O; Devrim, sosyalizm ve özgürlük ideallerine bağlı olarak yaşadı

Şilan, aslen Maraş-Türkoğlu’lu olmakla birlikte metropole göç eden ailelerinden birinin çocuğu olarak, İzmir- Karşıyaka’nın kenar semtlerinden daha çok Maraşlı Alevilerin, Kürtlerin oturduğu Gümüşpala Mahallesi’nde büyümüştü.

İlk gününden son gününe varıncaya kadar her bir günü şahadete tanıklık etmiş olan Mayıs ayı içerisinde bulunuyoruz. 1 Mayıs 1977’de 34 işçi ve emekçinin yaşamını verdiği İstanbul-Taksim Katliamı, 2 Mayıs 1983’de Kandil dağlarında Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin’in, 3 Mayıs 1985’de Ramazan Kaplan ve arkadaşlarının Garzan’da, 2 Mayıs 2016 yılında Azad Siser’in Amed’de, 4 Mayıs 1938’de başlatılan Dersim soykırımında,  6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın darağaçlarında, 9 Mayıs 2017’de Ulaş Bayraktaroğlu’nu Rojava’da, 11 Mayıs 1992’de Gurbet Aydın’ı (Ozan Mizgîn) Garzan’da, 13 Mayıs 1974’de Leyla Qasim’ın Irak’ta darağaçlarında, 13 Mayıs 1999’da Murat Demirhan (Sinan) ve Sadegül Ökmen’in (Rojbin Serhat) Metina’da, 18 Mayıs 1973’de İbrahim Kaypakkaya’nın Diyarbakır işkencehanelerinde, 18 Mayıs 1976’da Fevzi Aslansoy Ankara’da, 18 Mayıs 1977’de Haki Karer Antep’de, 17-18 Mayıs 1982 gecesi Ferhat Kurmay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık ve Necmi Öner’in Diyarbakır zindanında, 19 Mayıs 1978’de Halil Çavgun’un Urfa-Hilvan’da, 31 Mayıs 1971’de Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan Nurhaklar’da ve de adını burada anamadığımız onlarca sosyalist, devrimci, demokrat, yurtsever, özgürlük savaşçısı hep Mayıs ayı içerisinde yaşamlarını adadıkları idealleri uğruna ölümsüzler saflarındaki, o onurlu yerlerini aldılar.

Bu şekilde her bir günü büyük kahramanlıklara ve şahadetlere tanıklık etmiş olan Mayıs ayı, temsil ettiği bu değerleri kendi ile de sınırlı tutmadı. Nasıl öncesinde yaşanmış olan tüm kahramanlık ve şahadetlerin mirasını devralmışsa, aynı şekilde bu mirası sonrasının yaşanan günlere, haftalara ve aylara devretti. Bu anlamda Haziran ayı ilk günü 1971’de Hüseyin Cevahir’in İstanbul-Maltepe’de katledilmesine tanıklık ederek, bayrak yarışı misali, bu mirasın devralındığı bir gün haline geldi.

Kürdistan ve Türkiye halklarının tarihine bu şekilde “Şehitler Ayı” olarak geçen Mayıs, her yıl olduğu gibi bu yıl da sosyalizm, devrim, demokrasi ve özgürlük şehitlerine atfedilen bir ay olarak karşılandı ve yine her bir gününde yaşanmış olan şahadetlerini anarak karşılanmaya da devam edecek.

2018 yılının Mayıs ayına dört gün kala, adeta Mayıs şehitlerini karşılamak ve onlara katılmak istercesine yaşanan bir şahadete daha tanıklık edildi. 26 Nisan 2018 günü  arkadaşları tarafından Sosyalist Şilan olarak bilinen/tanınan Müzeyyen Palabayık’ta Almanya’da şehitler kervanına katıldı.

Müzeyyen Palabıyık arkadaşlarının da andığı gibi, gerçek anlamda bir sosyalistti. Ona bu özelliği veren de daha çocuk yaşlarda onun devrimcilerle, sosyalistlerle tanışması ve o andan itibaren de tüm yaşamını devrim ve sosyalizme adaması ve bu uğurda da nerde olursa olsun bir sosyalist olarak ilkelerinden ödün vermeden yaşamaya devam etmesi oldu.

Şilan, aslen Maraş-Türkoğlu’lu olmakla birlikte metropole göç eden ailelerinden birinin çocuğu olarak, İzmir- Karşıyaka’nın kenar semtlerinden daha çok Maraşlı Alevilerin, Kürtlerin oturduğu Gümüşpala Mahallesi’nde büyümüştü. Bir nevi Şilan’ın yaşamını biçimlendiren de bu mahalle olmuştu. Çünkü bu mahalle 1970’li yılların ortalarına doğru İzmir’de devrimcilerin örgütlendiği ve çalışma yürüttüğü belli başlı alanlardan biri haline gelmiş ve şehadete ulaşmış olan birçok devrimciye ev sahipliği yapmıştı ve her kes tarafından da Gümüşpala bu yönleriyle kabul edilmişti.

Müzeyyen’in abileri de vardı ve evin tek kız çocuğuydu. Aile olarak devrimci ve sosyalist düşüncelerden etkilenmişlerdi. Annesi Zahide ana ise sedece kendi çocuklarının değil çocuklarının arkadaşlarının da bir anası olmuştu. Şilan, daha o zaman Apocu Hareketin adını duymuş olsa da, henüz tanışmamıştı. Türkiyeli sol, devrimci hareketlere daha çok ilgi duyuyor du. Daha çokta Mahir Çayan’ın düşünceleri onda derin bir etki yaratmış ve sempatiye dönüşmüştü. Fakat Apocu hareketle tanışması o kadar uzun sürmedi. Kürdistan’da gelişen ve devrimci eylemleriyle ismi duyuran Apocu Hareket sadece Kürdistan kentlerinde değil, Türkiye metropollerin de çok yaygın bir şekilde ismini duyurmaya başlamıştı. Hatta kendiliğinden sempatizan çevrelerin oluşmasına bile neden olmuştu. O güne kadar Türkiyeli sol, devrimci hareketlerde yer almış ve önemli düzeyde görev ve sorumluluk sahibi haline gelmiş olan kadrolarında bile belirli bir sorgulama yaratarak, yönlerinin Kürdistan’a doğru çevrilmesine neden olmuştu. Bu da kaçınılmaz olarak birçok kişi ve çevrenin Apocularla ilişki arayışı içerisine girmelerini beraberinde getirmişti. Apocularla ilişki kurma arayışında olan bu grupların içerisinde Müzeyyen’in ve daha sonra 1979 yılından İzmir-Menemen’de şehitler kervanına katılmış olan Ali Ekber Başer’inde içerisinde yer aldığı bir grup devrimci de vardı.

Devrimciler için “yaman günler” olarak değerlendirebileceğimiz, 12 Eylül 1980 sonrasında da Müzeyyen devrimci düşüncelerinin ısrarlı bir savuncusu olmaya devam etti ve değerlerine bağlı kaldı. Tavizsiz bir şekilde, o günün koşullarında devrimci çalışmaların içerisinde yerini aldı. Ailesinden cezaevlerine alınanlarda vardı. Ama, o hiçbir zaman bir yılgınlık içerisine girmedi. Zindanların kapısından ayrılmadı. Denilebilir ki, o günleri hem tüm zorluklarıyla yaşadı ve hem de bu zorluklara boyun eğmeden onlara karşı hep bir mücadele içerisinde oldu. Avrupa kentlerine gitmek zorunda kalındığında da bu tutumunu korudu ve sürekli olarak yüzünü; “ve bir gün mutlaka” diyerek hep dağlara ve ülkeye çevrili olarak tuttu.

Fiziken aramızdan ayrılana kadar da, hep böyle yaşadı, ideallerini ve özlemlerini korudu. Onun için mücadelenin hangi alanı değil, üstlendiği görev ve sorumlulukları yerine getirmek esas olandı ve nerede olursa olsun yaşamına yön veren de bu gerçeklik oldu. Öyle de yaşadı.

O doğduğunda ailesi adını Müzeyyen olarak koymuştu. Ailesi, akrabası ve mahalle arkadaşları da onu bu ismiyle tanımışlardı. Hatta ilk mücadele saflarına katıldığında onu tanıyanlardan, hep onu bu ilk ismiyle anımsamaktaydılar. Ama, o özgürlük mücadelesinin saflarında Sosyalist Şilan olarak tanındı. Ne farklı yaşadı ne de farklı bir yaşam arayışına girdi. O bir devrimci ve sosyalist olarak yaşadı. Mayıs ayının arifesin de o da, devrim şehitlerinin saflarına da tüm bu özellikleriyle bir yoldaş, bir devrim savaşçısı olarak “Sosyalist Şilan” adıyla katıldı.

Seni unutmayacağız Şilan, ideallerin, özlemlerin, bağlı olduğun değerler, yoldaşılığın hep bizimle birlikte yaşayacak ve seni hep o gülümsemenle, bizlere bıraktığın anı ve hatıralarınla anacağız.

Kaynak: Yeni Özgür Politika