Dersim: Kadına karşı şiddete dikkat çekmek yetmez

TJK-E Aktivisti Zeynep Dersim, 'Kadın Cinayetleri Politiktir' kampanyasıyla sadece şiddete dikkat çekmeyi değil, onu ortadan kaldırmayı hedeflediklerini söyledi. Dersim, "Erkeğin de kendiyle yüzleşmesi şiddetin önüne geçilmesi açısından önemli" dedi.

TJK-E Aktivisti Zeynep Dersim, 'Kadın Cinayetleri Politiktir-O Sen de Olabilirdin' sloganıyla başlattıkları kampanyaya ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

Kadın cinayetlerini veya kadına karşı şiddeti neden politik olarak tanımlıyorsunuz?

Bugün yaşadığımız toplumsal sorunlar, toplumu oluşturan kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikten, erkek lehine kurulu olan ataerkil düzenden kaynaklanmaktadır. İlk şiddet, ilk sömürü kuşkusuz kadına, onun yarattığı maddi-manevi değerlerine karşı yapılan bir saldırıdır. Böylece kadına yönelik ilk şiddet beraberinde toplumsallığa, doğaya, evrene yapılmış bir şiddettir. Zor-şiddet ve savaş gibi kavramlar iktidarcı-devletçi uygarlığın bir aracıdır. Bu kavramların kurumlaştığı ve kendilerini meşrulaştırdığı alan ise devletin kendisi olmaktadır. Devletin kendisi de bir şiddet aracıdır. Ancak tarihin hiçbir döneminde günümüzde olduğu kadar kadına dönük şiddet yaşanmamıştır. Bugün "erkek-erkeklik", tanıdığı veya tanımadığı kadına yönelik tacizden, tecavüze, vahşice, parçalayarak ya da yakarak katletmeye kadar götüren her türlü şiddeti uygulayacak hale gelmiştir. Bu, toplumsal çürümenin ve ahlaki bozulmanın yaşandığı boyutu göstermektedir. Bu anlamda şiddet erkeğin salt bireysel olarak uyguladığı bir yöntem değil, sistemin bizzat ürettiği vazgeçilmez yöntemidir. Bu, devletli sistemin sürdürülmesi üzerinden gelişen politikalar ile ilgilidir. Sistem kadına dönük şiddet üzerinden kendini güvenceye almaktadır. Yani kadına dönük şiddet sistemin elindeki en etkili güç olduğu kadar, kadına dönük şiddetin her biçimi sisteme ait politik saldırıların bir sonucudur. Bu nedenle kadına dönük şiddet politiktir, diyoruz.

'DİKKAT ÇEKMEKLE YETİNMEMELİ; ORTADAN KALDIRMALIYIZ'

Sizi böyle bir kampanyaya götüren sebepler nelerdi?

Kadına dönük şiddetin, kadın katliamlarının yani toplumun çürüyen yanının kapitalist sistemle sıkı bir bağı vardır.  Kapitalist sistemin toplumsal dokuda yaygınlaştırdığı şiddet kültürü, şiddeti adeta yaşamın bir parçası haline getirmiştir. Kadın üzerinden geliştirilen şiddet kültürü aynı zamanda kapitalist sistemin kadını, doğalında erkeği ve bir bütün toplumu ne kadar düşürmüş olduğunu gözler önüne sermektedir. Kadın yaşamın her alanında şiddetle karşı karşıya kalmaktadır. Öyle ki her kadın bir şekilde şiddete maruz kalmıştır. Aslında kadın şahsında bitirilmek istenen toplumsal değerlerdir, yaşamın kendisidir. Yine günümüzde eril zihniyete ve onun kararlarına, uygulamalarına "hayır" diyen kadınlar bu saldırıların 2-3 katıyla karşılaşıyor. İşte bu noktada kadının örgütlü mücadelesi bu gidişata "dur" diyebilir. "Kadına dönük şiddet politiktir- O sen de olabilirdin!" kampanyası kadınların örgütlü mücadelesinin bilinci, dili ve eylemi olacak. Kadına dönük şiddeti ertelenebilecek, zamana bırakılacak bir sorun olarak görmüyoruz. Tam tersine şu an çözülmesi gereken bir sorun. Neredeyse her gün ya bir kadının şiddete maruz kaldığı ya tecavüz edildiği ya da akılalmaz bir biçimde öldürüldüğüne dair haberleri okuyor, duyuyor ya da şahit oluyoruz. İstatistiklere göre Türkiye'de her 4 saatte bir kadın ya tecavüze uğruyor ya da erkek şiddetine maruz kalıyor. Avrupa ülkelerinde de veriler buna benzerdir. Örneğin Almanya’da neredeyse her gün bir kadın, eşi veya partneri tarafından öldürülüyor. Akraba, tanıdık veya bir yabancı tarafından öldürülen kadınlar ise bu istatistikte yer almıyor. Bu kampanya ile karanlıkta bırakılan bu olguları görünür kılmaya ve tarihsel nedenleriyle birlikte irdelemeye çalışılacağız. Hâlâ toplumda tabu olarak görülen, üstü örtülen sorunlara karşı radikal bir çıkış olarak ele alıyoruz.  Radikal bir şekilde karşısına almıştır. Bu kampanya son yıllarda kadına dönük artan şiddete sadece dikkat çekmek değil, onu ortadan kaldırmanın mücadelesini yürütmek olacak.

ŞİDDET TÜRLERİ

Her türlü şiddeti mi politik olarak tanımlıyorsunuz? Ekonomik, psikolojik, ruhsal ve fiziksel boyutunu politik şiddet ile nasıl birleştiriyorsunuz?

Kadına dönük şiddetin psikolojik, eğitimsizlik, ekonomik sorunlar, anlık tepkiler veya kişilerle izah edilecek bir durum olmadığı; bu durumun politik bir olgu olduğu artık genel olarak kabul gören bir tanım. Örneğin kadın cinayetleri genelde 'aile trajedisi' veya 'kıskançlık' gibi başlıklar altında işleniyor. Bu, cinayetlerin iktidar ilişkileri dışında sanki trajik bireysel olaylarmış gibi algılanmasına sebep oluyor. Oysa kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan her türlü şiddet bu tanımın içindedir. Üstelik birbirini besleyen bir yapıdadırlar. Şiddet türleri içinde en fazla karşılaştığımız ve etkileri en kolay belirlenen fiziksel şiddettir. Her türlü fiziksel saldırı bu kapsama girer. Psikolojik şiddet bireyin bedeninİ değil, ruh sağlığı ve duygularını hedef alan şiddet tipidir. Belirtileri gözle görülmediğinden etkili olmadığı yanılgısı oluşsa da psikolojik şiddet de en az fiziksel şiddet kadar önemli bir şiddet türüdür. Hakaret, küfür, bağırma, korkutma, sosyal çevresinden koparma, sevdiği nesnelere zarar verme, şantaj, tehdit gibi tüm saldırıları içerir. Sürekli huzursuz, korku ve kaygı dolu bir yaşama neden olduğu gibi fiziksel olarak sağlığa da zamanla büyük zararlar verir. Ekonomik şiddet, psikolojik şiddet ile iç içedir. Kadının ekonomik özgürlüğünün her biçimde kısıtlanması adeta normalleştirilmiş, hatta yok sayılmaktadır. Oysa sömürü ilişkilerinin en fazla kendini gösterdiği yerdir.  Cinsel şiddet, taciz, tecavüz ve istismar son derece hassas ve yıkıcı bir konu olmasına rağmen toplumda hâlâ büyük oranda tabu olarak görülmekte. Oysa cinsel şiddet en fazla ele alınması ve tartışılması gereken konuların başında gelmekte. Genel olarak diyebiliriz ki hiçbir canlının başka bir canlının üzerinde şiddet uygulama hakkı olmadığı gibi şiddet kültür, gelenek, örf, adet gibi hiçbir gerekçe ile haklı gösterilemez. Kadına dönük şiddetin tek bir tanımı vardır; o da toplumsal çürümüşlük ve ahlaki bozulmadır. Yani şunu herkes yüksek sesle artık söylemeli: “Kadına şiddet uygulayan kişi ahlaksızdır, çürümüştür.”

KAMPANYA KAPSAMINDA HEDEF VE PLANLAR

Kampanyanın kapsama alanı ne düzeyde? Avrupa özelinde mi yürütülecek? Ne kadar sürecek ve hangi ayaklar üzerinden yürütülecek?

Evet, kampanya Avrupa özgülünde yürütülmek üzere başlatıldı. 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle 19 Kasım'da kampanyamızın startını verdik. Özellikle son yıllarda başta Almanya olmak üzere Avrupa'da hem kadına dönük şiddette ciddi bir artış yaşandı, hem de kadın cinayetlerinde. Örneğin geçtiğimiz ay içinde 3 Kürt kadın katledildi. Tabii daha önce de Avrupa özgülünde bu tarz kampanyalar yürütüldü ve önemli sonuçlar da sağlandı. Bir yılı kapsayacak olan kampanya ile kadına dönük şiddetin kaynağı olan her türlü zihniyete karşı aktif mücadele etmeyi hedefliyoruz. Şiddetin tarihsel, kültürel, siyasal, ekonomik boyutlarını derinlikli analiz eden bir bilinçlenme faaliyeti yürütmek, eylem ve tutum sahibi olmak, yeri geldiğinde toplumsal tecrit, yeri geldiğinde öz savunma hakkını kullanarak kadınları kendi hakikatleriyle buluşturmak kampanyamızın ana eksenini oluşturuyor. Yine kendini demokrat, özgürlükçü veya farklı şekillerde tanımlayan erkeklere temel ölçünün kadına yaklaşım olduğunu kavratmak da kampanyamızın esas hedefleri arasındadır. Kampanyamızın geniş kesimlere açılması, farklı kadın kurum ve örgütleriyle ortak platformlar kurmak, ortak mücadele yürütmek kampanyamızın temel prensiplerinden. Tabii bir yıl içinde kampanya belli boyutlar üzerinden yürüyecek. Toplumsal bilinçlenme faaliyetleri kapsamında eğitim, panel, seminer çalışmalarının yapılması, bunun pratik bir tutuma dönüşmesini sağlayacak bir eylem çizgisinin oluşturulması, bu amaçla miting, sokak gösterileri, yürüyüşler düzenlenmesi, serbest kürsüler kurulması ve kamuoyunun gündemine de taşınması. En önemli bir boyut olarak ise şiddeti önlemeye dönük kalıcı çözümler getirecek kurumlaşma ve örgütlülüklerin yaratılmasını hedefliyoruz.

'HER ŞEYDEN ÖNCE ZİHNİYET DEVRİMİ LAZIM'

Kadınları katleden erkekler devletlerin cinsiyetçi yasalarından güç alarak bunu yapıyor. Bu anlamda bu cinsiyetçi yasaların değişiminde ve erkeklik kültürü ile mücadelede kampanya nasıl bir misyon oynayacak?

Tabii kadın özgürlük mücadelesi uzun yıllara dayanan bir mücadele. Ve bunun toplumda yarattığı belli bir değişim ve dönüşüm de söz konusu. Fakat bu istenilen düzeyde midir? Hayır. Mevcut sistemin mevcut yasaları erkeklik lehine kurulmuş yasalardır. Liberalizm anlayışına dayalı bütün rejimlerin birey özgürlüğünün, büyük bir yalandan ibaret olduğu ve bireyciliği hortlatmaktan öteye bir sonuç vermediği günümüzde fazlasıyla açığa çıkmıştır. Kadın mücadeleleri ile beraber her ne kadar belli gelişmeler sağlamış olsa da işin özü değişmemiştir. Kadına yönelik şiddetin, katliamların önüne geçilebilmesi için her şeyden önce bir zihniyet devrimine ihtiyaç vardır. Geleneksel zihniyet kalıplarıyla ve liberal ideolojilerin yaşam anlayışlarıyla şiddet kültürünün önüne geçilemez. 'Erkeklik' olgusu bu anlamıyla daha güçlü sorgulanmalı. “Ben kimim", "Nasıl yaşamalıyım" sorularına cevap aramak bu anlamıyla elzemdir. Kadın özgürlük sorununun toplumsal bir sorun olduğunun bilinciyle erkeğin de bu sorunu kendi sorunu olarak ele alması ve kendiyle bir yüzleşme yaşaması şiddetin önüne geçilmesi açısından önemlidir. Kadınların özgür olmadığı ve sistematik olarak şiddete maruz kaldığı bir toplumda eşitlikten, adaletten, iyilikten, doğruluktan, güzellikten bahsedilemez. Ancak bu değerler için yürütülen mücadeleden bahsedilebilir. Bu temelde kadının öz gücüne dayanan örgütlenmeler büyük önem taşımaktadır. Kadın ne kadar örgütlenirse o kadar güç haline gelebilir, tartışma ve çözüm oluşturma platformlarının yapılacağı ortamlar oluşturarak her türlü saldırı karşısında kendini savunabilir ve mücadele edebilir.