Şimal Ülkem Güneş: Çözüm dinamiği kadınlardır

PAJK Koordinasyon Üyesi Şimal Ülkem Güneş, Türkiye’de kadınlar, gençler ve halkların değişim istediğini belirterek, “Çözüm dinamiği halklardır, kadınlardır. AKP yada Erdoğan değildir” dedi.

Sayın Öcalan her görüşmesinde kadınlara yönelik değerlendirmelerde bulunuyor. Nedeni nedir, nasıl ele alınmalıdır?

Haziran ayını diğer tüm takvimsel süreçlerden ayıran özel bir anlama sahiptir. Haziran ayı Kürt özgür kadın hareketi açısından yeni bir dönemin başladığı sembolleşen bir ayı ifade etmektedir. 30 Haziran 1996 yılında Zeynep Kınacı-Zilan Yoldaşın, 17 Haziran 1998 yılında şehadete ulaşan Sema Yüce Yoldaşın eylemleri özgürlük mücadelemizde tarihsel bir süreç başlatmıştır. Bu anlamda PAJK olarak başta Gulan yoldaş olmak üzere Haziran ayının büyük şehitlerini minnetle anıyor ve mücadelelerine her koşulda sahip çıkacağımızı ve mutlaka kazanacağımızı belirtmek istiyoruz. Bu temelde kadın özgürlük hareketimizin ve kadın kurtuluş ideolojimizin temel mihenk taşları olan Zilan yoldaşı ve Sema yoldaşı yeni bir şehadet yıl dönümünde anarken halen kadınlar olarak özgürlük mücadelesini vermeye devam ettiğimizin altını çizmek istiyorum.

Önderliğimizin belirttiğiniz gibi her görüşmesinde mutlaka kadınlara özel bir gündem açmış ve görüşlerini bu noktada istikrarlı bir şekilde dile getirmiştir. Aslında kadın özgürlük problemine stratejik yaklaştığının da bir göstergesi olan bu yaklaşımın Önderlik gerçeğinden bağımsız ele alınmaması lazım. Önderliğimizi bizler özgürlük önderi olarak tanımlıyoruz. Nasıl ki her fikrin, her ideolojinin ve toplum biliminin bir önderi ve öncüsü varsa Reber Apo da özgürlük önderidir. Bunun en önemli nedenlerinden biri de kadın sorunsalına olan yaklaşımıdır. Önderliğimiz her zaman kadını özenle ele almış ve kadın sorununu her yönüyle araştırıp inceleyerek bu ağır sorunun tarihi-toplumsal açıdan çözümlemiştir. Bu açıdan adeta bir çocuğu doğurur gibi kadını Kürt gerçekliği açısından yeni doğurtmuştur, diyebiliriz. Mevcut durumda kadının ulaştığı düzey Kürdistan düzleminde Önderliğimizin büyük çabalarının ve emeklerinin bir sonucudur diyebiliriz. Bu açıdan kadınlar Önderliğin bu derinlikli, stratejik, ideolojik ve tarihsel yaklaşımını doğru okumalı, doğru yaklaşmalı ve doğru pratikleştirmelidirler.

Önderliğimiz ne Lenin gibi ne de Marx gibi kadın sorununu ertelememiş yada yüzeysel ele almamıştır. Kırk yıllık özgürlük mücadelesini ulusal mücadeleyi ve şimdi de devrimci halk savaşını kadın öncülüğüne oturtmuştur. Kadının mücadeledeki yerini özne olarak tanımlamış ve hep öncülük misyonu ile ele almıştır. Kadından da beklentisi bu yönlü olmuştur. Özellikle de kadının erkeğe güvenmemesi kendi öz gücüne dayanarak yaşaması ve savaşması gerektiği hakikatini kadın özgürlük militanlarına benimseterek, kadının kendi öz gücü ile başarmasını sağlaması bence en önemli gelişmelerden biri olmaktadır. Şuanda da Önderliğimizin yapmaya çalıştığı budur. Kadın mücadelesini kadın devrimi ile şahlandırmak ve tüm toplumsal sorunları da kadın bakış açısı ile çözme yaklaşımı için de olduğunu belirtebilirim. Bu açıdan tüm kadınların önderliğimizin fikirlerini dikkatle incelemesi ve bu temelde tartışmalarını genişletip gerekli sonuçları çıkarması önemli olacaktır.

BİR KADININ SORUNU, TÜM KADINLARIN SORUNUDUR

12 Haziran da avukatlarıyla görüşen Sayın Öcalan kadınlara yönelik “her kadın, öldürülen her kadın da kendisini görmeli, bir kadına yapılan her şeyi kendisine yapılmış gibi ele almalıdır’ değerlendirmesinde bulunmuştu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet Önderliğimiz kadın sorununu parçalı ele almadığını bir kadının sorunun tüm kadınların sorunu olduğunu belirtmektedir. Zaten kadın kurtuluş ideolojisini ve kadının özgürlük sorununu da bu çözüm perspektifine oturtmaktadır. Devlet, erkek egemen zihniyetin bir oluşumudur. Mevcut durumda toplum, tarih, din vs. Hepsi de erkeğin tekelindedir. Kadına yaşam alanı bırakılmamıştır. Binlerce yıllık anaerkil süreçten geriye sadece kırıntılar bırakılmıştır. Kadınlar mücadelesini ve toplumdaki yerlerini bu kırıntılar üzerinden geliştirmiştir. Bu açıdan kadın toplumda en zayıf hücre konumuna indirgenmiştir. Bunun karşısında bireysel mücadelelerin bir anlamı olabilir. Ancak kadın sorunu 15 bin yıllık bir sorun olduğu için örgütlü, toplumsal bir mücadelenin gerekliliği açıktır. Erkek egemen zihniyet genlere nüfuz etmiştir. Her erkek adeta kadın karşısında faşistleştirilmiştir. Bu nedenle Önderliğimiz Kadınların kendi cinsleri ile birlikte mücadele etmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi kadın hücrelerine kadar parçalanırken kendi parçalarına karşı da ayrıca yabancılaştırılmıştır. Kendi hemcinslerine de yabancılaştırılmıştır. Bu açıdan kadın; erkek güdümlü, erkek merkezli ve erkek zihniyetli bir oluşum ve meta durumuna düşürülmüştür. Kadının bu anlamda kendi kaynağına dönüşü de hedeflenmektedir. Kendi kendisi ile barışmış, kendi cinsini seven ve kendi kimliğini önemseyen ve önceleyen bir yaklaşımı benimsetmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla kendi kendine dönen bir kadının yönü erkeğe dönük olmayacaktır. Bir kadına yapılan saldırı tüm kadınlara yapılmıştır yaklaşımı kadını örgütlü, güçlü, planlı ve politik bir düzeye ulaştıracaktır. Bu aynı zamanda kadının örgütlülüğünü de gerekli kılacaktır. Kapitalist modern sistem günümüzde en fazla kadının bu yönüne saldırmakta ve ideolojik liberal yaklaşımlarla kadını tekleştirmekte ve sadece kendi kendini düşünen bencil birer varlığa dönüştürmektedir. Önderliğimizin kadın yaklaşımında da görüldüğü gibi tersinden kadını örgütlülüğe ve gücünü birleştirmeye, ilişki ve ittifaklar kurmaya ve politik, siyasi, stratejik bir yaklaşıma çekmektedir. Bu konuda kadının cins bilincine, cins sevgisine ayrıca bir vurgu yaptığını da söylemekte fayda vardır.

ÖCALAN’IN “KÜRT-TÜRK” DEĞERLENDİRMELERİ

Öcalan ayrıca “Türksüz Kürt, Kürtsüz Türkün olmayacağı”, “bitirilen Kürdün, bitirilen Türklük” olacağı belirlemesinde bulundu. Demokrat kesimler, sosyalistler, sol partiler ve gerçek anlamıyla demokratik bir Türkiye isteyenler açısından bu neyi ifade ediyor. Bununla birlikte Kürtlüğü yok etmek isteyen zihniyete karşı nasıl bir mücadele yürütmeli?

Önderliğimizin bu görüşleri yeni değil. Her zaman Mezopotamya topraklarında yaşayan halkların birliğine önem vermiş ve milliyetçiliğe karşı çıkmıştır. Hareketimizin ve özgürlük felsefemizin özünde bu görüş vardır. Önderliğimiz ‘Kürtler bitirildiği vakit Anadolu'da Türklük adına bir şey kalmaz. Kürdün var olması, gelişmesi, Türkün güçlenmesi demektir. Bu tarihin bir göstergesi bizim icadımız değil.’ Demektedir. Yoksa kaybedileceğini, ya ben ya sen siyasetinin faşizm olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Erdoğan- Bahçeli gibi faşist kişilikler, Türkiye halklarını siyasetleri ile zehirlemektedir. Ya sev ya terk et diyerek her gün herkesi Türkiye’de Türk olmaya zorlamaktadır. Bu bir zulümdür. Ya Türk olacaksın yada olmayacaksın, dayatması faşizm değil de nedir. Kürde olduğu gibi Laza, Çerkeze, Ruma, Ermeniye, Türkmene, herkese Türklük dayatılmaktadır. Bence kadınlara da Türklük dayatılmaktadır. Kadınlara ve Kürtlere karşı Türklükle mücadele ve Türklükle savaşma zemini açılmaktadır. Bu kanla, gözyaşıyla beslenmenin acizliğidir. Kadınlar doğaları gereği birliği, beraberliği, komünal ve demokratik yaşamı savunmaktadır. Bence hiç bir kadın bu noktada ayrılıkçı ve tek tipleştirici değildir. Ancak yeni icat edilen bu Türklük dayatmasına karşı çıkanlar şuanda Türkiye’de terörist ilan edilmektedir. Devlet gücünü de arkasına alan AKP-MHP faşizmine karşı direnemeyenler sessiz kalmaktadır. Sesini çıkaranlarda ya zindanlara atılmakta, yada dağlara çıkıp özgürlüğü için mücadele etmektedir. Erdoğan-Bahçeli yönetimi Türkiye de yabancı bir yönetimdir. Halkların yönetimi değil, halkların iktidarı değil, Türk halkının da iktidarı değildir. Bu zorba bir yönetimdir. Ve zorba yönetimler Mezopotamya topraklarında zulümden başka bir anlamda taşımazlar. Bir bilgenin de dediği gibi yabancı yönetimler zulümdür. Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan tüm halklar kardeştir. Halkları birbirinden ayırmak terörizmdir, suçtur. Türkiye ve Kürdistan topraklarında binlerce yıldır birlikte yaşayan halklardan herhangi birinin bitirilmeye çalışılması diğer tüm halklarında bitirilmeye çalışıldığını önemle belirtmek isterim. Önderliğimiz aslında güncel bir sorundan bahsetmiyor. Bu sorun Emperyal politikaların da bir sonucu olan kapitalist modern sistemin ulus devlet eliyle tasfiye etmeye çalıştığı demokratik komünal toplum değerlerine olan saldırıyı ifade etmektedir. Ulus-devletin böl-parçala-yönet siyasetinin halklar nezdinde vuku bulmasıdır. Bölüp parçalanan halklara tek tipleştirme dayatması kabul edilemez. Herkes kendi rengi, dili, kimliği ile özgürce yaşayabilmelidir. Farklılıkların bu anlamda zenginlik olduğunu özellikle de dünyanın en zengin kültür ve dil yapısına sahip olan verimli hilalde karşıt bir politikanın izlenmesi tüm toplumların yok edilmesi, bitirilmesi anlamını taşıdığını unutmamak gerekir. Bu milliyetçi ve faşist politikaların insanlığın beşiği ve uygarlığın doğuş merkezi olan Mezopotamya’ya da bir dayatmasıdır. Yabancı bir ideolojinin ve fikrin bu toprakların genleri ile uyuşmadığını mevcut görkemli halk direnişleri göstermektedir. Şimdiye kadar neyi değiştirdiler? Ne kadar başarılı oldular dönüp baksınlar diyorum! Örneğin Bağdat, diğer adıyla Dar-ül Selam (barış ve huzur diyarı) şehri anlamına geliyor. Bunun en önemli nedeni de birden çok halk, inanç, kimlik ve yaşam tarzının hakim olmasından kaynaklıdır. Egemen güçlerin dayatması da farklı olduğu için halklar uzunca bir süredir buna karşı direnmektedir.

Türkiye ve Kürdistan’da AKP-MHP faşist bloğu kadınlara yönelik büyük bir saldırı içerisindedir. Erkek aklıyla gelişen bu saldırılar yaşamın tüm alanlarında kendisini kurumlaştırmıştır. 23 Haziran’da İstanbul’da yenilenen seçimlerde Kürt kadınları ve Türk kadınları bu faşist ittifaka nasıl bir cevap vermeliler?

Türkiye’de çözüm dinamiği halklardır, kadınlardır. AKP yada Erdoğan değildir. Türkiye’de sistem yozlaşmıştır. Yozlaşmış bir sistemin kendi adayını değiştirmesi de bir değişiklik değildir. Kadınlar, gençler ve halklar değişim istiyor. Bu çok açıktır. Türkiye’de sistemin, rejimin değişmesi amaçlanmaktadır. İstanbul’daki seçimlerinde tekrar edilmesi çokça değerlendirildiği gibi faşist sistemin bu yenilgiyi hazmedememesinden kaynaklanmaktadır. Erdoğan sahayı Binali’ye terk ederek adayın Binali olduğunu, dolayısıyla olası bir hezimette sistemin yada rejimin kaybetmediğinin aslında Binali’nin kaybettiğini ispatlamaya çalışmaktadır. Fakat bu saatten sonra kadınlar AKP’ye oy vermez. Ancak herkes de biliyor ki AKP-MHP faşist ittifakı tasfiye olmuştur, başarısız olmuştur. AKP, MHP’lileşmiştir. AKP, Karanlık güçlerin ve özel savaş mekanizmasının resmi bir kurumuna dönüşmüştür. Bu nedenle halklar Türkiye’de Erdoğan’a ve rejimine meydan okumuştur. Ancak Erdoğan, CHP’ye İstanbul’u kazandıran Kürtlere karşı savaş açmıştır. Bugün güney Kürdistan topraklarının işgali bunun bir göstergesidir. Xaxurke’ye dönük geliştirilen işgal harekatı Erdoğan’ın Kürt soykırımını derinleştirme planının bir parçasıdır. Bu açıdan tüm Kürtlerin ve kadınların bildiği gibi bu işgal harekatı tüm Kürdistan topraklarınadır. Katledilen ve soykırıma uğratılmaya çalışılan Kürtlerdir, kadınlardır. Bu işgal harekatı bir tecavüzdür. Kürdistanlı kadınlar işgale karşı mücadele etmelidir. Kürdistanlı ve Türkiyeli kadınların el ele vermesi gerekir. İstanbul seçimlerinde AKP’ye kaybettirerek yeni devrimci bir mücadelenin başlamasına hep beraber başlayabiliriz. Bu konuda Önderliğimiz Mahatma Gandi’yi örnek vermektedir. Gandi’nin mücadele tarzı başarı sağlamıştır. Gandi’nin sivil itaatsizlik tarzındaki eylemlerinde yaşamı grevler yoluyla durdurma vardır. Oruç ve dua günü gerekçesi ile otobüsler, trenler, dükkanlar, fabrika, tekstil, okul vs gibi kurumları toplum gücüyle durdurma vardır. Halkın hiç kabul edilmeyen ve hep gözardı edilen gücünü ve egemenlerce yok sayılan iradesini esas alma vardır.

KADINLAR BİR GÜN ÇALIŞMAZSA SİSTEM TIKANIR

Şimdi biz Kürt ve Türkiyeli kadınlar olarak kadın köleliğine ve kadın katliamlarına karşı ortak bir mücadele yürütürsek bu egemen sistemin işlemesi mümkün olur mu? Kadınlar sadece bir gün durursa, çalışmazsa sistem tıkanır. İşlemez duruma gelir. Tüm kadınların dünyada greve girdiğini düşünelim. Bu olağanüstü bir güç ortaya çıkaracaktır. Neden kadınlar kendi özgürlükleri ve yaşam hakları için eyleme geçmesinler ki. Faşizme karşı Türkiye yada Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde kadınların ortak ve örgütlü mücadelesi gelişirse kesinlikle sonuç alınacaktır. Bu açıdan grevler, boykotlar, protestolar mücadele yönteminde birer eylem şekli olarak ele alınabilir. Devrimci kitle hareketlerine ihtiyaç vardır. Bu noktada ciddi bir kadın potansiyeli olmasına rağmen bunun örgütsüz bırakılması kitle hareketinin de açığa çıkmamasına neden oluyor. Dolayısıyla öncülük sorunu vardır. Kadınların öncülük noktasında kendilerini hazırlamaları devrimci kitle eylemselliklerine soyunmaları an meselesidir. Günümüzde ağırlaşan toplumsal sorunlarda göz önüne alınınca açıkçası tek bir öncü değil her bir kadının kendi bulunduğu mücadele zeminin de öncülük yapma gerekliliği doğmuştur. Her kadın öncülük rolünü oynamalıdır. Pasif, edilgen, liberal bir duruşun sahibi olan kadın hareketlerinin başarı sağlaması mümkün değildir. Hareketimiz bu noktada modeldir. Kürdistan özgür kadın hareketi öncüleştikçe gelişmiş, öncülüleştikçe güçlenmiş ve örgütlenmiştir. Bu anlamda tüm başarısının sırrı öncülük rolünde yatmaktadır, diyebiliriz. Ancak her bir kadının öncü olması kendi alanında yetkinleşmesi, sorunların üzerine cesaret ve bilgece gitmesi tüm toplumsal krizlerinde çözülmesine kaynaklık edecektir. Dolayısıyla biz kadınların bu karanlık dünyaya aydınlık getirmesi ve özgürlük meşalesi olması gerektiğini düşünüyorum. Bizler bu topraklara ateşin ve güneşin kızları olarak aydınlığı getirmekle mükellef olduğumuzu unutmamalıyız.