Kürt kadınları geleceği şekillendiriyor

Erika Ravelo Mendoza ve Carlota Noda: Kadın isterse çok şey değiştirebilir. Kadın savaşları, barışa evrilme noktasında çok büyük rol alabilir. Yeter ki kendi gücünün farkına varsın.

Erika Ravelo Mendoza (Gran Canaria), Carlota Noda (Tenerife) Kanarya Adaları’nda yaşayan iki feminist aktivist. Kaldıkları ülkede feminizm ve kadın hakları konusunda çalışmalar yürüten iki arkadaş sömürüye karşı mücadele veren kadın hareketlerini tanımak ve dayanışma içinde bulunmak için Amerika’dan Avrupa’ya birçok kadın ve feminist grupla ilişki geliştirdiklerini belirtiyor. Bu arayışları çerçevesinde Kürt Kadın Hareketi ile tanışan iki kadın aktivist, Kürt Kadın Hareketine hayranlıklarını da gizlemiyorlar. Erika Ravelo Mendoza ve Carlota Noda ile Kanarya Adaları özerk topluluğunda yaşayan Amazigh halkının durumu, verdikleri mücadele, Avrupa’daki feminist hareketler ve Kürt kadın mücadelesini bakışlarını Yeni Özgür Politika'dan Erkan Gülbahçe'ye anlattı.

 

Amazgihlerin (Berberiler) yaşadığı Kanarya Adaları’ndan geliyorsunuz. Okuyucularımız için Amazigh halkını biraz tanıtır mısınız?

Kanarya Adaları’nın asıl sahipleri Amazigh halkıdır. Nüfusun büyük bir bölümünü Amazigh halkı oluşturuyor. Amazigh halkı İspanya işgaline uğramadan önce anaerkil bir toplumdu. 1500 yıl boyunca anaerkil bir sistem etrafında hayatlarını devam ettirmişler. Bu dönemde kadın yaşamın tam merkezine yerleşmişti. Kültür ve adetleri kadının etrafından şekillenmişti. Amazigh halkı anaerkil oldukları için çocuklar soyadlarını annelerinden alırlardı. Bir çocuk tanıtılırken falanca kadının soyundan geliyor diye anlatılırdı. Amazighlerde kadın adeta ilah olarak görülüyordu. Elit bir kadın grubu vardı Arimawada diye adlandırıldı. Arimawada kadınları bilgili araştırmacı kendini ispatlamış toplum içinde belli bir ağırlığı olan kadınlardan oluşuyordu. Tıp üzerine, ilaçlar üzerine, doğa olayları vb. gibi konulardan uzmanlaşmışlardı. Siyasi olarak yönetimlerden yer almazlardı, karar alıcı değillerdi, ancak bunlara çok değer verilir ve bunlara karşı hayatın her alanında büyük saygı gösterilirdi.

 

İspanya işgali ardından neler değişti?

Tabi İspanyolların Kanarya Adaları’nı işgal etmeleri çok kolay olmamış. İspanya düzenli ordu ile bundan 500 sene önce saldırırken Amazigh halkı taş, ok ve sopalarla direnmiş. Silahsız da olsalar büyük direniş göstermişler, İspanya yaklaşık olarak 100 yıllık bir mücadeleden sonra ancak Kanarya Adaları’nın tamamını kontrol altına alabilmiş. Bu süreçte de gözüktüğü gibi Amazigh halkı direngen bir halktır. Maalesef İspanya burayı işgal ettikten sonra anaerkil sistemini bitirerek yerine ataerkil egemen sistemini yerleştirdi. İspanya, Kanarya Adaları’nı işgal ettikten sonra İspanya’da getirdikleri derebeyleri yerleştirdi. Ve yerli halkı bu derebeylerine köle olarak paylaştırdı. Kültürlerini yok etti, Amazigh halkının isimleri değiştirildi ve İspanyolca isimler taktı.

Amazigh halkı günümüzde Berberi olarak tanınır. Amazighler Berberi adını bir hakaret olarak algılıyor. Romalılar kendilerini tanımlamak için barbarlar diye adlandırdıklarını ve bugüne Berberi olarak geldiğini söyler. Amazigh halkı, Kanarya Adaları Mısır. Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı içine alan Kuzey Afrika’nın bilinen en eski yerli halkıdır. Bazı mağara resimlerinin bulunmuş olması, Amazigh bu paleolitik toplulukların soyundan gelmiş olabileceği tezini güçlendirmektedir. Bu geniş coğrafyada göçebe ya da yarı-göçebe olarak yaşayan eski kabilelerdendir. Kuzey Afrika’ya egemen olan Fenike, Kartaca, Roma, İslam ve Osmanlı kültürlerinden farklı biçimlerde etkilenmiştir. Amazighler, Amazigh adını verdikleri bir dili konuşurlar. Amazighlerin çoğu asimile edilmiş ancak tahminlere göre şu anda 25 milyon civarında insanın Amazigh dilini konuştuğu belirtiliyor.

 

Siz feminist gruplar içerisinde yer alıyorsunuz? Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Son zamanlarda birçok feminist grup ortaya çıktı ve her geçen gün Kanarya Adaları‘nda feminizm güçleniyor. Farklı feminist gruplar farklı alanlarda çalışıyor. Bazı gruplar basın yayın yolu ile seslerini duyurmaya çalışırken, bazıları da halk içinden çalışma yaparak halk ile direkt temas kurarak feminizmin gelişmesine hizmet etmek istiyorlar.

Feminist grupların yaptığı çalışmalar sonucunda yasal anlamda belirgin bir ilerleme sağlandı. Kadın erkek eşitsizliği büyük oranda ortadan kaldırıldı. Ancak şu anda şöyle bir geriye dönüp baktığımızda bu sadece kanunlarda ya da sözleşmelerde kalmış. Hayatın içinde ya da toplumda bu eşitlik sağlanmamış. Toplumun içinde özellikle de muhafazakar kesimlerde bu sorun hala devam ediyor. Asıl değiştirilmesi gereken toplumsal yapıdır. Toplumsal zihniyettir. Bundan sonra bu alanda çalışma yürütmek gerekir. Toplumun zihnini değiştirmek için bir çaba sarf edeceğiz. Yani teorik anlamda eşitlik büyük oranda sağlandı şimdi de pratik alanda bu eşitliği sağlamak gerekiyor.

Kanarya Adaları’ndaki feminist gruplar çok zengin, yaşları 18 ile 80 arası insanlar beyaz tenli, sarışın, siyahi yani farklı yerlerden farklı din dil ırktan gelen insanlar ele ele vererek kadın hakları ve feminizm için mücadele ediyor.

 

Kanarya Adaları’ndaki kadın hareketiyle Avrupa’daki feminist mücadeleyi karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?

Tabi Avrupa’daki feminist hareketi ile Kanarya Adaları’ndaki feminist hareketler birbirlerinden farklıdır. Çünkü Kanarya Adaları sömürge altındadır. Öncelikli hedef bu sömürgeyi bitirip özgürlüğü elde etmektir. Kadın hareketleri özgürlük için mücadele ediyor. Ekonomik ezilmişliğe karşı, renginden dolayı horlanmışlığa karşı, yaş farklarına karşı yani bir genelleme yaparsak, Kanarya Adaları‘ndaki feminist hareketler tüm ezilen insanların hakları ve insan grupları için mücadele ediyor. Tabi bir zamana kadar bu çalışmaları kadın kimliğinden uzak ezilen bir topluluk olarak yapıyordu. Şimdi ise bu çalışmaları yaparken kadın kemliğini de ortaya koyuyor. Kanarya Adaları’ndaki feminist hareketler gücünü de halk tabanından alıyor. Yani toplumsal bir mücadele veriyor. Avrupa’daki feminist hareketler ise genelde cinsiyet kadın hakları ya da bireyin tercihlerin etrafında çalışmalar yapıyorlar. Örneğin LGBT, trans vb. Tabi hepsini aynı kategoriye koymak istemiyorum. Ama çoğunluğu böyle.

Kanarya Adaları’na kadın gözü ile baktığımızda en büyük sorun ayrımcılık. Sistemin belli bir kalıbı var. Bu kalıbın dışında görülen kadınlar bir ayrıma tabi tutuluyorlar. Örneğin renginden, dilinden, dış görünüşünden, dininden dolayı kadınlar kategorize ediliyorlar. Bu sıralar bizim tüm çabamız ve çalışmamız bu ayrımcılığı ortadan kaldırmak. Kanarya Adaları’nın kadınları olarak yapacağımız çalışmalarla dünyada tanınmak istiyoruz.

 

Kürt Kadın Hareketi ile nasıl tanıştınız?

Kanarya Adaları’ndaki kadın grupları olarak dünyadaki kadın mücadelelerini feminist mücadelelerini yakında tanımak, onlarla ilişkiye geçip dayanışmak ve onların deneyim ve tecrübelerinden yararlanmak için bir çalışma içerisindeyiz. Bu temelde Amerika’dan Avrupa’ya kadar birçok kadın mücadelesi veren kadın hareketleri ile ilişkiye geçtik. İlk etapta Zapatista kadınları ile ilişki geliştirdik. Onlarla diyaloga geçerek hem dayanışma hem de onların deneyim ve tecrübelerinden yararlanmak için bir çalışma içine girdik. Zapatista kadınlarından sonra Kürt kadınlarının mücadelesini görmek ve onlarla ilişkiye geçmek için bir çaba sarf ettik ve bu temelde Kürt Kadın Hareketi’ni tanıdık dolayısı ile Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni tanımış olduk. Tabi faklı devletlerde kadın mücadelesi yürüten kadınlarla tanıştık. Amerika’da Witch diye bir feminist grubu var onlardan da etkilendiğimizi belirtmek istiyoruz.

 

Feminist olarak Kürt Kadın Hareketi’ne baktığınızda ne görüyorsunuz?

Kürt Kadın Hareketi’ne baktığımızda dikkatimizi çeken en önemli şey, Kürt kadınların birbirlerine yaklaşımları, birbirlerine karşı üslupları ve aralarında kurdukları birlik ve fedakârlıkları gözüküyor. İki Kürt kadını yan yana gelince adeta bir bütünlük sağlıyor, tam bir yoldaşça yaklaşım gösteriyor. Kürt kadınları mecburiyetten silahlı mücadele de yürütüyor. Şunu çok iyi biliyoruz ki, Kürt kadınının silaha sarılması kendi tercihleri değil. Buna zorlandı. Yaşaması için kendini ifade edebilmesi için mecburen bu yola girdi. Silahlı mücadele bireysel yürütülmüyor. Muazzam bir dayanışma gerektiriyor. Kürt kadınları bu dayanışmayı sağladıkları için bu kadar başarılı oluyorlar.

Kürt kadınları sadece emperyalist, kapitalist ve faşist sisteme karşı savaşmıyorlar. Onlara karşı kendilerini savunurken alternatif bir projede geliştiriyorlar. Yani sadece direnme değil yeniyi kurma geleceğini şekillendirme mücadelesi veriyorlar.

Kürt kadınının çalışmalarına baktığımız zaman sadece kadınlar için değil tüm toplum için bir mücadele veriyorlar. Hatta sadece Kürt halkı için değil tüm dünyada ezilen halklar için bir mücadele veriyorlar. Mücadelelerini genelleştiriyorlar. Oysa Kanarya Adaları’ndaki kadın çalışmaları sadece ideolojik bir çerçevede kalıyor. Bunun için Kürt kadınlarından bu çalışmalarını nasıl tüm toplumun çalışmaları haline getirdiklerini, nasıl tüm alanlara yaşadıklarını öğrenmek istiyoruz. Deneyimlerinden faydalanmak istiyoruz.

Avrupa kadın hareketleri ile Kürt kadınını yan yana getirdiğinizde ne görüyorsunuz?

Tabi Kürt kadını ile Avrupa’daki kadınlar arasındaki fark sadece coğrafi değil. Haklar bazında da bir fark var. Kürt kadını ya da Ortadoğu’daki kadınlar inkar ediliyor. Yok sayılıyor. En azından Avrupa’da inkar yok. İmha yok. Ama son yıllarda Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin gelişmesi ile Kürt kadını, üzerindeki kabuğu attı. Ortadoğu’daki kadınların konumuna baktığımızda Kürt kadınının özgürlük için verdiği mücadele ve geldiği konum gerçekten çok büyük. İmrenilecek bir noktaya geldi. Bu büyük adım tüm Ortadoğu kadınına örnek olacaktır. Ortadoğu’daki kadınları da etkileyecektir. Kürt kadını çok büyük bir iş başardı. Tabi geçmişten günümüze geldiği noktaya baktığımızda bizde hayranlık uyandırıyor.

Kürt kadınları bize şunu gösteriyor, devrimi gerçekleştirdikten sonra özgür olacağım demiyor. Devrimin sonucunu beklemeden, Kürt devrimi ile birlikte özgürlüğümü elde ediyorum ediyor. Kürtler devrimlerini gerçekleştirirken, Kürt kadını bu devrimde rol aldı ve söz sahibi oldu. Kendi sitemini kendisi kuruyor. Oysa Avrupa’daki kadın sistemin içinde ve bu sitemin içinden kendini ve toplumunu dönüştürme derdinde. Avrupa’daki kadınların zihnine devlet sistemi yerleşmiş. Öncelikle Avrupa’daki kadının kendi zihniyetini değiştirmesi gerekiyor. Zihniyet değiştirmek bugünden yarına gerçekleşmiyor, çok iyi çalışmak gerekiyor.

Kadın istese çok şey değiştirebilir. Kadın savaşları barışa evrilme noktasında çok büyük rol alabilir. Yeter ki kendi gücünün farkına varsın. Örneğin, İspanya iç savaşında kadınlar ‘Biz savaş istemiyoruz. Biz çocuk doğurmasak siz kiminle savaşacaksınız’ deyip çocuk doğurmama eylemi başlatmışlardı. Yani bu örnekten de gözüktüğü gibi kadın isterse çok şey başarabilir.

 

Avrupa’daki kadın hareketleri Kürt kadınını nasıl görüyor? Nasıl bir dayanışma içinde olabilirler?

Bizim an itibarı ile Kürt Kadın Hareketi’ne söyleyecek çok fazla sözümüz olamaz. Çünkü Kürt Kadın Hareketi teoriyi bırakmış pratiğe geçmiş. Eğer teoriyi tartışmış olsaydılar bizim söyleyecek sözümüz olurdu. Avrupa’daki kadın kurumları Kürt kadın mücadelesini çok iyi tanımıyor. Önyargılı yaklaşım var gibime geliyor. Sol görüşlü kadın hareketleri Kürt kadının mücadelesini görüyor destek de sunuyor. Ancak genel anlamda baktığımızda feminist hareketlerin Kürt kadın mücadelesini iyi tanıdığını söyleyemeyiz. Oysa Kürt Kadın Hareketi’ni tanısa, birlikte çok önemli sorunları çözebileceğini görecektir.

Kanarya Adaları’ndaki kadın hareketleri Kürt kadınları ile ilişkileri yoktu. Barcelona’daki kadın hareketlerinin Kürtlerle ilişkileri vardı. Barcelonalı kadınlar sayesinde Kürt kadınları ile ilişki geliştirdik. Bu ilişki çerçevesinde ilk defa Kürt eylemlerine katılıyoruz. Bundan sonra bir dayanışma içerisinde olacağız. Yani diyalog çok şeyin önünü açıyor. Bundan dolayı Avrupalı kadınlar ile Kürt kadınları diyalog içinde olmalılar.

Başta Zapatistaların kadın hareketi olmak üzere, dünyanın birçok yerinde kadın hareketleri ile ilişkilendiğinizi belirttiniz. Dünyanın farklı ülkelerdeki kadın hareketleri ile Kürt Kadın Hareketi’ni yan yana getirdiğinizde neler görüyorsunuz?

Zapatista Kadın Hareketi dahil, dolaşıp gördüğümüz tüm kadın hareketleri kendi kendilerine öncülük yapmaya çalışıyorlar onlara destek olacak bir önderden yoksunlar. Ama Kürt halkının bir avantajı var. Kürdistan devrimine önderlik yapan Abdullah Öcalan, aynı zamanda Kürt Kadın Hareketi’ne önderlik, öncülük yapıyor. Kürt kadını, Ortadoğu’daki diğer halkların kadınları gibi yok sayılıyordu. Kürt özgürlük mücadelesi başladıktan sonra Kürt kadını ortaya çıktı. Yani Öcalan başından beri Kürt kadınına öncülük yaptı. Var olan bir kadın hareketine öncü olmadı. Bunun için Kürt Kadın Hareketi farklı diyoruz. Çünkü başından beri kendilerine plan, proje ve perspektif sunan bir önderleri var.

Zapatista Kadın Hareketi ‘Biz kendimizi özerk örgütlemeliyiz. Özerk örgütlersek özgürlüğümüzü elde edebiliriz. Biz özgürlüğümüzü elde edersek halkı da özgürleştirebiliriz’ diyerek, tüm dünyaya örnek oldular. Yine bir örnek Zapatista Kadın Hareketi kadınlara ait yerleşim yerleri, yani yerleşim köyleri kurdu. Yine aynı şekilde Rojava’dan da Jinwar yerleşim yerleri, yerleşim köyleri kuruldu. Ama Zapatista Kadın Hareketi bölgesel kaldı, Kürt Kadın Hareketi ise dünyaya açıldı. Kürt Kadın Hareketi mücadele veren kadın hareketlerine öncülük rolüne soyundu. Fikirleri globalleşti. Yani Avrupa’daki kadın hareketleri ile karşılaştırdığımızda durum biraz daha farklı. Gerek Kürt kadınların olsun gerek Zapatista kadınları olsun mecburiyetten silaha sarılmışlar. Silah olmadan mevcut durumda kendilerini ifade etme, hatta yaşama şansları yok.

 

‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürdistan’a statü ve Efrîn saldırılarına son’ şiarı ile Lüksemburg’dan Strasbourg’a düzenlenen uzun yürüyüşün başından sonuna kadar yer aldınız. Bu uzun yürüyüş sizin için ne ifade ediyor ?

Şüphesiz 17 ülkeden 200’e yakın değişik din, kültür ve düşünceden farklı insanların bir araya toplayıp 10 gün boyunca birlikte yürütmek çok da kolay değil. Yürüyüşe baktığımızda çok muazzam bir emek harcanmış, büyük fedakarlıklarla yapılarak hazırlanmış. Bu anlamda Kürtlere bir teşekkür borçluyuz. Bu yürüyüşte her anlamı ile büyük bir direniş gördük. Farklı ülkelerden farklı insanlarla tanıştık. Farklı coğrafyaların halk mücadelelerini kadınların mücadelerleini birebir yürüyüşe katılanlardan öğrendik.

Bu yürüyüş bizi Kürtlerle tanıştırdı. Birebir Kürt kadınları ile sohbet ediyoruz. Birlikte yemek yiyor, birlikte yürüyoruz. Birlikte eğleniyor, birlikte zorlukları aşmaya çalışıyoruz. On gün zarfında Kürt kadını ve Kürt Hareketi’ni daha iyi tanıma fırsatı bulduk. Şunu da söylemek istiyorum. Bu yürüyüş üzerimize çok büyük bir etki bıraktı bakış açımızı değiştirdi. Özellikle de Kürt kadın arkadaşların duruşu üslupları bilgi birikimleri bizi muazzam etkiledi.

Avrupa’daki sistem bize bireyselliği dayatıyor. Oysa bu yürüyüşte toplumsallaşmayı öğreniyoruz. Yürüyüşün başından sonuna dek çıkan sorunları kim nereden geldi farkına bakmaksızın ortaklaştırıyoruz. Ortak çözümler buluyoruz. Bir anlamda yürüyüş bize bunu dayatıyor. İlk bakışta farklı ülke ve coğrafyadan gelen insanlarla dil sorunun büyük bir problem olduğu gözükse de, öğle değil. Birçok arkadaş farklı dillerde konuştukları için adeta herkes iletişimde birbirlerine yardımcı olmak için birbirleri ile yarışıyor. Ayrıca bu yürüyüşte şunu da fark ettim, eğer insanlar aynı amaç uğruna aynı ideallere sahip ise dil çok da sorun olmuyor bir bakış veya yüz ifadesi dahi karşındaki insanın ne anlattığını anlayabiliyor.

 

Abdullah Öcalan’ın kadınlar hakkındaki projelerini biliyor musunuz? Feminist kadınlar olarak Abdullah Öcalan hakkında neler söylemek istersiniz?

Ben bu yürüyüşe gelmeden önce Öcalan’ı biraz okumuştum fikirlerini, kadına bakışını az da olsa biliyordum fakat kafamın bir köşesinde bir erkek, kadın devrimine nasıl öncülük yapabilir diye bir düşünce vardı. Ancak bu yürüyüşe geldikten sonra burada yaptığım araştırma ve tartışmalarda şunun farkına vardım. İnsanları düşünürken kadın erkek ayrımı yapmak doğru değil. İnsanın zihniyeti önemli. Öcalan’ın fiziki olarak bir erkek olması önemli değilmiş, önemli olan onun düşünce ve fikirler yani zihniyeti. Öcalan bir erkek de olsa düşünceleri, fikirleri ve perspektifleri ile kadına öncülük yapıyor.

Kürt Sayın Öcalan’ı kendine önder olarak görüyor, bu kadar insanın Öcalan’ı kendine önder görmesine rağmen hala içeride tutulması da kabul edilemez. Halkın iradesine saygı gösterilerek Öcalan’ın derhal serbest bırakılması gerekiyor.

Öcalan cezaevinde olmasına rağmen ideallerinden hiç taviz vermedi. Gerek Kürt halkı için, gerek kadına bakışı gerek insani değerlere bakışından taviz vermedi. Eğer taviz vermiş olsaydı bugün dışarıda olabilirdi. Öcalan’ın bunca ağır koşullara rağmen tek başına direnmesi çok anlamlıdır.

 

Kadın mücadelesine katılım konusunda bir çağrınız var mı?

Dünya’nın birçok yerinde kadın kurum ve kuruluşları kadın haklarını savunuyor, Kadınların erkeklerle eşit olmaları için, horlanmışlıkları ortadan kaldırmak için hemcinsleri arasındaki farkları ortadan kaldırmak için vesaire gibi konularda çaba sarf ediyorlar. Tabi ki bunlar çok önemli. Ama şu bir gerçek ki sistem de bizden haklarınızı savunun ama dört duvarın arasından kalın diyor. Bizim bu mücadeleyi dört duvarın arasından çıkarıp alanlara taşımamız gerekiyor. Alanlara inmeliyiz ki topluma kendimizi kabul ettirelim. Eğer kadın hareketi toplumsallaşırsa bir anlam ifade eder yoksa sistemin istediği şekilde bu mücadele devam eder ve bir noktadan sonra biz bize kalırız. Kadın mücadelesi kanunları değiştirebilir ama bu kanunlar eğer toplum içinde kabul görüp uygulanmıyorsa bir şey ifade etmez. Kanunları değiştirmenin yanında toplumun içine girip toplumun zihnini değiştirmemiz gerekiyor.