Efrin kadın direnişi kötülüğün zaferine son verecektir

Bugün Efrin’de direnişe öncülük eden ve soykırım saldırılarına karşı bedenlerini siper ederek, mücadele eden kadınlar; özgürlük ruh ve düşüncesinden beslenenlerdir.

Bugün 8 Mart. Her yıl dönümünde mücadele kararlılığı, direnci ve yarınlara dönük güçlü umutlar ifade edilir, bu temenni ve dileklerle karşılanır, 8 Martlar. Kadınların dünyada ortaklaştıkları en anlamlı gün oluyor elbette. Öyle belirtildiği gibi yılın 364 günü erkeğe, 1 günü kadına aittir anlamı çıkmıyor. Bugüne atfedilen anlam; kadının evrensel ölçekte güçlü mücadele ve dayanışması ile ilgilidir. Bugünün özel olmasının tek ve öncelikli noktası; kadının bugünü direniş ve mücadeleye dönüştürmesindeki anlamında gizlidir.

Efrin direnişi; tarihin bu anında, mananın tam anlamıyla 8 Martlar ve Emek mücadelesinin gerçek temsilcisi ve eylemcisidir. Erkek egemen aklın en gerici, katledici, soykırımcı, cinsiyetçi ve tecavüzcü gerçeği Efrin’de kadın öncülüğünde gelişen değerlere el uzatmıştır. Böylesi günleri en iyi tarif sözlerden biri F. Stepun aittir. Şöyle der. “Yeryüzünde kötülüğün zafer kazanmasının birincil sorumluları, onun gözleri kör olmuş failleri değil, iyiliğin manevi gözlerle gören hizmetkarlarıdır.” Erdoğan, bugünün erkek egemen dünyanın, vicdanın, ruhun, düşüncenin ve tecavüzcülüğün en ileri silahşoru ve organizatörü olabilir. Zaten gerici aklın en yalın ve erkeksi temsilcisi olmayı da büyük bir gurur vesilesi yapacak kadar insanlık değerlerinden uzaktır. Ama ve lakin bu kirliliğe ve tecavüzcülüğe bazı “haklar, demokrasi” söylemleri üzerinden dahil olan suç ortaklarına ne demelidir. Bunların çoğunun zaten aynı egemen akıl temsilcileri ve taşıyıcıları olduğu ifade edilebilir. Bu da anlaşılır. Fakat çıkarı, korkusu veya başka bir gerekçe ile bu katledici, kırımcı ve tecavüzcü politikalar, saldırılar ve uygulamalar karşısında sessizliğe gömülenler, içine çekilenler ve yeri geldiğinde de alkışlamak zorunda hissedenler söz konusu saldırıların hizmetkarları olmuyor mu?  Hatta en büyük destekçisi ve dayanağı haline gelmiyorlar mı? 1857’de emek, hak ve değer mücadelesi yürüten 129 kadını cayır cayır yakan realitenin bugün çok daha organizeli ve pervasız hali dünya kamuoyunun gözü önünde Efrin’de yaşanıyor. O gün sessiz kalanlar, ortak olanlar ve alkışlayanlar, bugün de EFRİN işgali ve kadın, çocuk katliamı karşısında aynı duruş içindedirler…

Tarihçesi bilinir ve üzerine çokça söz söylenmiştir. 129 Emekçi kadının çok acımasızca katledilmesine karşı duruşu ve mücadeleyi içerir. Ama kadın, tarihte ilk kez 1857’de, 129 kadının toplu ve acımasız düzeyde katledilmesiyle karşı karşıya kalmamıştır. Toplu ve tekil düzeyde; insanlık tarihi aslında kadın kırımı, katliamı, yakılması ve giyotine gidişi üzerine imar ve inşa edilmiş bir tarihtir. Erkek egemen tarih, bir anlamda kadına karşı işlenmiş suçlar, adı bilinmeyen, kayıt altına alınmayan ölümler ve mezarlıklar tarihidir. Bu anlamda; sahici, doğru ve hakikati ifade etmeyen bir tarihtir. Çokça ifade edilir, tarihi yapan kadın, yazan ise erkek egemen zihniyettir. Verili, mevcut yazılı tarihe kadınlar sahip çıkmıyor. Çünkü kadını yok sayan, kırımdan geçiren ve emeğini sömüren-gasp eden bir tarihtir.

8 Mart’ı direniş ve mücadele günü olarak ilan eden kadınlar, aslında söz konusu tarihi değiştirmeyi ve hakiki olanı yeniden yazmayı amaç edinmişlerdir. Doğru yazmak için de öncelikle özgürlük bilinci, politikası, dayanışması, örgütlülüğü ve ortak eylemin gerekliliğinin farkında olmuşlardır. 8 Mart’a böylesi bir anlam biçildiği açıktır. Emek ve dayanışma üzerinden kimlik bulan 8 Mart, artık çok daha fazla bir anlam ve içerik kazanmıştır. 8 Martlar; Evrensel çapta örgütlü kadın yapılarının, küresel hegemon güçlerle mücadele edebilecek düzey kazanmalarında sembolik olmanın ötesinde bir anlam içerik kazandırmıştır. Onun için bir günün ötesinde bir anlam ve öneme sahiptir.

Önemli ve yazılması gereken an’dan, küçük bir anı ve veya anekdot ekleyerek, 8 Mart’ın yerel ve evrensel bağını ortaya koymak belki çok daha anlamlı olur.

Yıl 1996, yer Zap vadisi. Yüzlerce kadın bir araya gelmiş ve 1. YAJK konferansını gerçekleştiriyordu. Söz konusu konferans birçok yönleri ile ilkleri barındırıyordu. Çerkes Helin, Türk Canda, Avrupa’dan küçük Şilan’ını mücadele katılmak için bırakmış, gelmiş Meryem, Alman Ronahi, Kürt Zaza Gurbeteli, Rojava’dan Dilşa, Arap, farklı halklar ve Kürdistan’ın dört parçasında kadınlar. Çok tarihi tartışmalar içinde dikkat çekici bir nokta; iddia ve kararlılığı büyümüş, örgütlü kadın hareketi olarak artık evrenselleşmenin ön koşulları ortaya çıkmıştır. O halde dünyada yaşanan kadın direniş mücadelelerini artık tekil okuma düzeyinden çıkararak, kolektif bir okuma ve tarihimizin zemini ve esas dayanağı olarak ele almanın zamanı gelmiştir tespitiydi. Onun için kadın direnişinin evrensel boyutunu inceleme, araştırma, biriktirme ve onun üzerinden dayanışma ve ortak mücadele zeminini yaratmaya yönelmeliyiz deniliyordu. İlk günden, bugüne Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi ideolojik bakışı, bileşimi, iddiası ve eylemi ile evrensel duruşu esas görev bellemişti. Bugünü, dününe dayanmaktadır…

Kürt kadın özgürlük hareketi, aslında öz itibari evrensel çapta kadının direnerek, mücadele ederek yürüttüğü var olma mücadele geleneği ve mirasının bir devamıdır. Tabi çok daha köklü, radikal ve sistem içiliği aşmış düzeyidir. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi’nin başından itibaren mirasa konma, ondan beslenme ve söz konusu mirasa tüketici yaklaşmamıştır. Miras yedicilik ve kadının acıları üzerinden politika yapma yerine, erkek egemen zihniyet, akıl, kurum, yapı ve sistemi ile mücadele ederek ve aşmayı esas almıştır. Söz konusu sistemi aşarak, özgür yaşama imkan ve olanak açmanın mümkün olacağı bilinci ile hareket etmiştir. Bu anlamda aslında, kadın özgürlük mücadele tarihine ekleyen, büyüten, çoğaltan ve katkı sunan bir mücadele içinde gelişmiştir. Çok büyük bedeller pahasına yürütülen Kürt kadının geliştirdiği özgürlük mücadelesi kar topu gibi büyüyerek, sınırları aşmasının ve evrensel bir kimlik kazanmasında bu faktörler rol oynamıştır. Kürdistan’da kadının yürüttüğü mücadele etkisi itibari artık sadece, Kürdistan veya Ortadoğu ile sınırlı değildir. Evrensel muhteva ve düzey kazınmıştır. 

Bugün Efrin’de direnişe öncülük eden ve soykırım saldırılarına karşı bedenlerini siper ederek, mücadele eden kadınlar; söz konusu özgürlük ruh ve düşüncesinden beslenenlerdir. Onun için direnişleri bu kadar görkemli, tarihi ve öğreticidir. İnsanlığı kötülüğün şerrinden, kadınları da erkek egemen aklın kırımından kurtarmak adına mücadele yürütüyorlar. Şimdi, 8 Mart vesilesi ile tüm kadınlar olarak birlikte ve hep beraber EFRİN olalım. Hepimiz adına direnen ve bizim için direnenlerle birleşelim. Bunu başardıkça kadınları cayır cayır yakan ve kıran erkek egemen akıldan kurtulmanın yolunu biraz daha açmış oluruz.

Tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçileri gününü EFRİN direniş ruhu, duygusu ve yüreği ile kutluyorum. Yukarı da isimlerini belirttiğim kadın yoldaşların çoğunu bu büyük mücadele şenit verdik. Onlar başka olmak üzere, Roza Lüxemburg, Clara Zetkin, Sakine Cansız, Avesta ve Barinlerin şahsında tüm kadın direnişçileri saygı ve minnet ile anıyorum. Kadınlar ve EFRİN kazanacaktır.