Cumartesi Anneleri: Kimliğimiz ve kayıplarımızdan vazgeçmeyeceğiz

Cumartesi Anneleri, 27 Şubat 1997’de gözaltında kaybedilen 73 yaşındaki Fikri Özgen’in akıbetini sordu. Eylemde "Kimliğimizden ve kayıplarımızdan vazgeçmeyeceğiz" mesajı verildi.

Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 672’nci kez Galatasaray Meydanı'nda bir araya geldi. Bu hafta 27 Şubat 1997’de Amed Koşuyolu’ndaki evinden ilaç almaya giderken gözaltına alınan 73 yaşındaki Fikri Özgen’in akıbeti soruldu. 

TOSUN: VAZGEÇMEYECEĞİZ

Eylemde ilk olarak 19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’nun eşi Hanım Tosun konuştu. Tosun, şunları söyledi: 

“Fikri Amca'yı daha önce de tanıyordum. Oğlu İstanbul’da gözaltına alındığında boynu bükük onunla görüşmeye gitti. Görüşmede oğlu Fikri Amca'ya ‘Benim bir suçum yok. Başın dik olsun’ dedi. O görüşten çıktıktan sonra Fikri Amca hep başı dik gezdi.

Bütün kayıplarımız için başımız diktir. Bu ülkede demokrasi, hukuk, yargı varsa kimseyi gözaltında kaybetmeye hakkınız yok. Suçları varsa yargılayın kimse yargısız infazı hak etmiyor. Kürt olmak suçsa Kürt kimliğimizden vazgeçmeyeceğiz. Failler yargılanıncaya kadar kayıpların kemiklerinden vazgeçmeyeceğiz."

TANRIKULU: SAVCIYI GÖTÜREMEDİM

CHP Milletvekili, Avukat Sezgin Tanrıkulu da eyleme yolladığı mesajında, "Savcının odasıyla JİTEM'in merkezi arasındaki mesafe iki adımlık yoldu. Ama ne yazık ki ne yapıp etsem de savcıyı oraya götürtemedim. Fikri Amca'yı canilerin elinden kurtaramadım” dedi.

OĞLUNUN MEKTUBU

Özgen’in oğlu Nevzat Özgen’in de Amed'den yolladığı ve Taylan Bekin tarafından okunan mektubu şöyle:

"Her 27 Şubat geldiğinde suskun şehrin surları gözyaşı döker Dicle'ye. Dicle sessiz, hüzünlü ve mağrur. Sur kimsesiz, dört ayaklı minare öksüz bakar karagözlü çocuklarına. Cellat can alıyordu acının direniş olduğu Diyarbakır’da. Mazlumların, haksızlığa uğramışların yurdu, kültürler mirası olan Amed'de vuruldun / vurulduk. Kendi olmanın bir bedeli vardı bu kadim şehirde. Sen de en çok kendin olmayı istemiştin ya babacığım, bu isteğini bedeninle ödedin. Peşinden koştuk ama baba diyemedik. Ağlayamadık, bağıramadık bile. Rüyalarımız bile yasaklı, sen gittikten sonra gökyüzündeki yıldızlara bile bakamadık. Hep içimizde kaldı iç ağlayışlarımız. Çocuklarını öldürüp sana katil dediler. Bir babayı çocuklarıyla vuruyorlardı ve çocukları babalarıyla. Ne korkunç bir şey! Bu ne kitaplarda vardı ne de dinlerde. 

Bir 27 Şubat daha geliyor, içimizdeki acının tanımı tarifsiz, yokluğun ölüm tarlalarında boğazımıza düğümlenen bir yumruk. Hasretin yüreğimize akan her damla gözyaşında. Unutanların unutkanlığımı acı olan yoksa unutulanların her seferinde kendilerinin unutanlara tekrar tekrar hatırlatmaları mı? Uğursuz bir ay mıdır Şubat? Her hatırlayışta acı veren, kedere boğan Şubat. Yürek küstüren, buruklaştıran ve yara bere içinde bırakan bir ay. Sevgili babacığım seni ararız ağaç kovuklarında, gözlerimizin takıldığı her çukurda ararız cansız bedenini. Karaya vurmuş her cisim heyecanlandırır umutsuz umutlarımızı. Cansız bedenini görme sevinci mi yoksa hüznü mü? Bir bilinmezliğin umutsuzluğu çöker üstümüze. 21 yıl geçti aradan, acısı bir önceki yıldan daha acı, yaşayarak öğreniyoruz. Yokluğuna hiç mi hiç alışamadık alışamayacağız da. İncecik bir oltaya takılmış sızlıyor yüreğimiz. Sensizlik ölüm ötesi."

FİKRİ ÖZGEN'İN HİKÂYESİ

Bu haftaki basın açıklamasını Cumartesi İnsanı Cihan Kaplan, Fikri Özgen'in hikâyesini anlatrak, "Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Yeşilköy'ün muhtarıydı. Köyde eşi ile birlikte yaşıyordu. Oğullarının politik faaliyetleri nedeniyle yoğun baskı altındaydı. Sık sık gözaltına alınarak sorgulanıyordu. Üç defa evi yakılan Fikri Özgen evinin bombalanması üzerine 1992 yılında, 28 yıl boyunca muhtarlığını yaptığı köyden ayrılarak Diyarbakır’a taşındı” diye konuştu. Özgen’in üzerindeki polis baskısının Amed'de de devam ettiğini söyleyen Kaplan, kaldığı evin sık sık devlet güçleri tarafından basıldığını kaydetti. Özgen’in kronik astım hastası olduğunu dile getiren Kaplan, “İlaç desteği olmadan nefes almakta ciddi zorluk yaşıyordu. 27 Şubat 1997 tarihinde saat 10.00 gibi Koşuyolu’ndaki evinden ilaç almak için ayrıldı. Evinden birkaç yüz metre uzaklaşmıştı ki sivil giyimli dört kişi tarafından durduruldu. Ellerinde telsiz bulunan bu kişiler önce Fikri Özgen’in kimliğini kontrol etti. Sonra onu beyaz Toros’a bindirerek götürdü” dedi. 

Özgen’in eşi Dilşah Özgen’in gözaltına alınan eşi için savcılığa müracaat ettiğini belirten Kaplan, savcının Özgen’in gözaltına alınmadığı yönünde Dilşah Özgen’e cevap verdiğini aktardı. Cevabın ardından Özgen’in tekrar eşi için başvuru yaptığını ve soruşturma başlatılmasını istediğini aktaran Kaplan, “Aile olaydan bir süre sonra devletle bağlantısı olan kişilerden gayrı-resmi olarak Fikri Özgen’in JİTEM merkezine götürülerek sorgulandığını öğrendi. Ayrıca aynı tarihlerde JİTEM’de sorgulanan kişiler aileye ve avukatlarına sorguda nefes almakta zorlanan bir kişinin sesini duyduklarını söylediler. Ancak Diyarbakır Savcılığı’nın 13.03.1997 tarih ve 1997/1737 sayılı soruşturmasında Jandarma ve Emniyet Müdürlüğü kayıtlarında Fikri Özgen’e ilişkin hiçbir şey çıkmadı” diyerek yapılan bütün başvuruların sonuçsuz kaldığını söyledi. 

Kaplan, olaydan yıllar sonra JİTEM’de kadrolu olarak çalışan itirafçı Abdulkadir Aygan'ın, gazetelere yansıyan itiraflarında; Fikri Özgen’in Diyarbakır JİTEM Komutanlığı’nda sorgulandığını ve Diyarbakır Jandarma İstihbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Zahit Engin tarafından öldürüldüğünü açıkladığını söyleyerek, bu iddiaların bugüne kadar etkili bir biçimde soruşturulmadığını dile getirdi. 

Özgen’in akıbetinin karanlıkta bırakıldığını ve faillerin cezasızlıkla korunduğunu ifade eden Kaplan, “Ailenin 20.08.1997 tarihinde AİHM’e yaptığı başvuruda ise mahkeme, etkili ve yeterli bir soruşturma yapılmadığı için 2. maddenin ve etkili başvuru hakkı olmadığı için 13. maddenin ihlal edildiğine karar verdi” diye konuştu.