Prof. Fincancı: Direnmek haktır

Direnmenin hak olduğunu, direnmek ve dayanışmayı büyütmek gerektiğini söyleyen TİHV Başkanı Fincancı, “Bir korku salma politikası var; korkuyu yenmek, korku salmaya çalışanların karşısında cesaretle durmalıyız” dedi.

TİHV Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, demokratik ve barışçı gösteri hakkının yok sayıldığı, seçilmişlerin yerine kayyum atandığı, sözünü söylemek isteyenlerin cezaevi ile tehdit edildiği, şiddetin kadın ve çocuklara yöneldiği bir ülkede demokratik devletten değil, ancak kabile devletinden söz edilebileceğini vurguladı.

İnsan Hakları Haftası’nı ANF’ye değerlendiren Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Türkiye’de bu haftanın en ağır hak ihlalleriyle birlikte, insanın yok sayıldığı koşullarda yaşandığına dikkat çekti. Fincancı, insanın özne olmaktan çıkarılıp nesneye dönüştürülmeye çalışıldığı, baskı altına tutulduğu ve zorla susturulduğu bir ortamla karşı karşıya olunduğuna işaret etti.

BİRİNCİ SIRADA CEZAEVİ TEHDİDİ

Hak ihlallerinin ilk sırasında demokratik ve barışçı gösteri hakkının yok sayılmasının yer aldığını belirten Prof. Fincancı, söz söylemeye çalışan herkesin şiddet ve işkenceyle gözaltına alındığını, cezaeviyle imtihan edildiğini söyledi. Bu gidişle ülkede gözaltına alınmayan, tutuklanmayan neredeyse kimsenin kalmayacağını vurgulayan Fincancı, “Çok hızlı bir olumsuz dönüşüm süreciyle karşı karşıyayız. Cezaevlerinde her yıl 200 bin üzerinde nüfus yer değiştiriyor. Bu da tutuklamaların ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. O nedenle hak ihlalleri konusunda birinci sıraya neyi çıkarırsınız diye sorarsanız, ben cezaevi tehdidi diye cevaplarım” dedi.

ERKEK ŞİDDETİ ÇOK ARTTI

Böyle bir dönemde kadına yönelik şiddetin de çok arttığını hatırlatan Fincancı, özellikle ‘diyalog süreci’nde silahların sustuğu, barışçıl bir ortamın hakim olduğu dönemde kadına yönelik erkek şiddetinin azaldığına ve kadın cinayetlerinin 200’lerin altına indiğine ama bugün itibarıyla tekrar 300‘lere ulaştığına dikkat çekti. Fincancı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun istatistiklerine göre ise bu rakamın 408 olduğunu aktardı. Bu istatistiklerin aslında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından saptanması, araştırılması ve tanımlanması gerektiğini belirten Fincancı, kurumlar işlemez hale getirildiği için kadın cinayetlerine ilişkin kesin verilere sahip olmadıklarını söyledi. Fincancı, şiddetin ve adaletsizliğin hakim olduğu bu koşullarda, kadına yönelik şiddetin artmasının zaten kaçınılmaz olduğunun altını çizdi.

DEMOKRASİNİN D’Sİ BİLE YOK!’

Bunun siyasi ortamı da etkilediğini kaydeden Fincancı, HDP’li belediyelere yönelik kayyum gaspını örnek göstererek şunları söyledi: “Demokrasi varmış gibi yapılan ülkede demokrasinin d’sinin bile olmadığını çok iyi biliyoruz. 2015’ten beri kayyumlarla karşı karşıyayız. Önce Kürt illerine saldırılar gerçekleşti, ardından da 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle birlikte belediye eşbaşkanları görevden alındı, hapsedildi ve yerlerine kayyumlar atandı. Dolayısıyla demokrasiden söz etmek mümkün değil.”

CEMAATLER HER BAKANLIKTA GÜÇLENDİ

Türkiye’de genel durumun hiçbir zaman AKP iktidarındaki kadar kötü olmadığına işaret eden Fincancı, daha önce hiç olmazsa bir kurumsallaşma bulunduğunu hatırlattı. Türkiye Cumhuriyeti’nin olumlu/olumsuz bir kurumsallaşmanın devamında kurulduğunu dile getiren Fincancı, şöyle konuştu: “1920’de çoğulcu bir meclis vardı. 1921 Anayasası çoğulculuğu hedefliyordu. Dolayısıyla daha demokratik teamüllerin olduğunu gösteren bir tablo ile cumhuriyete başladık; kurumsallaşmalar da o biçimde gelişti. Ama artık kurumsallaşmadan söz etmek mümkün değil ne yazık ki, çünkü artık bir kabile devletiyiz biz. Ortada cemaatler var ve bunlar her bakanlıkta güç kazanmış durumda. Şimdi söz konusu olan kurumsallaşma değil, devletin yeniden yapılandırılması.”

AKP SİSTEMİ SADECE EGEMENLERE

AKP tarafından kurulmak istenen sistemde insana, emekçiye, yaşam mücadelesi verene yer olmayacağını vurgulayan Fincancı, sömürünün de giderek derinleşeceğine dikkat çekti. Bunun izlerinin esnek çalışma koşullarıyla açıkça görüldüğünü belirten Fincancı, bunun bir yansımasının ise ev içinde kadına ve çocuğa şiddet olarak geri döndüğünü kaydetti. Fincancı, bu sistemin savaş politikalarına karşı çıkanlara, hakları için mücadele edenlere değil, silah tüccarlarına, büyük şirketlere, egemenlere yarayacağını söyledi.

BÜTÜN EZİLENLER BİRLEŞİN!

Bu kötü gidişatın ancak bütün ezilenlerin birleşmesiyle durdurulabileceğinin altını çizen TİHV Başkanı Prof. Şebnem Korur Fincancı, şunları ekledi: “Yıllardır bütün ezilenler birleşin, diyoruz. Dayanışma ezilenlerin inceliğidir; ezilenler birleşmeden ve mücadeleyi birlikte yürütmeden değişim olmaz. İnsan Hakları Beyannamesi, eğer hak ihlallerine yol açan devletler varsa onlara karşı direnmeyi hak sayar. O nedenle direnmek ve dayanışmayı büyütmek gerekir. Emek ve demokrasi güçleri bir arada mücadelesini güçlendirmek zorundadır. Çünkü ne söylerlerse söylesinler, aslında biz çoğunluğuz ve daha güçlüyüz. Bir korku salma politikası var; işte tam da bu korkuyu yenmek gerekiyor, çünkü korkunun ecele faydası yok ve cesaret de bulaşıcıdır. Bu korkuyu bize salmaya çalışanların karşısında cesaretle durmalıyız.”