Temelli: Artık gün değil saatler bile çok önemli

Tecridin sona ermesi için açlık grevinde olan direnişçilerin durumuna değinen HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli, "Her geçen saat geç kalıyoruz. Artık gün değil, saatler bile çok önemli. Bir an önce adım atılmalıdır" dedi.

Türkiye ve Kürdistan'da 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimler öncesi partilerin çalışmaları devam ediyor. HDP Eşbaşkanı Sezai Temelli, Kürt Halkı Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit, yerel seçimler ve açlık grevleri başta olmak üzere gündemde olan konulara ilişkin ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.

Öcalan'a yönelik devam eden tecridin aslında Türkiye’deki hukuksuzluğun artık en önemli göstergesi olduğunu söyleyen Temelli, "Türkiye çok uzun süredir, hukuktan, demokrasiden uzaklaşmakta. Hak ihlalleri, yasa ihlalleri, hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmemesi, insan hakları ihlalleri, bütün bunları alt alta koyduğumuzda, 5 Nisan 2015’den bu yana kronoloji yapsak, inanılmaz bir hukuk ihlalleri tablosu ortaya çıkar.

Bu hukuksuzluğun ortadan kalkması lazım. Bu hukuksuzluğun yegane kaynağı bu mudur diyeceksiniz, hayır ama en önemli, bütün hukuksuzlukların yapılabilirliğine neden olan mesele budur. Çünkü Türkiye’nin çok önemli bir meselesi var o da Kürt meselesi. Kürt meselesinin çözülmesi, aslında konunun birinci elden muhatabı olan Sayın Öcalan’a bağlıdır. Kürt meselesini çözmeden, diğer meseleler çözüme kavuşmuyor. Bırakın çözüme kavuşmayı, daha da büyük sorunlara neden oluyor. O zaman Kürt meselesini çözmeyi öncelikli hale getirmek lazım" diye konuştu.

AYM ÇALIŞMIYOR

Kürt meselesi çözüldüğünde demokrasi konusunda atılacak adımların, diğer meselelerin çözümüne de vesile olacağını vurgulayan Temelli devamla şunları belirtti: "İşte tecrit tam da mesele çözülmesin diye uygulanıyor. Bir hukuksuzlukla tüm toplum, tüm Türkiye aslında ilginç bir şekilde tecrit altına alınmaktadır. Bunun kırılması lazım. Bu konuda talepler de aslında yine yasaya, hukuka dair taleplerdir.

Hukuk dışı, yasa dışı talep yok ortada. Bütün demokratik ülkelerin, hukuk ile hareket eden ülkelerin çok normal uyguladığı bir prosedürü Türkiye uygulamıyor. Nedir o? Aile, hukukçularla görüşü. Bugün bütün dünyada bu konuda çağrılar var, adalet bakanlığına, iktidara defalarca çağrı yapmamıza rağmen, bu konu ihmal ve Türkiye bu tecrit sıkışmışlığına mahkum ediliyor.

Bu da çok ciddi bir sorun. Sadece Türkiye’de hukuk devleti ihlali ile karşı karşıya kalmıyoruz. Uluslararası hukukun da ihlali ile karşılaşmış oluyoruz. Türkiye’de iç hukuk yolu tümüyle kapatılmış, yargı mekanizması, bağımsızlığını, tarafsızlığını yitirmiş. Anayasa mahkemesi çalışmıyor, buradan öteye uluslararası sözleşmelere imza atmışız, uluslararası hukuktan beklentilerimiz var. Bu uluslararası hukukun gereğini yerine getirmesini istiyorsunuz, buna bağlı olarak AKPM’ye bağlı kurumlar var. Ki AKPM’nin üyesidir Türkiye. Bu kurumların almış olduğu kararları uygulamasını istiyorsunuz, kararların hayata geçmesini istiyorsunuz.   

ARTIK GÜN DEĞİL SAATLER BİLE ÖNEMLİ

Türkiye'de uluslararası hukukun uygulanmamasının sebepleri arasında devletler arası ilişkiler, çıkar ilişkileri, mülteci, Ortadoğu sorunu gibi bir çok konu olduğunu söyleyen Temelli, "Belli hesaplar hukukun önüne geçmiş oluyor ve karar verirken hem CPT'nin, hem de AİHM'in kararlarında ikili bir yaklaşımın söz konusu olduğu açığa çıkıyor. Kabul edilebilir değil" diye konuştu.

108 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven'i ziyaret ettiğini söyleyen Temelli, Güven'in durumunun kritik bir aşamada olduğunun altını çizdi. Hiçbir direnişçinin yaşamını yitirmesini istemediğini vurgulayan Temelli, "Çok ciddi sağlık sorunları var. Şu anda kalıcı bir çok soruna neden olacak bir aşamada. Ben buradan bir kez daha, açlık grevlerinin sonlanabilmesi için adalet bakanlığına tecridi kaldırın çağrısı yapıyorum.

Bu uyguladığınız hukuksuzluk insanların yaşamını yitirmesine neden olacaktır. Buna göz yumamazsınız, kulaklarınızı tıkayamazsınız. Leyla Güven’in sesi bütün dünyaya yayılmıştır. Leyla Güven ile birlikte yüzlerce insan açlık grevinde. Ve çağrıları hukuk adalet, demokrasi adınadır. Bunu yok saymak aslında insan hakları ihlalidir, bir suçtur. Her geçen saat geç kalıyoruz. Artık gün değil, saatler bile önemlidir. Bir an önce adım atılmalıdır" dedi.

ÇOK KÖTÜ KOŞULLARDA SEÇİME GİDİLİYOR

31 Mart'ta yapılacak yerel seçim çalışmalarına ilişkin de bilgi veren Temelli şöyle devam etti: "Bundan önceki seçimlerden çok daha kötü koşullarda seçime gidiliyor. Çünkü artık iktidar kendi meşruiyet zemini yitirdikçe, seçimleri yegane meşruiyet zemini gördükçe, seçimlerde her yol mübah anlaş ile akla hayale gelmeyecek senaryoları topluma dayatıyor. Nedir bunlar, işte kolluk, güvenlik güçleri, görevleri itibari ile sandık güvenliğini sağlamakla yükümlü iken sandıkların etrafında bir terör halkası oluşturuyor, insanlar ulaşmasın diye ya da sandıkları kaçırıyorlar, ya da sahte seçmen yazıyorlar.

Gerçek seçmenlerin kaydını siliyorlar. YSK anayasal bir kurum, anayasaya bağlı kalması gerekirken, anayasa ihlali yapabiliyorlar. Bütün bu karmaşa içinde seçimlere hazırlanırken, bir de iktidar sabah akşam HDP’yi düşmanlaştırarak, HDP’ye saldırarak, bu nefret söylemleriyle insanları ayrıştırarak, bölerek bir seçim atmosferi yaratmak istiyor. Her zaman altını çizerek, söyleyelim, bir ülkeyi, toplumu ayrıştırdığınızda bölersiniz, bu toplumu bölmeyin, bu ülkenin geleceğine, Türkiye halkları, başta Kürt halkı sahip çıkmıştır. Kürt halkını düşmanlaştırarak, ötekileştirerek, bu ülkeyi bölmeyin."

TÜRKİYE'DE DEVASA BİR SORUN LİSTESİ VAR

HDP'nin Türkiye partisi olmamakla suçlandığını sözlerine ekleyen Temelli, "Ama HDP, bir Türkiye partisi olmanın gereklerini yerine getirerek, barış demokrasi mücadelesinin gereklerini yerine getirerek, Türkiye’nin bütün sorunlarını çözmeye talep oluyor. Kürt meselesini çözerek, tecride karşı çıkarak, savaş karşıtı bir siyaseti benimseyerek seçimlere gidiyor. Türkiye’nin öncelikleri toplumsal barıştır, adalettir demokrasidir. İktisadi adalettir. Gelir dağılımında adalettir, bunlar Türkiye’nin en yakıcı sorunları. İşsizlik, kadın cinayetleri, grev yasakları alt alta konulduğunda devasa bir sorunlar listesi var.

HDP bunların hepsine sahip çıkıyor, çünkü bu sorunları çözmek istiyorsanız her yerde aynı anlayışa sahip çıkmak zorundasınız. İktidar ne yapıyor, HDP’yi suçlayarak, toplumu ayrıştırıyor, işte Kürt Türk ayrımı, Alevi Sünni ayrımı, yabancı, yerli ayrımı, Suriyeli, Türkiyeli ayrımı. Hep bir ayrımcılık. Nereye gitseniz, bu ayrımcılığı topluma dayatıp kamplaştırıp, kutuplaştırıp bir düşman hukuku üzerinden iktidarını var etmeye çalışıyor. Tam da bunun karşısında bir arada birlikte seçimlere hazırlanıyoruz" şeklinde konuştu.

GÜÇLÜ ADIMLAR ATMAK ZORUNDAYIZ

31 Mart’ta AKP/MHP ittifakının kaybedeceğini ve Kürdistan belediyelerini işgal eden Kayyum utancından ülkeyi kurtaracaklarının altını çizen Temelli, "Sadece kayyumların olduğu yerlerde değil, çok daha fazlasında iktidara geleceğiz, yerel demokrasiyi inşa edeceğiz. Onun ötesinde bizim tek başımızda iktidara gelemediğimiz yerde AKP/MHP blokuna kaybettirecek bir demokrasi zemini var ettik. Topluma bir seçenek sunduk. Bu seçenekte buluşan demokrasi güçleri bu ceberrut iktidardan kurtulacaktır.

Yerellerde kurtulmak, aslında en büyük, en güçlü adımdır. Bu adımın arkası gelecektir. Bu da demokrasi konusunda daha kararlı, toplumun daha ciddi sorumluluk aldığı, emekçileri, kadınları, ekolojistleri bu toplumda yaşayan tüm halkları ile bir araya gelip, çözümleri birlikte üretebilme olanağına kavuşacağız. Ama öncelikle bu güçlü adımı atmak zorundayız. Sonrasında eşit yurttaşlık temelinde bir anayasa anlayışı ile, hukuk devleti anlayışı ile insan haklarını gözeten, evrensel hukuk değerlerine yer veren, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünden taviz vermeyen bir demokratik cumhuriyeti hep birlikte inşa edeceğiz" dedi.

BU KARANLIK ANLAYIŞTAN BİRLİKTE KURTULALIM

HDP'ye dönük saldırılara dikkat çeken Temelli konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "İşte bir siyasetçi ne yapmalı, ne yapmamalı sorusunun yanıtını Erdoğan’ın, Soylu’nun ya da diğer bakanların konuşmalarında görürsünüz. Bir siyasetçi toplumsal barışı var etmeli, siyasetçiler toplumsal barışın mimarları olmalı. Toplumu bütünlüklü olarak kucaklamalı, toplumda ayrımcılığın kökünü kazımalıdır. Ağzına nefret söylemini almamalıdır. O zaman Türkiye’ye barış gelir, demokrasi gelir. Oysa bugün başta Erdoğan olmak üzere, İçişleri, Dışışleri, Savunma Bakanı kim ağzını açarsa HDP’ye saldırıyor. Neden, çünkü siyaset üretemiyorlar.

Siyaset üretememek şudur, aslında topluma verebileceğiniz bir şey kalmamıştır demektir. Yani topluma barış veremiyor, huzur veremiyor, demokrasi, adalet konusunda bir şey veremiyor, aş, ekmek veremiyor. Yoksulluk had safhada. Siyasetsizlik dediğimiz şey ayrımcılık, savaş yolsuzluktur. Bütün savaş, yolsuzluk politikalarının üstünü örtmenin aracı olarak da HDP’yi düşmanlaştırmak kalmış ellerinde, sabah akşam saldırıyorlar.

Neden? Çünkü HDP seçenek sunuyor, Türkiye’yi bu karanlık tablodan kurtaracak, barış demokrasi yolunu açacak çözümü HDP var ediyor. HDP siyaset yapıyor, herkesi de siyaset yapmaya çağırıyor. Hakkını aramaya çağırıyor, evet gelin birlikte hakkımızı arayalım, bu ceberrut, karanlık anlayıştan birlikte kurtulalım diyor. Bize saldırmalarının nedeni budur, düştükleri acizin aslında ifadesidir bize yönelik kullanmış oldukları dil."