Ceyş El Siwar: Çeteleri İdlib’den Efrîn’e taşıyorlar

Ceyş El Siwar Genel Komutan Yardımcısı Ahmet Sultan, Türk devletinin İdlib’de kendisine bağlı bazı çeteleri Efrîn’e geçirdiğini ve bunu sürdürmeye çalıştığını söyledi.

Türk devleti Efrîn ve Şehba’da kalıcı olmak istediğini belirten Ceyş El Siwar Genel Komutan Yardımcısı Ahmet Sultan, İdlib’de 15 Ekim’de biten sürenin uzatılacağını kaydetti.

Ceyş El Siwar (Devrimciler Ordusu) Genel Komutan Yardımcısı Ahmet Sultan (Ebu Araç) İdlib, Efrîn ve Minbic konusundaki gelişmelerle ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

İdlib baştan beri cihatçıların merkezi miydi?

Hayır. 2011’de Suriye’de halk ayaklanmaları ilk olarak Dera’da, sonra İdlib’de başladı. 2011’de ayağa kalkan halk ve devrimciler samimiydi. Çocuğu, kadını, genci, yaşlısıyla tüm halk sokağa çıkmıştı. Devrim ilk başladığında Suriye’nin yüzde 70’i Özgür Suriye Ordusu’nun eline geçti. O zaman Özgür Suriye Ordusu devrimci bir güçtü. Ta ki Türkiye’nin desteğiyle İslamcı güçler sahneye çıkana kadar.

Ne yazık ki 2012’nin ortalarında Türkler, cihatçı çeteleri oluşturdu. Bunların ortaya çıkmasıyla birlikte devrim yolundan saptırıldı. Sonra El Kaide’ye ait guruplar İdlib’e girdi. 2013’te DAİŞ çetesi Suriye’de göründü, 2014’te ise İdlib’e girdi. İdlib’deki devrimci güçler DAİŞ’e karşı savaşarak ikinci bir devrime başladı. Yaklaşık 7 günde DAİŞ’i İdlib’den çıkardılar. Yani DAİŞ’e karşı durup onu gerilettik.

Nasıl oldu da İdlib’de devrimcilerin değil, cihatçı çetelerin çizgisi hakim oldu?

Bizler, yani İdlibli devrimciler ve halkımız bu işe temiz duygularla başladık. Fakat Türkiye’nin istemiyle toplumumuzdaki bu devrimci duruş İslamcı bir hatta dönüştürüldü. Türk devletinin devrimimizi saptırmasını kabul etmeyince Cephet El Nusra, yine diğer bazı gruplar devrimci güçlere savaş açtı. Daha önce bizimle birlikte hareket eden ÖSO gurupları da bazı kişilerin ihaneti sonucu buna dahildi. Bu savaş, Türkiye ve Katar’ın istek ve desteğiyle oldu. Bizi İdlib’den çıkmak zorunda bıraktılar. DAİŞ’le, Cephet El Nusra çeteleri bizim oradaki tanklarımıza, silahlarımıza, evlerimize, mallarımıza, kişisel eşyalarımıza yani her şeyimize el koydu. Biz sadece canımızı kurtarabildik.

Sonra zaten Türkiye tarafından Cephet El Nusra’nın öncülük ettiği Fetih Şam kuruldu. 2015 baharında İdlib’in tümünü rejimden aldılar. Bunlar halk üzerine büyük baskı uyguladı. Rusya’nın Suriye’ye girmesi sonrası rejim ve Rusya, İdlib üzerine ağır hava saldırıları yaptı. Halk çok zarar gördü. Ordan burdan güçler çeşitli anlaşmalarla İdlib’e toplandı. Hem bunların halk üzerindeki baskısı ve vahşeti, hem rejim ve Rusya’nın saldırıları İdlib halkına büyük acılar yaşattı. İdlibliler iki ateş arasında bırakıldı.

Türkiye ve Rusya arasında İdlib’deki sorunu çözmek için Soçi’de ittifak yapıldı. İttifakın temel maddesinin uygulanması için verilen süre 15 Ekim’de doldu. İdlib halkına faydası var mı ve uygulanabildi mi?

Soçi’de silahsızlandırılmış bölge yaratmak için anlaştılar. Rusya ve Türkler bazı noktalar yaptı. Rejimin batıya Guta ve Dera’ya rahat gidip gelebilmesi için. Soçi anlaşması halkın çıkarlarını değil, sadece rejimin çıkarlarını koruyor. Bu anlaşmaya göre 20 km alanda ağır silahlar toplanacak. Böyle olunca hafif silahlarla rejime en yakından silah gelse bile 20 km öteden gelecek ve rejimi etkilemeyecek.

Anlaştıkları gibi olmadı, uygulanamadı. Türkiye’ye tümden bağlı gruplar bu anlaşmayı kabul etti ama yine de uygulanmadı. Silahların bu bölgeden çekilmesi için belirlenen tarih 15 Ekim’de sona erdi. Fakat silahlar çekilmedi. Yine Heyet Tahrir Şam (HTŞ), Soçi ittifakını ve silah çekmeyi kabul etmediğini açıkladı. Birkaç radikal El Kaideci gurubun ortaklaşması sonucu bir operasyon odası kuruldu. Yani onlar da kabul etmedi.

Uygulanmadığına göre önümüzdeki günlerde İdlib’de ne tür gelişmeler olabilir?

Süreyi uzatacaklar gibi. Rejimin hemen buradaki El Kaide güçlerine operasyon yapma gücü görünmüyor. Yine dengeler de buna çok uygun değil. Perde arkasında gizli gizli birçok şey dönüyor. Fakat bizim bildiğimiz Soçi’ye destek veren devletler özellikle de Türkiye, Rusya ve İran, ÖSO’ya bağlı grupları ikna edip rejimle aralarını düzeltmeye çalışıyor.

Önümüzdeki süreçte Soçi’yi kabul etmeyen güçler birleşerek, diğerleriyle çatışabilir. Bence İdlib’de bir savaş olursa tüm radikal İslamcı çeteleri bir köşeye sıkıştırıp öyle savaşacaklar. 

Önce Heyet Tahrir Şam ve Ulusal Kurtuluş Cephesi arasında savaş olabilir. Çünkü Ulusal Kurtuluş Cephesi direk Türklere bağlı ve Soçi’yi ilk kabul eden oldu. Bu savaş olduğunda Türk devleti duruma bakacak ve bazı İslamcı çeteleri destekleyecek. Belki de savaş yerine oradaki karşı çıkan gurupları ikna etmeye çalışarak Efrîn ve Şehba gibi bölgelere çeker. Bu ihtimal de vardır.

Son dönemde İdlib’de üst üste Heyet Tahrir Şam komutanları öldürülüyor. Bu saldırıları üstlenen olmuyor. Sizce ne oluyor?

Evet, günde en az 3 komutan öldürülüyor. 10 komutanın öldürüldüğü de oluyor. Bunların çoğunu yansıtmıyorlar, gizliyorlar. Sadece Heyet Tahrir Şam’ın ya da Cephet El Nusra’nın değil, diğer radikal cihatçı gurupların komutanları da öldürülüyor. Bizim bildiğimiz; öldürülen HTŞ komutanları ve diğer gurupların komutanları hepsi Soçi’ye karşı gelmişlerdi. Bu yüzden öldürülüyorlar. Bunların öldürülmesinde başta Türkiye’nin eli var.

Ceyş El Siwar olarak Efrîn direnişinede katılıp işgalci Türk devletine karşı savaştınız. İdlib’de olası gelişmeleri değerlendirken bu güçlerin ikna edilerek Efrin’e de geçirilebileceklerini söylediniz. Daha önce İdlib’den Efrîn’e geçirilen çeteler oldu mu?

Biz İdlib’den Türk devletinin komplosuyla zorla çıkarıldığımızda bazı gruplar Türkiye’ye geçti. Biz geçmedik, çünkü Türkiye gerçeğini tanıdık. O süreçte Efrîn’e sığındık, yeniden toparlandık.

Şehba’nın DAİŞ elindeki bazı alanlarının özgürleştirilmesi operasyonuna temel güçlerden biri olarak katıldık. 74-75 köyü özgürleştirdik. Bu süreçte de karşımıza Türk devleti çıktı. DAİŞ’i korumak için bize saldırdı. O yüzden hedeflediğimiz tüm alanları özgürleştiremedik.

Efrîn ve Şehba’nın özgürleştirilen bölgelerinde demokratik bir yaşam sürüyordu. Halklar birlikte yaşıyordu. Yüz binlerce mülteci vardı. Türk devleti işgali kafasına koyduğu için Efrîn’e de saldırdı. Biz de Ceyş El Siwar olarak bizim gibi QSD bileşenleriyle birlikte Efrîn’de Türk devletinin vahşi işgal saldırılarına karşı omuz omuza direndik. Şehitler verdik. Türk devleti bu saldırı sürecinde her türlü insan hakkını ve uluslararası savaş kuralını ihlal etti. Şimdi de Efrîn içinde her türlü insanlık dışı uygulamayı yapıyor. Demografi değişimini ilk olarak Guta’da devreye soktular. Şimdi de Efrîn’de vahşice uyguluyorlar.

Bizim İdlib’le sürekli ilişkilerimiz var. Bizim elde ettiğimiz bilgilere göre Türk devleti İdlib’de kendisine bağlı bazı Heyet Tahrir Şam grupları, yine bir kısım Türkistan İslam Partisi elemanını Efrîn’e geçirdi. Bundan sonrası için de bu ve diğer grupları ikna ederek Efrîn, Şehba gibi alanlara geçirme istemleri var. Türk devleti Efrîn ve Şehba’da kalıcı olmak istiyor. Elinden gelse İdlib’de de kalacak. BM’yi, AB’yi, tüm insan halkları kuruluşlarını Efrîn’de yapılanları yerinde incelemeye davet ediyorum.

Şu anda Ceyş El Siwar olarak Minbic savunmasında da yer alıyorsunuz. Türk devletinin Minbic’e yönelik tehditlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ağırlıkta İdlib, Hama ve Humus’tan savaşçıları olan bir Suriye gücüyüz. İdlib, Şehba, Sed Tişrin ve Reqa’da DAİŞ’e karşı savaştık. Efrîn savunmasında yer aldık. Efrîn’in işgalinden sonra Devrimci Güçler olarak Minbic’e geçtik. Minbic savunmasında yer alıyoruz. 

Türk devleti, Kuzey Suriye toplumuna ve Minbic halkına karşı özel savaş yürütüyor. ÖSO ve Türkiye güçlerinin Minbic’e girmeleri imkansızdır.

8 yıldır Suriye’de savaş var. Suriye halkı çok yoruldu. Ölüm, yıkım, savaş yeterli. Tüm siyasi kurum ve çevrelere çağrı yapıyoruz; tüm gruplara baskı yapıp Suriye halklarının çıkarları için çözümler bulmalıyız. Halk artık savaşın bitmesini ve güvenlik istiyor. Askeri grupların bu halkı düşünmesi lazım. Bu halk çocuklarının kanıyla bu savaşın faturasını verdi. Bence artık askeri değil, siyasi boyutta bu sorunu çözmeliyiz. Her halk, her inanç bu çözümde yerini alsın.