Cumartesi Anneleri: Asıl suç savaş propagandası yapmak

Cumartesi Anneleri, gözaltına kaybedilen Ayşenur Şimşek için bir araya geldi. Eylemde, Efrîn işgali ve işgale karşı çıkanlara dönük baskılar da protesto edildi.

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve belli olan faillerin yargılanması için her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda yaptıkları oturumun 671’incisini düzenledi.

Kayıp yakınları, Efrîn işgaline karşı çıkan hekimlerin hedef gösterilip gözaltında alındığı baskıcı ortamda, 24 Ocak 1995 tarihinde gözaltında kaybedilen Eczacı Ayşenur Şimşek’in akıbetini sordu.

Oturumda ilk konuşma Ayşenur Şimşek’in kardeşi Ercan Şimşek tarafından yapıldı.

'O GÜNKÜ EYLEMİ BUGÜN DAHA ANLAMLI'

Ablasının katledilmesinin nedeninin elinde “Savaşa hayır” pankartını taşıması olduğunu belirten Şimşek, "Savaşın adeta bir ideoloji haline getirildiği, savaşın bir an önce durdurulması veya en son tercih edilmesi gerektiğini söylemenin bir 'terör' suçu haline geldiği bugünlerde, Ayşenur’un o gün yaptığı eylem daha anlamlı bir hale geliyor” diye konuştu. Şimşek, zalimlerin tüm güçlerine rağmen elinde silah olmayanlardan da korktuğunu vurguladı.

ANNESİNİN MEKTUBU

Konuşmanın ardından Şerife Şimşek’in kızı Ayşenur Şimşek için yazdığı mektup okundu. Ayşenur’un ablası Fatma Şimşek tarafından okunan mektupta, acılı anne gözaltında kaybedilen kızına şöyle seslendi: "Senden sonra diye başlayan bir cümle kuramıyorum. 23 yıl oldu katillerin seni aramızdan alması. Hep anlatırdın dünyanın adaletsizliğini, insanların hak ettiği biçimde yaşayamadığını, kızardım sana ama içimde de haklı olduğunu bilirdim. Sadece başına bir şey gelsin istemedim. Çünkü biliyordum ki, ülkemizde onur, adalet, eşitlik ve haklılık gibi kavramların yerine katillik, hırsızlık, onursuzluk el üstünde tutuluyor. Her anne gibi korumak isterdim kızım seni ama koruyamadım… Doymadılar kızım, doymadılar Ayşenur’um; kana doymadılar, öldürmeye doymadılar…”

TTB’YE DESTEK

Bu haftaki açıklama kayıp yakını Yeter İşler tarafından okundu. Savaşa karşı bildiri yayımladıkları için TTB yöneticilerinin iktidar tarafından kriminalize edilip gözaltına alınmasına tepki gösteren İşler, Türkiye’nin saygın hekimlerin derhal serbest bırakılmasını talep etti. İşler, hukuki açıdan suç olanın savaş karşıtı olmak değil; savaş propagandası yapmak olduğunu dile getirdi.

AYŞENUR ŞİMŞEK'İN HİKÂYESİ

İşler, 23 yıl önce gözaltında kaybedilen Ayşenur Şimşek’in de sağlıkçı olduğunu belirterek, Ankara'da yaşayan 27 yaşındaki Şimşek’in, 1990 yılında Hacettepe Eczacılık Fakültesinden mezun olduktan sonra eczacı olarak çalışmaya başladığını aktardı. 1991 yılından itibaren sağlık emekçilerinin örgütlenmesi çalışmalarının içinde yer alan Şimşek’in Sağlık-Sen Ankara Şubesi'nin Kurucu Başkanı olduğunu anlatan İşler, Şimşek'in gözaltında kaybediliş sürecini şöyle aktardı:

“Sendika çalışmalar sırasında iki kez gözaltına alındı ve ağır işkenceler gördü. Ailesini defalarca telefonla arayan kişiler, “Bu işleri bırakması sonu kötü olur” diyerek tehditlerde bulundu. 1993 yılının Ekim ayında hakkında bir yakalama kararı çıkartılan Şimşek, polis tarafından arandığı için ailesinin evine gidemedi ancak haberleşmeleri 24 Ocak 1995 tarihine kadar düzenli olarak devam etti. Bu tarihten sonra Ayşenur Şimşek’ten haber alınamadı.”

'BEDENİNDE İŞKENCE İZLERİ VARDI'

Emniyetten savcılığa, İçişleri Bakanlığı’na kadar başvuran aileye 'gözaltına alınmamıştır' denildiğini belirten İşler, tüm yasal girişimleri sonuçsuz kalan ailenin, 21 Mart 1995 tarihinde yaptıkları basın açıklaması ile arama kampanyası başlattığını aktardı. Kampanya devam ederken, bir gazetede yayımlanan haber üzerine savcılığa başvuran ailesinin 79 gün sonra kızlarının izine rastladığını anlatan İşler, "Otopsi raporuna göre 28 Ocak 1995 tarihinde öldürülen Ayşenur Şimşek’in bedeninde işkence izleri vardı. Kafasından ve göğsünden ateşli silahla yakın mesafeden vurulan Ayşenur Şimşek 29 Ocak 1995 tarihinde Kırıkkale yolunda bulunmuştu. Ailesi devletin tüm kurumlarına başvurmasına rağmen cansız bedeni üç hafta boyunca morgda bekletildikten sonra kimliği meçhul kişi olarak Kırıkkale kimsesizler mezarlığına defnedilmişti” diye konuştu.

Ayşegül Şimşek’in dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ın emrindeki Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alındığını; işkence görüp kaybedildiğine işaret eden İşler, Tansu Çiller’in Başbakan, Nahit Menteşe’nin İçişleri Bakanı olduğu 50’nci hükûmetin, Şimşek’in gözaltında kaybedilmesini engelleme yükümlülüğünü yerine getirmediğini vurguladı. İşler, "Ayşenur Şimşek dosyasındaki 23 yıllık cezasızlık son bulmalıdır. Ayşenur Şimşek için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” dedi.