Öcalan'ın savaş ve barış tanımı

Öcalan, kaostan çıkışın şartlarını sunmuş. Eğer çözüm, sorunun başladığı yerde aranacaksa Dolmabahçe Mutabakatı ve İmralı’daki masaya dönülür. Savaş halinin önüne barış hali geçer.

Savaş; Ortadoğu deyince akla gelen ilk kelime oluyor, çünkü bu coğrafya bir zamanlar halkların bahçesiyken şimdi savaşın ve cehennemin mekânı kılınmak için her şey yapılıyor. Her gün bir şiddet örneği ile bahçenin kökü kurutulmaya çalışılıyor.

Barış; Ortadoğu deyince akla gelen en zaruri ihtiyaç. Sadece burası için değil, dünya için en temel çözüm.

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerek; savaş, barışın yokluğu değildir, barış da savaşın… Barış bir bilinç işidir. Bilince işaret eder. Savaş ise bulandırılmış, saptırılmış bir anti bilinç seyrindedir. Bundan ötürü barış çok daha zor bir meseledir; ancak bilince çıkarıldığı zaman gerçekleşir, savaş olmadığında değil.

Bu iki kavram üzerine çok kafa yoruluyor. Denilebilir ki; kapitalist modernite savaş cephesini temsil eder ve bu cephenin büyümesi onların da ayakta kalması demektir. Demokratik modernite ise barış cephesini ve halklar bahçesinin yeniden kurulması hakikati üzerinden kavuşma peşindedir.

Bu iki kavrama dair en etkileyici çözümlemelerden biri de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a aittir. Sömürgeci devlet geleneğine karşı Kürtlerin özgürlüğü temelinde başlattığı amansız savaşı, aslında bu iki kelime kadar iyi özetleyen şey yoktur.

ÖCALAN’IN SAVAŞ VE BARIŞ TANIMI

Devlet Kürt’e savaş açtı, açıyor, açacak! Tam da böyle bir geleneğin içinde barış dili tesis edilebilir mi, barış kurulabilir mi, soruları üzerinden verilen mücadele 40. yılını aştı. Bu sürecin en önemli tanığı Öcalan’dır.

Peki, Öcalan nasıl tanımlıyor savaş ve barışı?

Öcalan için savaş ve barış, özetle, üç kavramdan geçiyor:

Politika, ahlak ve öz savunma!

Bunların arasındaki bağı şu şekilde vurgulamak mümkün; politika, yaratıcı eylemsellik halidir. Toplumun maddi ve zihni ihtiyaçlarını düzenleyen, gündelik yaşamı ayarlayan güçtür. Politika, yönetimi de belirlediği için özgürlük sanatıyla da yakından ilintilidir. Bir toplum ne kadar politikleşirse o kadar özgürleşir. Politikasız kalmış birey/toplum, başı kesilmiş tavuk gibidir. Politikada iyi ve doğru olanı aramak gibi bir sorun olduğundan, ahlak ile buradan sarsılmaz bir bağlantı kurar.

TOPLUMUN POLİTİK HAFIZASI

Ahlak ise toplumun politik hafızasıdır. Politikanın donmuş hali devlet, ahlakın ise hukuktur. Hukuk, devletçi zihniyetin ahlakı gasp etmesiyle ortaya çıktı. En iyi işin nasıl olacağı sorusu ahlakı oluştururken, doğrudan demokrasiyi de yarattı. Çünkü bu soru için en az iki kişi yan yana gelir. Karar alma, verme iradesini ahlak normu üzerinden demokrasi ile inşa eder. Ahlakı alınmış toplumun kalbi yerinden sökülmüş, karanlıkta yol almaya terk dilmiştir.

ÖZ SAVUNMA TEMELDİR

Politik-ahlaki olmayı başaran toplumlardan öz savunma temeldir. Öz savunma ahlakidir, çünkü ahlak ve politika işlev görmediğinde toplumun yapabileceği tek iş öz savunmadır.

Öcalan savaş ve barışı değerlendirirken onları birer “hal” ile vurgular; savaş ve barış hali, der… Nedir bunlar?

Toplum kendini sürdüremiyorsa, oluşturduğu kurumlarını çalıştıramıyorsa baskı ve sömürü cenderesine alınmış demektir. Bu ’Savaş hali’dir. Tarih, uygarlıkların topluma karşı savaş hali olarak da tanımlanabilir.

Öz savunma, savaş halinde ortaya çıkar. Öz savunması olmayan barış, teslimiyetin ve köleliğin ifadesi olabilir.

SİLAHLAR NE ZAMAN SUSAR?

Barış kelimesi kapitalist modernite koşullarında tuzak yüklü bir kelimedir. Doğru tanımlanmadan kullanımı sakıncalıdır. Bu anlamda ’barış’, ne tümüyle savaş halinin ortadan kaldırılmasıdır ne de bir tarafın üstünlüğü altındaki istikrar ve savaşın olmaması halidir. Barışta taraflar vardır ve bir tarafın üstünlüğü söz konusu değildir, olmaması gerekir. Silahlar, toplumun öz, ahlaki ve politik kurumsal işleyişine rıza temelinde susturulmalıdır.

DEMOKRASİ İLE DEVLETİN UZLAŞMASI

Bu üç koşul ilkesel barışın temelidir. Gerçek bir barış, bu ilkeli koşullara dayanmadıkça anlam ifade etmez. Barış, ilke olarak iktidar ve devlet üstünlükleriyle sağlanan bir olgu değildir. İktidar ve devlet ne adla olursa olsun, üstünlüğünü demokratik güçlerle paylaşmayınca barış gündeme girmez. Eğer toplum, ahlak ve politik kurumlarını çalıştırabiliyorsa doğal olarak ortaya çıkan süreç demokratik siyaset süreci oluyor. Çünkü barış son tahlilde demokrasi ile devletin koşullu uzlaşmasıdır.

SAVAŞ HALİNİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ

Görüldüğü üzere Öcalan, kaostan çıkışın şartlarını sunmuş bulunuyor. Sağduyu egemen kılınırsa kibir toprağa gömülecek. Eğer çözüm, sorunun başladığı yerde aranacaksa Dolmabahçe Mutabakatı ve İmralı’daki masa hala duruyor. Savaş halinin önüne barış hali ve bu halin yol haritası geçmezse düşmanlık katılaşıp, büyüyecek; politika ve ahlak gevşeyecek. Herkesin sesini daha çok yükseltip varlığına, değerlerine yapılan saldırıyı-gaspı sorgulaması, dur demesi bu anlamda çok değerli ve barışın anahtarıdır.