Paris katliamında yeni perde 2019’da açılıyor

Paris’te üç Kürt kadın devrimcinin katledilmesi üzerinden altı yıl geçti. Katil zanlısı cezaevinde şüpheli bir şekilde öldü, yargılandığı dava fiilen kapandı. Ancak iki yeni dosya açıldı.

Katliam, 9 Ocak 2013 tarihinde Paris’in merkezinde, en işlek tren garı (Gare du Nord) yakınındaki La Fayette sokağında bulunan 157 numaralı binada işlendi. Kürdistan Enformasyon Merkezi’nde, üç kadının cenazesi yarım günden fazla süre kanlar içinde, ahşap zeminde kaldı. Gün ortasında işlenen cinayetlerin üzerinden saatler geçtikçe endişe artmış ve gece yarısında üç kişi binanın kapısına dikilmişti. İçerdeki korkunç tablo ile karşılaşıldığında saat 01:00’i geçiyordu. Günlerden artık 10 Ocak’tı. Uzun bir geceydi. Üç kadının cenazesi, başlarından vurulmuş halde yerde yatıyordu.

Hava soğuktu, termometre 3 dereceyi gösteriyordu. Sabahın ilk ışıklarının çıkmasına henüz saatler vardı. La Fayette sokağı kalabalıklaşıyordu. Bu saatte alışıldık bir durum değildi. Telefonlar çalmaya başlamış ve Paris’teki bu korkunç olayı duyan Kürtler, La Fayette sokağının yolunu tutuyordu. İlk haber yayınlandığında saat 03.00’ü geçiyordu. Artık hiçbir şüphe kalmamıştı; vurulanlar PKK’nin kurucularından Sakine Cansız (Sara), KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan (Rojbîn) ve Kürt gençlik hareketi üyesi Leyla Şaylemez (Ronahî) idi. Cinayetlerin işlenmesinin üzerinden 14 saati aşkın zaman geçmişti. Bu süre içerisinde, katil zanlısı suç aletinden kurtulmuş, ancak izlerini silememişti. İnfazları kusursuz bir şekilde işlediğini düşünüyordu. Olay yerine ilk gelenler arasında da o vardı. Kimsenin şüphelenmeyeceğini düşünüyordu. Kürt siyasi faaliyetlerine sızmak için bir çok zaaftan yararlanmıştı ve bu boşlukları kullanarak, daha çok cinayet işlemeyi tasarlıyordu. Katil zanlısı, iki ev arkadaşıyla birlikte cinayet mahalline doğru yola çıkarken "Sağ salim gördüm ve ayrıldım onlardan. İnanmak istemiyorum" diyerek, katliamla ilgisini gizlemeye çalışmıştı. Kürt medyası canlı yayına başladığında, katil zanlısının rahatlığı da kameralara yansımıştı. Ama henüz şüpheler, onun üzerinde değildi. Ömer Güney isimli tetikçinin, cinayetleri işlemesinden 13-14 saat sonra, bu haber tüm dünyaya yayılmaya başladı.

Kürtler, toplumsal bir şok yaşıyordu. Bu şok dalgası, Paris’ten Avrupa’nın geneline, oradan Amerika, Rusya, Afrika, Avustralya ve gerillanın mevzilendiği Kürdistan dağlarına kadar geniş bir alana yayıldı. Kürtler açısından daha ilk anlardan itibaren her şey netti. Yetkililer, polis ve yargı ne sonuç çıkarırsa çıkarsın, onlar için failler belliydi. Arkasında Türk devleti ve servislerinin olduğundan kimsenin en ufak bir kuşkusu yoktu. Katliam, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Türk devleti arasında görüşmelerin başladığı bir sırada gerçekleşmişti.

KATİLİN BIRAKTIĞI İZLER ANKARA’YI İŞARET EDİYOR

Katil zanlısı için 18 Ocak’ta yolun sonuna gelinmişti. İlk çelişkiler, verdiği ifadeler ve kamera görüntülerinden elde edilen bilgiler arasında ortaya çıkmıştı. Daha sonra, gizlediği pasaportu, Türkiye’ye ziyaretleri, çantasındaki barut izleri, MİT ile Ankara’da yaptığı gizli görüşmelerin ses kayıtları, MİT’in Sakine Cansız’ın infaz edilmesi için verdiği gizli ibareli bir talimat belgesi, Almanya’daki bir suç ortağı, cezaevinden kaçış planı ve çok sayıda tanıklık delillere eklendi. Tüm izler katliam emrinin Ankara’dan geldiğine işaret ediyordu. Hazırlanan iddianamede de MİT’in katliamdaki rolüne açık bir şekilde vurgu yapılıyordu. Ankara’nın soruşturma ile işbirliği yapmayı reddetmesi nedeniyle, suikast perdesinin Türkiye ayağı eksik kaldı. Katliamın emrini verenler, iddianamede hiyerarşik olarak tespit edilemedi. Fransız istihbarat servisleri de ellerindeki gizli bilgileri paylaşmadı. Devlet sırrı gerekçe gösterilerek, sadece kamuoyu tarafından bilenen bazı bilgiler açıldı. Mart 2018’de ANF’ye konuşan Kürt ailelerin avukatı Antoine Comte “Bu davada farklı olan, bu suçlardan Fransa tarihinde ilk kez yabancı bir devletin sorumlu tutulmasıdır. Fransız adaleti, bu suçların arkasındaki faillere tepki gösterdi” diyordu.

ŞÜPHELİ ÖLÜM VE SONRASI...

Tutuklu tek katil zanlısı Ömer Güney, dava başlamadan bir kaç hafta önce 2016 sonunda ansızın cezaevinde şüpheli bir şekilde öldü. Hakkındaki dava da fiili olarak düştü. Ancak davanın bu şekilde son bulmasını reddeden üç kadının ailesi ve genel olarak Kürtler, emri verenlerin ortaya çıkarılması ve yargılanmasını istedi. Kürtler, yıllarca her hafta üç Kürt kadını anmak için La Fayette sokağında bir araya geldi.

Nihayet 12 Mart 2018’de yeni bir suç duyurusu yapıldı. Mart ayında Avukat Antoin Comte, Almanya ve Belçika’daki Türk devletinin saldırı planlarına dikkat çekerek, Fransa’da işlenen üçlü infaz ile bağ kurmuştu. Comte, “Tüm bu faktörleri soruşturacak bir hakim istiyoruz” demişti.

ALTI YIL SONRA...

Altı yıl sonra, aileler ve avukatlar iki dosyada gelişme bekliyor. Bunlardan biri, üç kadının katledilmesi emrini verenler ve Avrupa’daki bu infaz ağının ortaya çıkarılması amacıyla soruşturma başlatılması talebi olurken, diğeri ise “terörizm mağdurları için ayrılan fonların”, üç Kürt kadını için de devreye konulması yönündeki talebi oluşturuyor.

ANF’ye konuşan avukat Jean-Louis Malterre, her iki dosya için 2018 yılında başvuru yaptıklarını belirterek, 2016’da her iki başvuruya ilişkin de gelişme beklediklerini söyledi.

Yeni soruşturma talebini içeren dosyadaki unsurlara ilişkin bilgi veren Malterre, Belçika ve Almanya’daki suikast planlarına dikkat çekerek, “Erdoğan’ın özel servisleri tarafından organize edildi” dedi. Malterre, Avrupa’da bir çok suikast planının devlet tarafından organize edildiğine işaret ederken, “Yöntem olarak Paris’te işlenen cinayetlere benziyor” diye konuştu.

AVRUPA ÇAPINDAKİ CASUSLUK AĞI VE SUİKAST PLANLARI

Bu dosya daha geniş bir casusluk ağır ve suikast planlarını içeriyor. Almanya’da Türk istihbarat servislerinin casusluk faaliyetlerine ilişkin soruşturmalar var. Belçika’da da Kürt sorumlulara karşı potansiyel saldırı nedeniyle bir soruşturma açılmıştı. Kısaca katil zanlısının ölümü ardından dava kapanmadı, zira zanlı yargılanmamıştı. Kimin emri verdiği, kimin yardım ettiği, kimin finanse ettiği, kimin bilgi verdiği ve örgütlenme ağları hukuksal açıdan da netleştirilmeyi bekliyor.

Dosyaya eklenen yeni bilgiler arasında, tespiti yapılan Güney’in aradığı kriptolu numaralar var. Antoin Comte, yıl içinde ANF’ye yaptığı bir açıklamada, “Telefon numaraları tespit edildi. MİT büroları olduğu biliniyor” demişti. Dosyaya yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Güney’in infazlar için kullandığı silahın nereden alındığı da tespit edildi. Ancak avukatlar bunu doğrulamayı reddediyor.

PKK’NİN ELİNDEKİ MİT ELEMANLARININ İTİRAFLARI

Sunulan diğer bir belge ise PKK’nin elindeki iki üst düzey MİT elemanının itirafları olarak dikkat çekiyor. 4 Ağustos 2017’de Güney Kürdistan’da suikast planları yaparken özel bir operasyonla yakalanan MİT sorumluları Erhan Pekçetin ve Aydın Günel, Ocak ayından itibaren ANF’de yayınlanan itiraflarında Paris katliamını MİT’in organize ettiğini söylemişlerdi. Bu itiraflar, MİT’in 14 Ocak 2014’te basına sızan gizli ibareli talimatı ile aynı yıl 12 Ocak’ta sosyal medya sızdırılan ses kaydını doğruluyordu. Belgede Güney’e suikast talimatı verilirken, dört MİT yöneticisinin imzası vardı. Ses kaydında, Güney iki MİT elemanı ile birlikte suikast planlarını tartışıyorlardı. İki MİT sorumlusunun itiraflarında, tetikçi Ömer Güney’in Türkiye’ye seyahatlerinde biletlerinin de MİT’e bağlı bir seyahat acentesi tarafından alındığını söylüyorlardı.

TAZMİNAT BAŞVURUSU

Avukat Malterre, konuya ilişkin diğer bir dosya için Creteil Mahkemesi’ne başvurduklarını söyledi. Üç Kürt kadınının yakınları, 27 kişi tarafından yapılan başvuru kapsamında, 1.336 milyon Euro tazminat istemişlerdi.

Bu başvuru, 1986’da kurulan, “terörizm eylemleri ve diğer ihlal mağdurlarına garanti fonlarını (FGTI)” ilgilendiriyor. FGTI, üç Kürt kadın devrimcinin “Terörist eylem kurbanları olarak değerlendirilemeyeceğini” savunuyor. Ağustos başında Express dergisine konuşan FGTI’nin avukatı Hélène Fabre, başka gerekçeler de öne sürdü. Fabre, bu çatışmanın coğrafik olarak Türkiye’nin bir çatışması olduğu ve Fransa topraklarında ulusal çapta etkilerinin olmadığını öne sürdü. Dergiye konuşan, Kürt ailelerin avukatı Benoît Diestch, “Onların argümanları, (davada) nihai bir kararın olmadığı ve hatanın mağdurlarda olduğu anlamına geliyor” diyerek tepki gösterdi. Diestch, her yıl üç kadının katledilmesinin yıldönümünde eylemler düzenlendiğine de dikkat çekerek, ulusal topraklarda bu olayın etkisi olduğunun altını çizdi.

FGTI’nın argümanları arasında, Ömer Güney’in ölümü nedeniyle mahkemenin infazların “terörist karakterini” nihai olarak tanımaması yer alıyor. Diğer bir gerekçe ise üç kadındın PKK üyesi olması ve PKK’nin terörist öğütler listesinde olması şeklinde öne sürülüyor.

ANF’ye konuşan avukat Malterre de Ömer Güney’in gerçekleştirdiği infazlar için “bu terörist bir eylemdir” vurgusunda bulunarak, bunun iddianamede net olduğunu kaydetti.

FGTI için mahkeme başvurusu Şubat 2018’de yapılmıştı. Üç Kürt kadın devriminin infazının nasıl ele alınacağına ilişkin kararı Creteil Mahkemesi verecek. Mahkemenin önümüzdeki aylarda kararını vermesi bekleniyor.

Malterre, tazminata ilişkin başvurunun prosedür gereği daha uzun bir süre alabileceğini belirtirken, katliama ilişkin yeni bir soruşturma talebinin daha erken bir sonuca varabileceğini ifade etti. Malterre, “Olumsuz karar çıkarsa, itirazda bulunacağız ve bu süreç devam edecek” dedi.