Yüzyılı Efrîn belirleyecek

Faşist-soykırımcı TC sistemini Efrîn’den başlayarak yenilgiye uğratan Kürdistan Özgürlük Devrimi, kendi öncülüğünde Demokratik Ortadoğu Devrimini geliştirecektir. Bu biçimde de Efrîn savaşının sonuçları 21. yüzyılı şekillendiren bir düzey arz edecektir.

Efrîn savaşı ellinci günü aştı ve iki aya doğru ilerliyor. Sömürgeci-soykırımcı TC faşizmi tam elli gündür tankıyla, topuyla, uçağıyla Efrîn halkını, dağını ve taşını bombalıyor. YPG-YPJ ve QSD güçleri öncülüğündeki Efrîn halkı da, tüm Kürt halkından ve insanlıktan aldığı destekle söz konusu bu vahşi işgal saldırısına karşı tarihin tanıdığı en büyük kitle kahramanlığı çizgisinde direniyor. İçinde yaşadığımız yirmi birinci yüzyılın nasıl şekilleneceğini söz konusu Efrîn savaşının sonuçlarının belirleyeceği anlaşılıyor. 

Peki bu neden böyle? Söz konusu sorunun birçok cevabı olsa da, burada biz temel iki neden üzerinde duracağız. Bunlardan birincisi, elli gündür faşist TC devleti tankı, topu ve uçağıyla Efrîn halkını (ki burada Kürtler çok büyük çoğunluk olmakla birlikte, belli bir Arap ve Türkmen topluluk da yaşamaktadır) bombalar ve Efrîn’in Kürt nüfusunu sürgün etmek amacıyla sivil insanları katlederken, BM çatısı altında toplanmış olan devletler sisteminin bu vahşeti seyrediyor olmasıdır. Herhalde söz konusu sistemin çökmüş olduğunu tespit etmek ve söylemek için alim olmaya gerek yoktur.

Aslında bu çöküş, 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ve çöküşü ile başlamıştı. Hiç kuşkusuz söz konusu bu başlangıç da anlamlı ve anlaşılırdı. Çünkü özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve dayanışma ilkelerini esas alan Ekim Devrimi’nin üzerinde şekillenen bir yapının, mevcut BM sisteminin bir parçası haline gelmesini ve devlet çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmasını söz konusu ilkeler kabul edemezdi. Özellikle Türkiyeli devrimciler olan Mustafa Suphi ve arkadaşlarını Karadeniz’de boğan ve Kürt halkının özgürlük direnişine karşı soykırım uygulayan bir sistemi, Kemalist Hareket ve TC sistemini “İlerici ve müttefik” olarak gören bir siyaset, PKK öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Devrimi karşısında ayakta kalamazdı. Nitekim Kürdistan’da soykırıma karşı ulusal diriliş devrimi yaşanırken, aynı zamanda Sovyetler Birliği Devleti de çözülüşü ve çöküşü yaşadı.

İşte o gün bugündür iktidarcı-devletçi düzen ve onun son halkası olan hegemonik kapitalist modernite sistemi kendine gelemedi. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle başlayan ve yirmi yedi yıldır süren Üçüncü Dünya Savaşı, bugün sömürgeci-soykırımcı TC faşizminin Efrîn’i işgal saldırısı ile çok önemli bir noktaya geldi. BM üyesi TC devletinin Efrîn’i işgal saldırısı ile ona karşı Efrîn halkının geliştirdiği Çağın Direnişi her bakımdan aydınlatıcı oldu.

Bu cephe açısından Efrîn savaşının önemi iki noktada ifade edilebilir. İlki, Efrîn halkının evinde ve sokağında katledilmesi karşısında BM sisteminin yaşadığı durumun utanç verici ve soykırıma suç ortaklığı yapıcı karakterde olmasıdır. Bu durumun devletler hukuku veya TC devletinin kendini savunma hakkı gibi utanç verici sözlerle izah edilmesi mümkün değildir. BM sisteminin demokrasi, insan hakları ve halkların hakları kavramlarıyla neyi ifade ettiği çok net bir biçimde ortaya çıkmıştır. Mevcut haliyle yer küre üzerinde bu tür sözlerle insanlığı kandırmaya çalışan ve çıkarı için katliam ve soykırıma onay veren birleşik bir çıkar çetesi vardır. Dolayısıyla böyle bir zihniyet ve siyaseti günümüz insanlığı artık kabul etmeyeceğine göre, o halde köhnemiş BM sistemi artık çökmüştür. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ile başlayan süreç, artık BM sisteminin çöküşü düzeyine gelmiştir.

Diğeri ise, BM sisteminin çöküşü sadece demokrasi ve insan haklarına yaklaşımı açısından değil, mevcut siyasi sistemin dağılması açısından da gündemdedir. TC’nin Efrîn işgaline Rusya, İran ve Suriye devletleri beraber karar verirken, ABD ve AB devletlerinin de onay verdiği bilinmektedir. Peki ne karşılığında? Oyun kurucu olarak tanımlanan Rusya, güya bu biçimde QSD’yi zayıflatacak, Efrîn ve Tebqa’yı QSD’den alacak, Rojava Kürtlerinin Esad Yönetimine teslim olmasını sağlayacaktır! İran ise bir yandan QSD ve Kürtleri zayıflatırken, diğer yandan da ABD’ye karşı savaşmaya zorlayacaktır! Yaşadığı sert savaşta birlikte zorlanan QSD ile TC’nin her biri, zorlandıkça daha çok ABD ve AB’den yardım isteyecektir! Hesaplar işte bu kadar çıkarcıdır. Esad Yönetiminin ise neyi hedeflediği bile belli değildir. Çünkü onun ciddi hiçbir inisiyatifi yoktur.

Peki faşist TC devleti Efrîn’i işgal ederse ne olacaktır? Kuşkusuz bu hesapların birçoğu boşa çıkmış olacaktır. Efrîn işgali Kürt varlığını ve özgürlüğünü nasıl etkiler; şimdiden bunun için net görüş belirtmek mümkün değildir. Fakat böyle bir sonucun Suriye’yi üçe böleceği kesindir. Zaten 2014 yılında DAİŞ piyasaya sürülürken de “Irak ve Suriye’nin üçe bölüneceği” söyleniyordu. Şimdi Efrîn’i işgal eden TC’nin, burasını Cerablus, Bab ve İdlib ile birleştirerek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi, bu sefer de “Kuzey Suriye Türkmen Cumhuriyetini” kuracağı kesindir. Fırat’ın doğusu ve batısı da zaten bölünmüş olduğuna göre, o halde Suriye en azından üç parça olacaktır. 

Kuşkusuz mesele sadece Suriye’nin bölünmesi ve üç parça olması değildir. Esas mesele, Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı Ortadoğu siyasi haritasının, yani sınırların değişmesidir. Bir kere sınırların değişimi Suriye’den başladı mı, artık nerede durdurulacağı hiç belli olmaz. Örneğin hiç kimse Kürtleri mevcut bölünmüşlük konumunda ve sınırlar içerisinde tutamaz. Bu da söz konusu BM sisteminin tümden çöküşü olur. Yani 21. yüzyıl kendi yeni siyasi sistemini yaratır.

İkincisi ise, mevcut devletler sistemi suç ortaklığı temelinde seyrediyor olsa da, sömürgeci-soykırımcı TC faşizminin vahşi saldırılarına karşı Efrîn halkının tüm ezilen insanlığın desteğini alarak kahramanca direniyor olmasıdır. Buna bakarak da bin yıllık Kürt-Türk ilişkilerinin artık yeniden şekilleneceğini ve Efrîn’de böyle bir savaşa giren faşist-soykırımcı TC sistemi ile Kürtleri bir arada tutmanın artık mümkün olmayacağını söylemek için herhalde kehanete gerek yoktur. 

Bu noktada, söz konusu Efrîn savaşının, Osmanlı Merkezi Yönetiminin 1806 yılında Rawanduz saldırısı ile başlattığı Kürdistan’ı yeniden işgal etme, sömürgeleştirme ve soykırıma uğratma amaçlı saldırısının bir parçası ve son halkası olduğu kesindir. Geçen iki yüzyılı aşan süre içerisinde geçici kısa sürelerde Kürtler etkili olsalar da, esas olarak ve sonuç itibariyle Türk egemenlik tarafı, yani Osmanlı ve TC yönetimleri hep başarılı olmuşlardır. İlk defa Türk egemenlik tarafının yenilmesinin ve Kürt tarafının başarı kazanmasının koşulları bu biçimde oluşmuştur.

Bir kere, sömürgeci-soykırımcı TC güçleri tüm vahşi saldırılarına rağmen, elli gündür Kürt özgürlük güçlerinin ve Efrîn halkının direncini kıramamış, Efrîn sahasında yüzde kırklık ilerleme düzeyine bile ulaşamamıştır. BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes kararı ardından saldırılarını kat kat artırmış bulunan TC faşizmi, buna rağmen hızlı bir ilerleme sağlayamamaktadır. Mevcut durum gösteriyor ki, TC devleti işgal amacını başaramayacak, AKP-MHP faşist iktidarı Efrîn savaşı içerisinde yıkılacaktır. Bundan sonra Efrîn direniş güçlerinin daha çok etkili olmaları ve TC’yi Efrîn’de yenmeleri en güçlü olasılıktır. Kuzey tecrübesine dayanarak bundan sonra geliştirecekleri gerilla direnişi, Bakur ve Başûr’la da birleşerek TC’yi yenilgiye uğratacaktır.

TC-Kürt savaşının tüm Kürdistan’a yayılmasının bile bölgesel düzeyde çok önemli siyasal gelişmelere yol açacağı açıktır. Dahası faşist-soykırımcı TC sistemini Efrîn’den başlayarak yenilgiye uğratan Kürdistan Özgürlük Devrimi, kendi öncülüğünde Demokratik Ortadoğu Devrimini geliştirecek, bu da yeni bir Ortadoğu sisteminin yaratılması olacaktır. Bu biçimde de Efrîn savaşının sonuçları 21. yüzyılı şekillendiren bir düzey arz edecektir. O halde, kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayalı tam bir özgürlük ve demokrasi için, bundan yana olan herkesin Efrîn direnişine çok daha fazla destek vermesi ve mevcut direniş seferberliğini daha da etkili kılması gerekir.         

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA