürlüğünü kazandıktan sonra yıkılabildiğini kaydetti. Piroğlu, apartheid rejimi ile Türkiye’de Saray’ın uygulamaları araştırıldığında ise çok rahat bir paralellik görülebileceğini belirtti.

TÜRKİYE CENAHI TECRİDİ OKUYAMIYOR

İmralı politikasının Türkiye’de devletin Kürt halkına yaklaşımının göstergesi olduğunu kaydeden Piroğlu, “İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik tutum, devletin Kürt sorununa yaklaşımının göstergesidir. İmralı’da tecridin ağırlaştığı her dönem savaşın da boyutları çok daha ağırlaşmıştır” dedi. Türkiye cenahında tecridin yeterince okunamadığını belirten Piroğlu, bu genel algılamama durumunun açlık grevlerindeki tepkisizlikte de görüldüğünü ifade etti. Bu okumama durumunun gerek medyada, gerekse sosyal medyada kendini açıkça gösterdiğini dile getiren Piroğlu, Türkiye’deki sosyalist hareketin bu konuda ciddi çabaları ve destekleri olmakla beraber, genel reaksiyonun hala çok eksik olduğunu söyledi.

TÜRKİYE HALKLARI YETERİNCE GÖRMÜYOR

Piroğlu, işçi sınıfından emekçisine yoksul Türkiye halklarının yıllardır süren savaşı Kürt halkının devletle olan savaşı olarak okuduklarını ve kendilerini ilgilendiren boyutlarını yeterince görmediklerini belirtti. Piroğlu şöyle konuştu: “1984’ten bu yana yürütülen kirli savaş politikaları boyunca binlerce Kürt genci öldürülürken, köyler boşaltılıp, kentler yakılırken, asker cenazeleri neden sadece yoksul ailelerinden kalktı? Neden hep yoksul çocuklar ölüyor? Bunu hiç kimse sormuyor. Savaşın en büyük savunucuları olan hükümet yetkililerinin, savaşı yürüten komutanların çocukları hiç cepheye gitmiyor. Parasını veriyor gitmiyor. Bu geçmişte de böyleydi bugün de. Ama yoksul çocuklar savaşa sürülüyor, Kürt çocuklarına karşı dövüştürülüyor, ölüyor, öldürüyor. Aynı zamanda bu savaşın ekonomik anlamda da ağır bir faturası var. Ekonomik krizden söz ediliyor, zamlar açıklanıyor, emekli zamları açıklanıyor, insanlar sefalet içinde yaşıyor ama bu savaşın faturasını kimse konuşmuyor. Kürt halkı canıyla, bedeniyle özgürlüğünü savunmak için giriştiği bu mücadelede ağır bir bedel öderken; o mücadeleyi bastırmak için çocuklarını cepheye yollayan ve ölümlerini izleyen yoksul Türkiye işçi ve emekçileri de hem çocuklarının hayatlarıyla bedel ödüyor hem de bunun ekonomik boyutunu ödüyor. Savaşı zenginler çıkartıyor.”

SARAY SAVAŞLA ÖRTMEYE ÇALIŞIYOR

Öte yandan Türkiye halklarının uzun bir süredir Saray’a karşı ortak bir tutum almaya başladığını da hatırlatan Piroğlu, şu anda halkın yüzde 50’ye 50 ikiye bölünmüş durumda olduğunu, rahatsızlığın giderek arttığını vurguladı. Gelinen noktada iktidarın kendisine yönelik en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü olmadığına işaret eden Piroğlu, en son sanatçıların da gözaltına alındığını; HSBC banka müdürüne bile “Erdoğan’a hakaretten” dava açıldığını; Cumartesi Anneleri’nin, işçilerin eylemlerinin keyfi bir şekilde yasaklandığını; insanların sorgusuz sualsiz işten atıldığını; sosyal medyada paylaşım yapanların tutuklandığını hatırlattı. Saray’ın ise bütün bu rahatsızlıkları Kürt meselesi ve savaşla örtmeye çalıştığına dikkat çeken Piroğlu, bu anlamda tecridin kalkmasının aynı zamanda Saray’ın savaş politikalarını yürütememesi anlamına geleceğini kaydetti. Piroğlu, “Tecridin kalkması aslında halkın kazanması demek. Bu da ancak Kürt ve Türk halklarının ortak mücadelesiyle olabilecek bir şey. Bu aynı zamanda halkların yan yana barış ve kardeşçe yaşamasının da koşullarından biri. Tecride ve açlık grevlerine seyirci kaldığımız sürece yan yana durma şansımız da ortadan kalkacak” dedi.

BU SESSİZLİK DERHAL KIRILMALI

Musa Piroğlu, sağlık durumu kritik aşamaya gelen Leyla Güven’in direnişi karşısında üç maymunu oynayan Türk iktidarı ve parlamento başta olmak üzere, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve CPT’ye tepki gösterdi. Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerinin yaşanan durum karşısındaki sessizliğinin kabul edilemez olduğunun altını çizen Piroğlu, bu sessizliğin vakit kaybetmeden kırılmak zorunda olduğunu vurguladı. Özellikle uluslararası kuruluşların bu açlık grevinin bedelini bildiklerine işaret eden Piroğlu, “Leyla Güven mücadeleyi bedeniyle ödemeden önce bu sessizlik derhal kırılmalı, tecrit sona erdirilmelidir” şeklinde konuştu.

Tecride karşı mücadelenin Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin ana gündemlerinden birini oluşturduğunu vurgulayan Piroğlu, kararlılıkla mücadelesi arkasında duran ve bu uğurda her bedeli göğüsleyen Leyla Güven’in direnişine sadece cezaevlerinden değil sokaklardan da acilen ses vermek gerektiğinin altını çizdi. “Leyla Güven’in kazanması demek Saray’ın ciddi bir darbe alması demek” diyen Piroğlu, herkesi Leyla Güven’e omuz vermeye çağırdı.