TİHV Temsilcisi: İşkenceyi normalleştirmeye çalışıyorlar!

TİHV Amed Şube Temsilcisi Barış Yavuz, gözaltı ve tutuklamalarla birlikte gelişen işkence vakalarının giderek arttığına, bunun 'normalleştirilmeye' çalışıldığına dikkat çekti.

İşkence ve kötü muameleyi, Türk devletinin siyasi tarihi boyunca insanlığa karşı korkunç özelliği olarak ele almak mümkün. OHAL ile birlikte gözaltı ve tutuklamalar artarak devam ederken, işkence ve kötü muamele de her geçen gün boyutlanıyor.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Amed Şube Temsilcisi Avukat Barış Yavuz, artan işkenceci uygulamalarını ve başvuruları değerlendirdi...

‘İŞKENCE YAPILABİLİR BİR ŞEYMİŞ GİBİ GÖSTERİLİYOR’

Vakıflarının, 1990 yılında işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyon süreçlerini üstlenmek ve takip etmek için kurulduğunu söyleyen Yavuz, “Vakfımız, 1998 yılından beridir de Diyarbakır’da bir temsilcilikle faaliyet yürütmektedir. Diyarbakır’da temsilcilik açıldığından bu yana da 2 bin 600 kişiye tedavi süreçleri için hizmet vermiş durumdayız” dedi.

“15 Temmuz’dan sonra basına yansıyanlardan da görüldüğü gibi inanılmaz bir işkence izi ve yoğunluğu had safhaya ulaşmış durumda” diyen Yavuz, şunları kaydetti: “Bu durumun bize olan başvurulara yansıdığı söylenemez. Çünkü OHAL’le birlikte uzun tutukluluk süresi uygulanmaya başlandı. Bize de başvurular genelde gözaltı ve cezaevi süreçlerinden sonra olduğu için işkence aşamasındayken hizmet sunma durumumuz söz konusu olmuyor. Kamuoyuna öyle bir yansıtıldı ki sanki ‘işkence yapılabilir’ bir şeymiş gibi. Özellikle ‘örgütlü ve terör suçları’ açısından işkencenin uygulanması normalmiş gibi bir algı yaratılmaya çalışıyor. Kaldı ki mesleki durumumdan dolayı aldığım duyumlar itibarıyla işkenceyle ilgili ciddi bir artış var.”

‘BAŞVURULARDA ARTIŞ VAR’

Yavuz, şu verileri paylaştı: "Vakfı bilenler, duyanlar gelebiliyorlar. Mesela 2014 yılında 321 başvurumuz vardı. Bu sayı 2015 yılında 139 oldu. 2016’da ise 165 oldu ve bunun 102’si 15 Temmuz’dan sonra başvuru yaptı ama sadece 2’si darbe teşebbüsü ile ilişkili işkence gördüklerini iddia ediyordu. 2017 yılının başvurusu sayısını 250 ile kapattık. Son olarak 2018’de de bugün itibarıyla başvuru sayımız 23. Göreli bir artış var. Çünkü geçmişte işkence gördüklerine yönelik başvurular devam ediyor. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de yaratılan algı işkencenin yapılabilir, normal bir şeymiş yönünde olduğu için bu tarihten sonra bile Türkiye’de askıya alınan kimi uluslararası yükümlülükler oldu. Ama işkence alınmadı. Alınamaz da zaten! Çünkü işkence yasağı mutlak bir yasaktır ve bunda zaman aşımı da yaşanmaz.”

'CEZAEVİ KOŞULLARI BAŞLI BAŞINA İŞKENCE'

Cezaevi koşullarının başlı başına bir işkence niteliğinde olduğunu kaydeden Yavuz, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Örneğin 2014 yılındaki başvurularımızın önemli bir kısmı cezaevinden çıktıktan sonra bize yapılmış. Gözaltından veya cezaevinden çıktıktan sonraki başvuruların sayıları dönemsel olarak kendi aralarında dengeli bir şekilde değişiyor. Ama her seferinde yıl içerisinde işkence başvurusu daha az oluyor. Genelde daha önceki yıllarda işkence görmüş, cezaevine girdiği için bize tahliye edildikten sonra başvuru yapıyorlar. Tabii bazen de yıl içerisindeki başvurular yoğun oluyor. Mesela bir yıl Gezi dönemindeki gözaltılardan dolayı başvurular artarken, bir yıl da KCK davasındaki yoğun tahliyelerden kaynaklı cezaevinden çıktıktan sonraki başvurular artmış oluyor. Bu durum tamamen dönemsel değişkenlik içeriyor.”

Vakıflarına haftalık başvuru sayısının sabit olduğunu ama 2018 itibarıyla hekim ve kadro sayılarında bir genişlemeye gidecekleri için, başvuruların sayısında artış olabileceğine işaret eden Yavuz, şunları söyledi: “Randevu sistemimiz olduğu için biz başvuru sayısını sabit tutmaya çalışıyoruz. Çünkü başvuruyu alan arkadaşlarımız açısından da bir koruma mekanizmamız var. Tabii başvuru sayılarını yıllık olarak öngördüğümüz sayı 150’dir. Ama her zaman bu sayıda sabit kalacağız diye bir kaidemiz yok. Bu sayıyı bulamadığımız da, aştığımız da oluyor. Keşke imkan olsa, sesimizi herkes duysa da işkence gördüklerinde vakfa başvuru yapabilseler ve biz onlara hem ruhsal hem sosyal hem de fiziksel tedavi süreçlerine katkı sunabilsek. Keşke vakfa dair bir bilinç verebilsek de herhangi bir şekilde gözaltına alınsa bile, kim olursa olsun çıktıktan sonra ‘tedavi sürecimi bu vakıfta tamamlayayım’ dedirtebilsek. Tabii bu bilinçten önce de işkencenin tamamen ortadan yok edilmesine dair bir bilincin olması lazım. Böyle bir bilinç olsa da bize ihtiyaç kalmasa.”

‘CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ KALKMALI'

Sivil toplum özelinde hak temelli çalışma yürüten örgütlerle ortak çalışma yürüttüklerini dile getiren TİHV Amed Şube Başkanı Av. Barış Yavuz, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “İşkencenin muhatabı olan kamu otoriteleri ile de bir araya gelebiliyoruz. Gerek Meclis'te, gerek hükûmet kanadından, gerekse de buradaki yerel yöneticilerle mutlaka bir temasımız ve iletişimimiz oluyor. Sonuçta TİHV olarak Adalet Bakanlığı ile birlikte bir dönem hakim ve savcılara dönük işkence iddialarıyla karşılaşıldığında nasıl hareket etmelerine dair İstanbul protokolleri eğitimlerini yürütmüştük. Keşke imkan olsa da biz bu konularda gidip anlatımlarımızı yapabilsek. Türkiye İnsan Hakları Kurumu ile bir ilişki ağımız oldu. Bu kurumun nasıl olması gerektiği noktasında bakanlıkla görüşmelerimiz oldu. İşkence ile ilgili cezasızlık kültürünün ortadan kalkması lazım olduğu için bunu da iletişimle, görüşmelerle ve eğitimle sağlayabiliriz. Bu amaçla da hem kamuda hem de STK’larla görüşmelerimiz devam ediyor. İşkencesiz bir dünyanın mümkün olabileceğinizi söylüyoruz TİHV olarak. Bunun da bilinçli hareket etmekten geçtiğini düşünüyoruz.”