Zaferin eşiğinde Kürtlere kurulan tuzak: Hizbulkontra-Hüda Par -4-

Hüda Par, Osmanlı’nın Hamidiye Alayları projesinin en tehlikeli tarzda güncellenmiş halidir. Tüm Kürtlerin, Kürt halkını inanç üzerinden karşıtlaştırarak çatıştırma ve sisteme yedekleme projesi olan bu komployu iyi görmeleri gerekmektedir.

Çok partili sisteme geçişe kadar kan-katliam siyaseti CHP üzerinden uygulamaya konulurken, Osmanlı’da başvurulan yöntemler en ince ve kurnaz yöntemlerle etkili kılınmaya çalışılmıştır. Çok partili sistemle birlikte toplumsal tepkiler, yeni oluşturulan partiler içinde manipüle edilerek rejim sağlama alınmaya çalışılmıştır. Kürtler, kendilerine ait olmayan sömürgeci devletin farklı partileri (CHP, DP, MP, HP, AP, GP, TİÇP, MNP, MHP, ANAP, AKP vd.) tarikatlar, mezhepler vb. üzerinden birbirlerine karşıt; parçalanmış aşiret, aile ve çevreler haline getirilerek yok etme siyasetiyle tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Ancak tarihsel ve güncel gelişmelere ve de toplumsal sosyolojik gerçeklere karşıt olan bu oyun tutmamıştır. Uygulanan yanlış “tedavi” yöntemi, iyileştirilmeyen yaraların derinleşerek kangren halini almaları misali büyümüş ve kendisini tedavi edecek bir mekanizmaya/harekete davetiye çıkarmıştır.

Bu çağrı Kurdistan Özgürlük Hareketi/PKK’de karşılık bulmuş, üzerine ölü toprağı serpilmiş olan Kürt halkının tarihsel direniş ve diriliş süreci başlatılmıştır. Gelişmenin önünü almaya dönük her türden kirli yönteme başvurulmuş, birçok farklı araç ve yöntemler devreye sokulmuştur. İşte bu araçlardan biri de; devşirerek silahlandırdıkları Hizbulkontra elemanları üzerinden sonuç alamadıklarından devreye soktukları Hüda Par hançeridir. Bu hançer devlet kınında AKP ve MHP kemerine takılarak Kürt halkının özgürlük davasına saplanmak üzere harekete geçirilmiştir. Yani Hüda Par, devletin, elleri yüzlerce Kürt yurtseverin kanına bulaşmış devşirme hainler üzerinden oluşturduğu bir Özel Harp oluşumudur. Devletin tamamen denetiminde olan bu oluşum, kendisini Kürt orijinine dayandıran ve o çerçevede faaliyet yürüten bir kimlikle hareket ettiğini iddia etmekte, çıkışını da bu temele dayandırmaya çalışmaktadır. Diğer yandan devletin içinde bizzat yer alarak yönettiği bir oluşum olarak İslam üzerinden Kürtleri kendi çemberinde tutma, ideolojik inançsal bazda Kürtleri özgürlük ve bağımsızlık istemlerinden uzaklaştırma, vazgeçirtme ve bu çizgiye karşı bir direnç merkezi olarak kullanmak üzerinden kodlanmış, şifreleri artık net olarak açığa çıkmış bir garabettir. Kurdistan’da sömürgecilik tarafından örgütlendirilmiş, içine sızılarak ele geçirilmiş tarikat, vakıf, dernek vb. oluşumların rolleri mümkün olduğunca gizli tutulurken Hüda Par için buna gerek bile duyulmamıştır.

2012 yılı, Kürt Özgürlük Hareketinin devrimci hamle yıllarından biridir. Gerilla eylemleri devleti müzakereye zorladığı bir karakter taşımaktadır. Her ne kadar sonradan açığa çıkan “Çökertme planının” bir parçası olarak gelişmiş olsa da, bir yıl sonra ateşkes ve iki yılı bulan bir eylemsizlik sürecinin yaşandığı bir dönem olmuştur. Hüda Par, devletin gerilla karşısında zorlandığı 2012 yılında boyası değiştirilerek yeni bir modelmiş gibi piyasaya sürülmüş, imajı değiştirilmeye çalışılan bir oluşumdur. Bilmeliyiz ki, sömürgeci devletlerin Kurdistan’da desteklediği her oluşum, düşman oluşumdur. Mesela tarikatlar, tarihten günümüze kadar Kürt inkar ve asimilasyon siyasetinde rol verilerek görevlendirilmiş yapılar olmuşlardır. Bunlar, ince ayarlarla Kürt kimliği ve haklarına hiç temas etmeden-ettirilmeden beyaz katliam-sömürgecilik siyasetinin gizli araçları olurken, Hüda Par denilen ajan örgütlenme ise, bu alanın eksik bıraktığı, sonuç alamayıp etkili olamadığı boşluğu doldurmak adına, artık Kürtlerin varlığının da inkar edilemeyecek bir gerçeklik olarak kendisini dayattığı bir dönemde silahlandırılmış kontra bir oluşum yerine silahlı yüzü maskelenerek, işbirlikçilik rolü üzerinden harekete geçirilen ajan bir güç olarak devreye sokulmuştur.

HÜDA PAR GİZLİ SİLAHLI BİR GÜÇTÜR

Yani; “Bakın, sadece PKK Kürt halkının haklarını savunmuyor. Hatta ondan daha radikal ve daha doğru bir çizgiyi savunan, hem de Allah yolunda kurulmuş bir Parti var. PKK’yi destekleyen partiler de kim oluyor Hüda Par’ın bulunduğu yerde” mesajı vererek, devşirilmiş, binlerce Kürt yurtseverin canice katledilmesinde yer alan bu hain oluşumu halk nezdinde şirin ve pir u pak göstermeye çalışmaktadır. Evet, Hüda Par, AKP ile aynı paralelde dini kullanan fakat Kürtler için daha da tehlikeli bir görevle yükümlendirilmiş, silahlarını sadece gizlemiş, yüzünde maske bulunan gizli silahlı bir güçtür; yani Hizbulkontranın ta kendisidir. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Hüda Par’a ilişkin değerlendirmeleri bu ajan oluşumun anlaşılması açısından önemsenmesi gereken bir olguyu ifade etmektedir. Soylu, “Devletin ve Türk siyasetinin son 10 yılda attığı en önemli adım Hüda Par adımıdır. Bu adım, stratejik devlet aklının geliştirdiği bir politikadır. Bunun önemi 10 yıl sonra anlaşılacaktır” demektedir. Süleyman Soylu tartışmasız bir şekilde Hüda Par’ın bir devlet projesi olduğunu ortaya koyarken, tam da saptırılmaya çalışılan bu gerçekliği yerli yerinde bir belirleme ile deşifre etmiş oluyor. Türk generali Arif Doğan’ın söylediği şeyleri daha yalın bir şekilde dile getirmiş oluyor.

Her yurtsever Kürt’ün sadece bu tespitlerden hareketle bile Hüda Par denen bu ajan oluşuma karşı tutarlı bir tutum alması, doğalında olması gereken bir durumdur. Çünkü bunlar tek başına bile başka söze yer bırakmayacak kadar açık ve nettir. Her program ve ortamda demokratik siyaset alanına küfretmeden yapamayan ve MİT üzerinden demokratik siyaset alanına sızdırılan, durumu açığa çıkınca da uzaklaştırılan MİT’çi Mehmet Metiner’in “Hüda Par benim partim, AKP de, MHP ve BBP de bizim partimiz” demesi çok gerçekçi ve yerinde bir tespittir. O partilerin her biri, rejim misyonerliğinin her alana ilişkin geliştirdiği projenin siyasal devşirme sahalarıdır. Metiner’in Hizbullah için söyledikleri de gerçeği ifade ediyor. “PKK sabah akşam devletle çatışıyor. Hizbullah hiçbir zaman devlete karşı çatışmadı ki. PKK ile çatıştı.” Hüda Par’ın mitinglerinde kitlenin yüzde 90’ının Türk bayrağı taşımaları da çok doğaldır. Mehmet Metiner konuştuğunda MİT konuşuyor diyebiliriz. Eğer MİT böyle konuşuyorsa halkımızın bu yapıya karşı çok duyarlı olması gerekir. İçten ve temiz duygularla inancını yaşamaya çalışan gençlerimizin bu yapıdan uzak durması tam da inancımızın sadeliğinin korunması açısından evladır.

Hüda Par, sadece Kürt ismi dillendirilerek, aslında İslam Türk Sentezi olan bu “stratejik akıl” üzerinden PKK öncülüğünde gelişen ulusal demokratik devrimin önüne geçmek, yani inkarcı, asimilasyoncu, soykırımcı zihniyet çizgisinde hazırlanarak devreye sokulmuş hain işbirlikçi bir rol üstlenmiş oluyor.

Dikkat edilirse, 70’li yıllardan itibaren Kurdistan’da İslam orjinli çalışma yürüten onlarca oluşum, tarikat vb. söz konusudur. Devlet her ne kadar bunlarla ilişki içinde olup kimilerine bazı roller yüklemişse de bunları kendi halkına karşı silah kullanan bir noktaya getirememiş ya da buna ihtiyaç duymamış ve farklı bir misyonla ele almıştır. Hatta bazı oluşumlara ciddi engeller çıkararak onları baskılayarak sınırlayan bir noktadan hareket etmiştir. Önemle üzerinde durularak değerlendirilmesi gereken diğer bir nokta da İslam adına faaliyet yürüten hiç bir grubun PKK tarafından “baskılanıyor- engelleniyoruz” diyerek silaha sarılmamış olmalarıdır. Çünkü Kurdistan Özgürlük Hareketi hiç bir zaman inanç çevreleriyle çatışma moduna girmemiş, tam tersine inanç çevrelerini de Kurdistan devrim mücadelesinin bir alanı olarak görerek öyle yaklaşmıştır.

Günümüzde Kürt Özgürlük mücadelesine kendi inançları doğrultusunda destek sunan onlarca inanç kurumu vardır. Bu durum, sadece İslami kesimler için de değil, tüm farklı inanç çevreleri açısından da geçerlidir. Yani Hizbulkontra çevreleri ve devletin kimi yetkilileri tarafından iddia edildiği gibi hiçbir inanç grubu baskı altına alınmamaktadır. Aksine devlet ve onun Hizbullah gibi çete grupları ve istihbarat örgütleri, siyasal dincilik kapsamı dışındaki tüm çevreleri silip süpürmek istemektedir. Özellikle dikkat çekilmesi gereken bir diğer konu da, Hizbul-Hüda Par’ın ittifak ilişkileridir. Devlet eliyle kurulduğu gerçeği dikkate alındığında yurtsever Kürt oluşumlarıyla ilişki geliştirilmesi güç bir durumdur. Neden mi? Çünkü bu çete tarafından devşirilmiş kesimler dışında tüm Kurdi-Kurdistani oluşum ve çevreler bu yapının devlet menşeli olduğunu bildiklerinden hareketle onlarla kurumsal ilişki geliştirmezler. İkincisi de, bu ajan oluşum da bu durumun farkında olduğundan bunlarla kurumsal düzeyde ilişki geliştirme cesareti gösteremez ya da böyle bir arayış içinde olamaz. Çünkü böylesi bir arayış durumunda kendilerinden, katil kimliğinden vazgeçilmesi istenecektir. Dolayısıyla bu ajan ve hain yapının bunu kabul etmesi de mümkün değildir.

ERDOĞAN: HÜDA PAR YERLİ VE MİLLİDİR

Kendisine milliyetçilik, Kurdi-Kurdistanilik sıfatı yakıştırmaya çalışan bu oluşum, Kurdistani olan hiç bir güçle ittifak arayışına girmiyor, ancak çok çarpıcıdır ki Kürt düşmanı MHP, BBP, AKP ve dar anlamda birçok Kürt’e düşman çevrenin de içinde yer aldığı ittifakla ortaklaşıyor. AKP üzerinden üç milletvekili ile Türk parlamentosuna taşınıyor. Kürt kurum ve yapılarıyla ilişki geliştirmeyip Kürt düşmanlarıyla ittifak geliştirmek neye delalet olabilir? Kürtlerle birlikte değilsen ve Kürt düşmanlarıyla birlikte mesai yapıyorsan sen de Kürt düşmanısın. Bunun başka bir adı olabilir mi? Eğer mesele Müslümanlıksa, Kürtler Müslüman değil mi? MHP, BBP (Büyük Birlik Partisi) ve AKP daha mı Müslüman oluyor? TC’nin Kürt halkına karşı geliştirdiği zulme, yaptığı katliamlara karşı çıkmayan tam tersine onunla birlikte binlerce yurtsever Kürt’ü katleden bir ihanetin Kürt milliyetçiliği ile alakası olabilir mi? Dünyanın neresinde Müslümanlara karşı bir baskının geliştiği duyulursa bu cenah hemen harekete geçebiliyor. Ama Müslüman bir halk olan Kürtlere yapılanlar için bir tek kelime etmiyor. Filistin halkını selamlıyor, İsrail’i lanetliyor ama “kendi halkına” karşı işlenen suçlarda düşmanla ortak oluyor. Bunlar da bu yapının Müslümanlıkla ve Kürtlükle alakasının sadece verilmiş rol içinde geçerli olduğunu gösteriyor.

Kürt düşmanı DAİŞ’i, El Nusra’yı destekliyor ama mazlum Kürt’ün özgürlük davasına baş koyanlara kurşun sıkıyor. Kobanê olayları da bu konseptin bir parçasıdır. 51 kişi katledildi deniliyor. Katledilenlerin en az 45’i yurtseverdir. Aslında tüm bunlar Hizbul/Hüda Par’ın nerelerde at koşturduğunu ortaya koyuyor. Kobanê olayları, Hizbul/Hüda Par ve Türk Gladyosu’nun ortak provokasyonudur. Kürtlerin tam da birlik duyguları içinde bir araya gelerek harekete geçtiği böylesi tarihi günlerde Kürtleri çatıştırma amaçlı alçakça bir planın devreye sokulmasıdır. Bu rol de Hüda Par denilen bu ajan oluşum tarafından direk ya da dolaylı olarak üslenilmiştir. Hüda Par, DAİŞ ve Türk Gladyosu ortak çalışmıştır. O nedenle de bugün Kobanê Kumpas Davası olarak bilinen ve HDP yöneticilerinin yargılandıkları dava, yargılayanların yargılandığı bir dava haline gelmiştir. Çünkü örgütlü ve planlı bir provokasyon vardır. Bu yargılama ile bunca insanın yaşamını yitirmesine sebep olan sorumlu kişi ve kurumlar sümenaltı edilmeye çalışılmaktadır.

Onlarca araştırma önergesi ve mahkemelere yapılan başvurulara rağmen yaşamını yitiren 51 kişinin akıbetinin yani katledilmelerinin sorumluları-tetikçilerinin bulunmasına dair hiçbir adım devlet tarafından atılmamaktadır. Hüda Par kurulduğu tarihten itibaren AKP, MHP ve BBP ile birliktedir. Her üçü de aynı akıl tarafından oluşturularak harekete geçirilmişlerdir. Tarihin hiçbir döneminde ezen ulusun milliyetçisi -ki faşisttir-ile kendilerine milliyetçiyim diyen ezilen sömürge ulusun milliyetçisi bir araya gelmemiştir. Çünkü şeklen de olsa iki düşman kutuptur. Eğer bir araya geliyorlarsa ya ihanet vardır ya da toplumsal direnişin her ikisini alaşağı etme tehlikesi vardır. Zaten her iki taraf halkına karşı ihanet içindedir. Dikkat edelim; Kürtlerle bir araya gelmiyor ama onların düşmanlarıyla ortak hareket edebiliyor. Ve yeri geldiğinde de milliyetçilikten dem vurabiliyor. Dolayısıyla kimlerin ihanet içinde olduğu da böylece anlaşılmış oluyor.

Erdoğan Hüda Par için “yerli ve millidir” demişti. Türk medyası bu konuyu epeyce işledi ve bu belirleme yoğun tepkiler de aldı. Aslında Tayip Erdoğan bir gerçekliği ifade ediyordu. Hem yerlidir, hem de millidir. Devletin stratejik aklının projesi olan bir oluşum, AKP’den daha milli ve yerli olur. AKP’yi dışarıdan içeriyle ortaklaşa kurdular ama Hüda Par’ı direk içerden kurdular. Dolayısıyla daha çok yerli ve millidir. Önder Abdullah Öcalan, “MHP’nin Kurdistan’daki versiyonudur. Dört dörtlük Türkçüdürler. Her biri azgın bir Türkçüdür” demişti. Erdoğan Amed’e geldiğinde devşirme hainler, ellerinde kan kırmızı akan Munzur’u hatırlatırcasına Türk bayrakları eşliğinde sokaklarda “eğilme dik dur Hüda Par seninle” vb. sloganlar atarak Türk gladyosunun, Hüda Par üzerinden kendisini Kurdistan’ın kalbi Amed’de nasıl örgütlediğinin görülmesi açısından ibretlik bir tablodur.

HAMİDİYE ALAYLARININ EN TEHLİKELİ GÜNCELLENMİŞ HALİDİR

Kürtleri; “Biz Türküz” dedirterek Kürtlere karşı savaştırmanın zemini çoktan ortadan kalkmıştır. Kürt’ü, ancak “Kürt asıllı” olarak AKP, CHP ve diğer düzen partilerinde yer ve mevki vererek Kürtlere karşı savaştırabiliyorlar ama artık bu da yetmiyor. Esas ve de etkili olabilecek yol, Kürtler adına hareket ettiklerini söyleyen oluşumlar üzerinden savaştırabilmektir. Tarihimizde yaşanan kırım ve yenilgilerin özünde bu ihanet ve işbirlikçilik çok önemli bir yer tutar. Dolayısıyla bugüne kadar itirafçılık, koruculuk, ajanlık ve sistem partileri içerisinde koltuk vererek parti ve devletin en üst yönetim kademelerine kadar getirerek Kürde karşı kullanmak yetmemiş, yeterli olmamıştır. Bunlardan hareketle Hizbulkontra kurulup, her türden imkan sunularak en alçakça cinayet ve katliamlara rağmen sonuç alınamadığı noktada da Hüda Par’laştırılarak sonuç alınmaya çalışılmaktadır.

Aslında Hüda Par, Osmanlı’nın son döneminde Abdulhamid üzerinden devreye sokulan Hamidiye Alayları ve (camileri de alet ederek) Aşiret Mektepleri projesinin en tehlikeli tarzda güncellenmiş halidir. Tüm Kürtlerin, özellikle de gençlerin, Türk Gladyosunun kurduğu bu ajan yapının, Kürt halkını inanç üzerinden karşıtlaştırarak çatıştırma ve sisteme yedekleme projesi olan bu komployu iyi görmeleri gerekmektedir.

Kürt ve Kurdistan sorununun çözümü ve bu coğrafyanın en kadim halkı olan Kürtlerin özgürlük mücadelesi farklı partiler, farklı ideolojik-politik fikir ve mücadele yöntemleriyle ele alınabilir. İşin içinde ihanet ve işbirlikçilik olmadığı sürece, farklı politik yapılanmalar her zaman bir araya gelmenin koşullarını mayalarında taşırlar. Karşılıklı hatalar, yanlışlar hatta suçlar yaşanabilir. Ancak ne pahasına olura olsun yaşanan eksiklikler, amaçta, duygu ve düşüncede samimiyeti olanları çatıştırmaz. Tam tersine olağanüstü zamanlarda bir araya gelmenin-buluşmanın da gerekçesi yapabilir. Kuzey Kurdistan’da oluşan Kurdi ittifak bunun somut ifadelerinden biriyken, Kurdi ittifakın karşısında yer alan ve Kürt’e düşman faşist ittifakın içinde yer almak da ihanetin belgelenmiş hali oluyor. Eğer işin içinde düşmanla doğrudan birlikte olmak, düşmanla çeşitli biçimlerde işbirlikçi ilişkiler içinde olmak, sorunun stratejik boyutu görmezden gelinerek düşmanın hazırladığı planların taşeronu olmak gibi durumlar söz konusu ise, bu düşmandan da daha tehlikeli bir düşman konumuna düşmeyi ifade eder. Yani hain düşmandan daha tehlikelidir, daha kirlidir, daha düşmandır.

Düşmanla zaman içerisinde bir arada yaşamanın koşulları doğabilir, ancak ihanetle bir arada olmak mümkün değildir. İhanet tarihin yazdığı ve yazacağı en iğrenç ve lanetli olgudur. Tarihimiz ihanet ve direnişin örnekleriyle doludur. İhanet, asırların zulmü altında yaşamış olmanın parça parça ölüme giden yolda düşmanın devşirme yöntemiyle yarattığı ve üzerinden beslendiği, aslında kendisinin de sevmediği bir olgudur. Kurdistan’da kimi İhanet odakları Hizbul-Hüda Par gibi büyük günahlar işlemiş ve düşmanla ortak suçlara imza atmışlardır. Ama cinayet işleme yöntemlerinin iğrençliği Hizbul-Hüda Par’ın ne kadar Kürt düşmanı, insanlık düşmanı bir ihanet şebekesi olduğunun anlaşılması açısından önemlidir. İnsanları diri diri mezara gömmeleri, yakmaları, satırlarla arkadan saldırarak katletmeleri, asit kuyularına atmaları vb. toplum hafızasında öyle kolay kolay silinecek durumlar değildir. Evet bunlar, “Milli ve Yerli” oldukları için, yüzlerce Kürt yurtseveri katletmekten ötürü cezaevlerinde yatan hainlerinin hepsi serbest bırakılmış ve kendilerine her türden imkan sunularak adım adım AKP ve MHP üzerinden meclise kadar getirilmişlerdir.

KAZANMANIN TEK YOLU, DÜŞMANIN İMHA VE İNKAR SİYASETİNE AMAN VERMEMEK

Bu noktada katile katil demek, haine hain demekte tereddütsüz bir dil ve yaklaşım içinde olmak zorunludur. Bunu yaparken elbette toplum ve bireyde bilinç yaratacak bir sadelik ve aydınlatma çerçevesinde ele almak da bir o kadar önemlidir. Suçlu ile etkileneni ayrıştırabilmek toplumsal taban yaratmalarının önünün alınması açısından da gereklidir. Bunların perdelenerek gizlenmiş kimliğini tüm açıklığıyla ortaya koymamak muğlak ve silik hale getirmek en riskli ve tehlikeli olan yaklaşım olacaktır. Düşmanın, tarihleri ihanetle dolu olan KDP/Barzani ailesi ile Hüda Par’ı bir araya getirmesi, Türk siyasal rejiminin yaşadığı ciddi sorunlara işaret etmekle beraber, daha çok da Bakur’da yaşanan sıkıntılardan nemalanmakla da alakalıdır. Kendilerince oluştuğunu düşündükleri boşluğu KDP’nin desteği üzerinden bu şebeke ile doldurmak amaçlanmaktadır.

Başûrê Kurdistan, TC’nin sömürgesi haline gelmiştir. Barzani ailesi de TC’nin sömürge Valiliği görevini üslenmiştir. Rojava’da bu çizgi ENKS biçiminde işgal edilmiş Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê’de bir asimilasyon okulu olarak örgütlendirilmiştir. Hüda Par-Hizbulkontra gerçekliği KDP ve Barzaniler tarafından çok iyi bilindiği halde Türkiye’de gerçekleşen Mayıs 2023 genel seçimlerde tam da bu amaç çerçevesinde düşman, KDP-Mesut Barzani’yi devreye sokarak katil ve ihanetçi çizgiyle Hewlêr’de poz vererek halka ihanetin fotoğrafı belgelenmiştir. Bu fotoğraf KDP’nin düşmanla işbirliğinin tescilli tablosu olmuştur. Kürt halkı, özgürlük hareketi öncülüğünde kendisini kurtuluşa götürecek olan bu son kavgasında affetme büyüklüğünü de gösterebilir. Bu çevreler, sömürgeciliğe karşı gelişen devrimci halk savaşında pratik özeleştiri yaparak adım attıklarında Kürt halkı bunlara şans vererek hem kendisini bu lanetli virüsten büyük oranda kurtaracak hem de birliğini inşa edecektir.

Özet olarak; her devrimci, her demokrat, her dindar, her aydın, her sanatçı ve özcesi her yurtsever bilir ki-bilmeli ki; düşman birilerini (görüntüde de olsa) seviyorsa,  onlara bir biçimde olanak sunuyorsa, onlar halkla değil düşmanla birliktedirler. Yine bilmeliyiz ki; kim düşmanla savaşıyor, mücadele ediyor, dolayısıyla düşman kimin üzerine ne kadar gidiyorsa, bunun şiddeti ve içeriği hangi düzeyde ise onlar o kadar halkın yanında, halkıyla birlikte ve halkın kazanması için mücadele edenlerdir. Ve yine her yurtsever, her devrimci, her sosyalist, her vicdanlı Kürt-Kurdistanlı bilir/bilmeli ki, düşman imha siyasetinden vazgeçmediği müddetçe kazanmanın tek yolu; düşmanın imha ve inkar siyasetine aman vermemek, tarihin derslerinden yola çıkarak Hüda Par vb. işbirlikçi ihanet çizgisine karşı halkı bilinçlendirmek, teşhir ederek birliği güçlendirmekten geçmektedir.