Leyla’nın gözleri ışıldıyor

"Bu yola çıktığımda karanlığa bir çığlık yolladım. O çığlığın dışarı ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyordum ama görüyorum ki duvarları aşmış ve ulaşmış. Açlık grevine başlarken Amed zindanında yaşananları düşündüm. Sakine’yi, Kemal’i düşünerek motive oldum."

Bir söz vardır “Kimseye gücüm yetmiyorsa kendime de mi yetmiyor?” Kimi zaman karşındakini ikna edemeyip sözün bittiği yerde bedenin silahın olur. Sözün bittiği yerdeydik ya da biz öyle olduğunu sanıyorduk. Çünkü O bize söylenecek sözün henüz bitmediğini hatta daha yeni başladığını gösteriyor. Herkese, her şeye karşı bedeniyle savaşan güçlü bir kadın duruyordu karşımızda.

Kimsenin karşılaşmaya cesareti yok ama bir o kadar da bu cesareti görmek için istekliler. Ona yaklaştıkça aralarındaki konuşmalar da kendiliğinden diniyor. Sessiz ve dingin bir heyecan çöküyor üzerlerine.

Çevresinde tomanın beklediği binadan içeri giriyoruz. Kapıda kızı Sabiha karşılıyor. Herkesi tanıdığı için tek tek sarılıyor. Ayakkabıları dışarıda çıkartıyoruz. Üç genç kadın hazır bekliyor. Biri ayağımıza giymemiz için galoş uzatıyor. Diğeri elimize steril su döküyor. Bize verilen maskeleri takıp içeri giriyoruz. Her türlü ‘mikrop’a karşı korunması gerek. Önce Leyla Güven’in ablasının olduğu büyükçe bir salona alıyorlar bizi. “Sizi göreceği için çok mutlu” diyorlar. Ve yanına girdiğimizde ne yapmamız gerektiğini başlıyorlar anlatmaya. Kalabalık olduğumuz için bir düzen gerekiyor. Beşer kişilik gruplar halinde alınacağımız söyleniyor. Enfeksiyon kapmaması için fazla yaklaşmamızı, dokunmamamızı ve mümkünse sadece kapıdan selamlayarak çıkmamız isteniyor.

AŞKLA DOLU GÖZLERİ IŞILDIYOR

Bulunduğu odadan içeri giriyoruz. Beyaz çarşaflar serilmiş yatağında, üzerinde krem rengi bir hırkayla uzanmış. Maskesinin ardındaki yüzünde davasının mecnunu olan Leyla’nın aşkla dolu gözleri ışıldıyor. Başucundaki sehpada peçete ve su bulunuyor. “Hoşgeldiniz güzel kadınlar” diyor gülümseyerek. Herkes sessiz bir biçimde ona bakıyor. Kimi dayanamayarak gözyaşlarına hakim olamıyor, kimi heyecandan kalbinin duracağını söylüyor. “Ayakta durmayın, oturun” diyor, misafirlerini ağırlayan ev sahibesi edasıyla. İlişiyoruz karşısındaki kanepeye. Söylenecek sözü olan kadınlar olmalarına rağmen sessizlikleri sürüyor. Herkes içinden konuşuyor onunla. Sükuneti bozan Leyla oluyor ve başlıyor çağıldayarak konuşmaya: “Dokunamasak bile bu buluşma bana yetiyor. Lütfen bozmayın moralinizi, üzülmeyin” diyor. “Ben bu yola çıktığımda karanlığa bir çığlık yolladım. O çığlığın dışarı ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyordum ama şimdi görüyorum ki duvarları aşmış ve ulaşmış. Açlık grevine başlarken Amed zindanında yaşananları düşündüm. Sakine’yi, Kemal’i düşünerek motive oldum.”

Nefes almakta zorlanıyor, kızından su istiyor, boğazını ıslatarak devam ediyor konuşmasına: “Elbette hepimiz bir şekilde öleceğiz. Ben sıradan bir ev kadınıydım. Bu mücadelede dolu dolu bir 25 yıl yaşadım. Bu ülkede toplumsal barışın sağlanması için bedenimi ortaya koydum. Herkesin yüklendiği tarihi bir misyon var. Sizler de Kürt kültür ve sanatını yaşatmak için cesaretli bir biçimde yürüdünüz. Sizleri görmek bana enerji katıyor. Birgün o elimizden alınan salonları geri alacağımız günler olacak.”

Leyla konuştukça kadınların morali yükseliyor ve cesaretleri artıyor. Zor da olsa cümle kurmaya çalışıyorlar. Sanat yapmaya çalışan kadınlar olarak vicdanlarıyla üretim yaptıklarını ve Leyla’nın kendileri için umudun ışığı olduğunu söylüyorlar. “Haberlerde Leyla ismini gördükçe güç kazanıyoruz” diyorlar. Leyla “Maskelerinizi indirin görmek istiyorum sizi” diyor. Mizgin Tahir’den söylemesini istediği stranı gözlerini kapayarak dinliyor. Ardından Özlem Gerçek “Daye daye” adlı Zazakî parçayı seslendiriyor. Daha fazla yormak istemiyoruz ama “biraz daha kalın” diyor. Sonra yatağın içinde oturmak istediğini söylüyor. İki kişinin yardımıyla oturuyor ve hırkasını çıkartıyor. “Gelin etrafıma” diyor, dışarıda bekleyenler de içeri giriyor. Çoğalıyoruz. Ve zafer işareti yaparak objektiflere bakıp, tarihe not düşen Leyla yine bozuyor düzeni. Aramızdaki mesafe kapanıyor, yürekler birleşiyor, dokunamadan kucaklaşıp sarmalıyor herbirimizi. Selamlarını gönderiyor ve el sallayarak uğurluyor. ”Daha güzel zamanlarda yine görüşeceğiz” diyoruz. Onun hafiflemiş bedeninin ağırlığını nasıl taşıyacağımızı bilemeden, çıkmadan önce bir kez daha dönüp bakıyoruz. Asla son bakış olmasını istemeden…

 Kaynak: Yeni Özgür Politika/Bircan Değirmenci