Psikolog Eke: Kadına şiddet döngüsü kırılabilir

Psikolog Nergiz Eke, kadına uygulanan şiddete seyirci kalmanın ötesinde yapılacaklara işaret ederek, toplumsal dayanışmayla şiddet sarmalından çıkılabileceğini söyledi.

“Şiddet sarmaldır. Başladığında birçok şeye nüfuz edecektir” diyen psikolog Nergiz Eke, kişinin şiddet uygulamayı ya da şiddete ortak olmayı tercih ettiğinin altını çizdi. Eke, bu tercihin tezahürlerine kadının maruz kalmaması için bireysel mücadelenin yanında toplum ve devletin gerekli sorumluluğu almasının önemini vurguladı.

Kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Kadına şiddet sokakta, evde ve yaşamın her alanında artık rutinleşti. Buna müdahale etmek yerine olayı cep telefonlarıyla çekenler şiddeti belgeliyor ama kadını kurtaramıyor! Son olarak Emine Bulut’un ‘ölmek istemiyorum’ diye çığlıklar atıp etrafından yardım alamaması düşündürücü bir noktaya işaret ediyor. Şiddet uygulayan kişiye can güvenliği gerekçesiyle müdahale edemesek bile yapabileceğimiz şeyler yok mu? Şiddetin sadece izlenmesine tanık olan ve yardım alamayan kadınların toplumsal güvenini nasıl etkiler? Kadının yardım kanallarına gidebilmesi için ne lazım? Psikolog Nergiz Eke ile hem bu sorulara cevap aradık hem de şiddetin oluşumu ve çözümlerini konuştuk.

Kadınlar sokakta çoğu kez şiddete uğrarken etraftan yardım alamıyor. Emine Bulut meselesinde bu çok tartışıldı. Ambulansın çağrılmaması ya da polisin. Burada şiddeti izlemek mi yoksa can güvenliği mi daha çok durduruyor insanları?

Şiddeti izlemek, buna seyirci kalmak başka bir şey, şiddete maruz kalmış olana yardım etmemek/edememek bambaşka şeyler. Şiddetin ne olduğuna bakmak lazım. Kadına şiddet ekseninde konuşacaksak öncelikle her ay öldürülen kadınların sayısı ya da raporları ortada. Bunlar sadece yansıyan ve görünür olan kısmı. Bir de bilmediklerimiz, ulaşamadıklarımız var. Bir şekilde uygun bir yardım kanalına ulaşamadığı için bu şiddet döngüsünün içinde kalan, yeterli desteği alamayan birçok kadının, eşi, babası ya da partneri tarafından öldürülmüş olduğunu duyuyor ve görüyoruz.

Elbette şiddetin tek bir nedeninden bahsedemeyiz ama en temel nedeni kuşkusuz; bir bireyin hangi ailede, nasıl koşullarda büyüdüğü ve nasıl bir eşitlikçi zeminde yetiştiğidir. Anne-baba ya da ona bakmakla yükümlü kim varsa ilk bilgiler oralardan geliyor. Türkiye’de bugün hala erkek çocuğuna atfedilen şey güçlü olması, tüm gücü her koşulda elinde tutması ve pratiğinde bunun mesajını veriyor olmasıdır… Çocuklar ‘Erkek’ olmanın bu topraklarda ne kadar önemli olduğunu bilerek büyüyor. Eğer evde bir kız çocuğu da varsa erkek çocuğa bunlar söylenirken o da gücün karşı cinste olduğunu bilerek büyüyor ve bunun karşısında kendisini şekillendiriyor. Kurallara daha uygun ve belki daha silik davranarak yaşamaya çalışıyor. Karşısına konulan ‘erk’ ne yazık ki desteklenen, istenilendir. Mesela ilk etapta bir kız çocuğu için giriş çıkış saati belirlenmesi-hava kararmadan evde olması, giyimine kuşamına dikkat etmesi- artık büyüdün vücudun çok belli oluyor, denilmesi gibi. Ancak bir umut var; bir erkeğin bu koşullar içinde büyüyor olması hayatını sadece bu pratikte devam ettireceği anlamına gelmiyor. Kişiler kendini değiştirebilir, kendilerine entelektüel yatırım yapabilir, dünya görüşü değişebilir, karşı cinsle kurduğu ilişkilerde eşitliğin ve aynı hizada durmanın önemini öğrenebilir. Bunun değişmediği koşullarda er ya da geç o gücü eline alacaktır. Gücü sarsan her şeye de tepki verecektir.

İlk olarak onunla eş zamanlı daha silik büyüyen kadına mı?

Elbette öncelikle evde olan kadına yöneliyor bu şiddet. Mesela kadın duygularına karşılık vermemişse ve erkek engellendiyse bildiği ilk yerden karşılık veriyor, şiddetle. Peki, bu durumda kadın ne yapıyor? Genelleme yapmadan ancak daha sıklıkla bilinen “bildiği yerden” karşılık veriyor. “Erkek yapar, siniri saman alevi gibi geçer, babam da anneme neler yaptı, aile olmak böyle” der. Şiddetin her formu önlenebilir. Kişi öfkesini sadece kontrol etmek istemediği için şiddete dönüştürüyordur. Peki, burada şiddete maruz kalan/kalmaya devam eden kadın için ne yapılabilir? Öncelikle devam etmekte olan şiddete müdahale etmek gerekiyor. Kadın için daha güvenli, stabil bir yer oluşturulmalıdır. Bu da bazen söylediğimiz kadar kolay olmayacaktır. Tanık olduğumuz bir şiddete müdahale ederken, kadını güvenli bir yer sağlamaya çalışırken dikkatli olunmalıdır. Kişi can güvenliğinden emin olmalıdır. Araya gireceğiniz bir şiddetin ortasında erkek tarafından yaralanabilir, hatta öldürülebilirsiniz.

Başka şeyler de yapılabilir izlemek dışında, değil mi?

Evet, en basit haliyle kolluk kuvvetlerini çağırmak, gücün üstünde bir güçle olaya müdahale etmesi olasılığını düşünmek gerekli. Sürecin ise hakkaniyetle devam edebilmesidir. Aile kavgası düzelir diye kadın tekrar o eve, o adamın yanına gönderilmemesi gibi. Meselenin şöyle bir tarafı daha var; kadınlar zaten böyle bir şiddetin içerisinde olmak istemiyor ama biz dışarıdan baktığımızda “Gece gündüz dayak yiyor ama hala o evde adamla yaşıyor” diyoruz. Kadının o ortamdan ayrılabilmesi için zeminin güçlü olması lazım. Yoksa bu yukarıdan bakış çok acımasız olur. Çünkü her ne olursa olsun dayak da yese, hakaret de işitse, o ev de o ilişki de bildiği ve kestirebildiği şeyler. Oradan çıkıp bilmediği bir yere dahil olmak kadın için çok zor ve endişe uyandırıcı olabiliyor, çünkü bilmediği, ne olacağını kestiremediği bir yol. O yüzden kadına gücünü hatırlatmak gerekiyor. Birçok kadın örgütü bu anlamda adımlar atıyor. Gerçekten bu işe gönül vermiş kadınlar başka bir yol olduğunu da diğer kadınlara gösteriyor. Bana danışan birçok kadın da mesela içinde bulunduğu durumun farkında ve değiştirmek istiyor. Ancak bu nasıl mümkün olur, ne yapabilir bilmiyor. Onları yardım alabilecekleri, destek kanallarına yönlendiriyorum. Bir uzman olarak bu döngünün neye işaret ettiğini, kendisi için neye denk geldiğini ve başka bir şeyin de mümkün olabileceğini hatırlatıyorum. Bazen kadının bu yardımı almasını bekleyemeyeceğimiz durumlar olabiliyor. Biliyorsunuz ki sizden sonra eve döndüğünde can güvenliği yok. Bu durumda gerekli kaynaklara biz ulaşıyoruz.

Kadının güvenli ve güçlü bir zeminde ayakları üzerinde durabileceğini söylediniz. Peki, kadın şiddet görürken hiçbir yardım alamıyor, bu yardım kanları da devreye girmiyorsa evden çıkmak nasıl gerçekleşecek?

Genellemeden söylersek; içeriden alamadığınız destek ve güveni dışarıdan almaya çalışırız. Zira bizim temel olarak ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri de güven. Etrafımızdan destek ya da destek kanallarının devreye girdiğini görmek isteriz. Bu toplumsal olarak da böyledir, sosyal devletin gereklerinden biri de sizin güvenli ve hakkaniyetli bir yaşamın içinde olmamızı sağlamaktır. Kadın şiddet görürken sağına soluna bakıyor, elinde cep telefonuyla olayı çeken insanlar… Kadın 5 dakika ya da 10 dakika dayak yiyor ve şiddet gördüğü adam, elini kolunu sallayarak uzaklaşıyor. Toplumsal dayanışmanın kadın için ilk çuvalladığı yer burası. O kadın, eve gittiğinde ve dışarıdan biri ona “Neden böyle dayak yiyorsun gidip yardım alsana” dediğinde kadın ister istemez bu yaşadığını düşünebilir. Evet, izleyen 50 kişi vardı, en fazla 3 tanesi yardım etmek için uğraştı ama tüm bunlara rağmen dışarıdaki destek kanallarını göz ardı etmememiz lazım. Bugün İstanbul Sözleşmesi’nden 6284 sayılı yasaya kadar, bunun için mücadele veren, uygulanması için canını dişine katan kadın örgütleri var. Zaten onlara başvurduğunuzda sizi yönlendiren, kanalları açan insanlar bunlar. Yani o dışarıda gördüğünüz insanlar, toplumun tüm profilini yansıtmıyor. Dışarıda mücadelesini veren ve bu mücadeleye yollar açan hatırı sayılı sivil toplum kuruluşu var.

Size başvuran kadınların bu evrelerine tanık oldunuz mu?

Bana kadınlar daha çok psikoterapi süreci için gelirler. İlk aşamada şiddet gördüğünü dillendirenler de oluyor ama bazen benimle güvenli bir ilişkiye ikna olduktan sonra içinde bulunduğu şiddeti anlatabiliyor. Bir de şuna değinmek gerekiyor; kadınların gördüğü şey sadece fiziksel şiddet değil. Ekonomik şiddet ya da duygusal şiddet de bir o kadar can yakıcı. Kadın sürekli beceri, yetenekleri ortaya konularak aşağılanıyorsa, giyimi kuşamı ile ya da fiziksel özellikleriyle dalga geçiliyorsa, değersiz, yetersiz ve bilgisiz olmakla itham ediliyorsa, yalnızlaştırılıyorsa bu da şiddete girer. Öte yandan ekonomik gücün de bir şiddet aracı olarak kullanılması söz konusu. Erkeğin “Bu evden gidersen ya da benden ayrılırsan sana zırnık koklatmam” diye kadını tehdit etmesi ekonomik şiddettir. Kadınlar fiziksel, ekonomik, duygusal ya da cinsel şiddet söylemleri ve şikayetleriyle geldiğinde benim burada yaptığım, onları kurumsal olarak belli iletişim ve yardım kanallarına yönlendirmek oluyor. Sosyal hizmet uzmanlarına ya da kadın örgütüne yönlendiriyorum çoğu kez. Bir de şu çok önemli; bunun psiko-eğitimini de verebilmek. Ne yaşadığını anlamlandırması, durumun tarif edebilmesinin yolunu açmasını sağlamak gibi.

Nedir bu?

Bazen kadınlar yaşadıkları şeyin psikolojik şiddet olduğunu anlamıyor. Yaşadığı şeyi o kadar normal gören, bunun zaten ilişkide ya da evlilikte olması gerektiğini düşünenler var ki. Şiddet denince sadece vurmak, kırmak, darp edilmek olarak algılanıyor. Öncelikle az önce saymış olduğumum şeylerin de bir şiddet olduğunu kadınlara anlatmak gerekiyor. Bir de yardım kanallarını oluştururken diyelim ki akut bir durum var ve kadının hayatı tehlikede. O zaman gerekli yardım kanalını biz sağlayacağız. İlla şiddetin gözünüzün önünde yaşanması gerekmiyor.

Sadece kadına değil çevreye de düşen yükümlülükler var…

Evet, elbette ki, örneğin şiddet gören bir kadına üst kat komşusu “Evlilikte olur böyle şeyler, eşinin de iş ile ilgili sıkıntıları var, o yüzden böyle yapıyordur” derse zaten o yardım kanalı tıkanır. Biz kadınlar çok güçlüyüz, çünkü milyonlarca kadın, o kadar zor koşullara rağmen hayat kurmaya ve ayakta kalmaya çalışıyor ki ve bunu çoğunlukla da başarıyor. Önemli olan bu mücadele içerisinde kadına haritayı net bir şekilde sunabilmek.

Tüm bu koşullar çerçevesinde düşünürsek şiddeti önlemek mümkün mü?

Şöyle ki tamamen bitirme arzusunda olabiliriz ama bunu tamamen yerine getiremeyeceksek de yapabileceğimiz birçok şey var. Çocuk yetiştiriyorsak toplumsal cinsiyet eşitliğini mutlaka anlatabilmek ve bu çerçevede yaşayabilmesini hem pratikte hem de söylemlerinde gözlemleyebilmek gerekiyor. Çocuğun bu bakış açısını gerçekten bir yaşam biçimine dönüştürmesini sağlamalıyız. Birbirimizin söylemlerindeki her türlü eşitsizliğe işaret eden yanları uyarmak gerekli, bu çok basit ama öyle. Çünkü entelektüel, kadın erkek eşitliğine inanıyor ya da toplumsal bir statünüz olabilir ama bu dilinize oturmamıştır. Örneğin “bu işi adamakıllı yapalım” denilmesi gibi. Cinsiyetler üzerinden atfedilen güce karşı tutum almak. Yasa koyucuların, kolluk kuvvetlerinin süreci hakkaniyetle yürütmesi. Kadın hareketi ve örgütlerinin mücadelesinin yolunun bilinçli ya da bilinçsiz tıkanmaması ve desteklenmesi. Şiddet sarmaldır. Başladığında birçok şeye nüfuz edecektir. Kişi şiddet uygulamayı ya da şiddete ortak olmayı tercih etmiştir. Bu tercihin tezahürlerine kadının maruz kalmaması için bireysel mücadelenin yanında toplum ve devletin gerekli sorumluluğu alması önemlidir. Dayanışmayla bugüne değin alınan yol çok kıymetli. Bu yoldan sayısız kadın ve çocukları yeni bir hayat kurdu. Bunları bir an unutmadan sisteme karşı verdiğimiz irili ufaklı mücadelede dilerim daha güzel yollar bulacağız.