Rojava Devrimi tüm kadınların umudu oldu

BAAS Rejimi döneminde kadınların erkek ve devlet şiddetine maruz kaldığını söyleyen Kongra-Star üyesi Hiva Erebo, Rojava devriminin tüm kadınlara umut olduğunu belirtti.

25 Kasım vesilesiyle Kongra-Star koordinasyonu üyesi Hiva Erebo’ya Rojava Devrimi’nde kadın üzerine şiddetin nasıl tanımlandığını, buna karşı nasıl mücadele yürütüldüğünü, mücadelenin kadınlarda ve toplumda yarattığı gelişim düzeyi ve Efrîn’de işgalcilerin kadın üzerine geliştirdiği şiddeti sorduk.

Rojava Devrimi'nde yer alan kadınların, görünen ve görünmeyen boyutlarıyla şiddeti bütünlüklü tanımladıklarını ifade eden Hiva Erebo, "Toprağımızın gasp edilmesini, ulusal kimliğimizin gasp edilmesini de kendi sorunumuz olarak gördük. Kadının siyasetten, askerlikten ve sosyal-kültürel yaşamdan uzaklaştırılmasını da, çocuk yaşta evlilikleri de, berdel-kuma gibi geri adetleri de, fiziki şiddeti de kendi sorunumuz gördük. Şiddeti bütünlüklü tanımladık ve buna karşı mücadelemizin kapsamını çok geniş tuttuk" dedi.

BAAS Rejimi’nin iktidarda olduğu yıllarda Suriyeli kadınların yaşadığı durum ve rejimin kadını ele alış tarzı nasıldı?

Öncelikler kadın mücadelesi şehitlerini Mirabel Kardeşler şahsında anıyoruz. Tüm dünya kadınlarının mücadelesinin devamı için bir kez daha Rojavalı kadınlar olarak mücadele için hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Bu direnişi yükselteceğimizin sözünü veriyoruz. Suriye ve Rojava Kürdistanı'nda uzun yıllar boyunca hem Kürt halkı, hem de diğer halklar ve kadınlar Suriye Baas rejimi egemenliği altında yaşadı. Geçen bu zaman içinde Suriye rejimi de diğer rejimler gibi erkek egemen zihniyet üzerinden kendini örgütledi.

Rojava Devrimi'nden önce kadın çalışmaları devletin belirlediği kurumlar çerçevesinde sınırlıydı. Kadınlar Birliği (Yekitiya Jina) adıyla devletin ideolojisiyle, yine devletin gölgesinde kendini devletin program ve yöntemini yerine getirme temelli oluşturulmuş bir kurumdu. Bunlar dışında herhangi bir kurum oluşturmakta yasaktı. Kadın memurlar, öğretmenler, doktorlar vb. vardı. Ama bunlar kişiler olarak hareket ederlerdi örgütlü bir kimlikleri yoktu. Yine birçok kadın üniversite okusa da diploma aldıktan sonra çalışmaz, ev kadını olurdu.

2000’den sonra kadınlar yavaş yavaş kendilerini örgütleyip önce Yekitiya-Star Rojava Kürdistanı'nda örgütlülüğe kavuşturdular. Rojava ve Suriye’de Kürtler dışında Süryani ve Arap kadınlarının da bir örgütlülükleri ya da kurumları yoktu. Sadece devlete bağlı bahsetmiş olduğumuz kurum vardı. Devletin kanunları içerisinde, ekonomide, siyasi yaşamda kadının bir etkisi bulunmamaktaydı. Parlamentoda ve devlet kurumlarında az sayıda kadın vardı. Rojava Devrimi başlamadan önce kadın çalışmaları bu şekildeydi.

Peki Suriye’de 2011 yılı öncesinde kadına yönelik fiziki şiddetin boyunu neydi? Bu konuda yasalar nasıldı?

Kadına yönelik şiddet, Rojava ve Suriye’de bütün dünyada olduğu gibi erkek egemen sistemle yaşam sürdürülüyordu. Bu şiddete yol açan kanunlarla desteklenmekteydi. Mesela; miras kanunundan tutun da, "namus ve şerefi" için kadını katletme durumları vardı. Erkeğin eşini katlettiği durumlarda "namusunu-şerefini" temizlediği gerekçe gösterilerek cezalarının hafifletildiği olurdu.

Erkek için çok eşli evlilikler serbestti. Bu tarz kanunlar kadına yönelik şiddetin önünü açan etkenlerdi tabi ki. Yani BAAS Rejimi’nin egemenliği döneminde kadın üzerine geliştirilen erkek ve devlet şiddeti azımsanmayacak düzeydeydi. Siyasi, toplumsal yaşamda da kadının hakkını savunabileceği bir zemin yoktu. Hatta birçok siyasetçi kadın bunu istediği gerekçesiyle tutuklanıp işkenceye maruz bırakılmıştır. Buna gerekçe olarak da kadınların devleti bölmek istedikleri söyleniyordu.

BAAS iktidarı döneminde Kürt, Arap, Süryan birçok kadın tutuklandı. Bu Kürt kadınlarından bazılarının halen akıbeti belli değil. Bunu yapan BAAS Rejimiydi. Kültürel olarak da baskı mevcuttu, kadının giyimine bile müdahale ediliyordu. Kendi ulusal kültürüne ait giysi giyen kadın hor görülüp küçük düşürülüyordu. Bu da kadını başka kültür özelliklerini kabul etmeye ve boyun eğmeye mecbur bırakıyordu. BAAS Rejimi de diğer birçok devlet gibi kadının özgürlük adına hiçbir şey bilmemesini hedeflemişti.

Sizin de belirttiğiniz gibi Kürt kadını Rojava Devrimi’nden önce de belli bir düzeyde örgütlüydü. O süreçte bu nasıl başarılmıştı?

Önder Apo’nun Suriye topraklarındaki varlığı aslında yeni bir adım ve yaşamın simgesiydi. Yüzlerce hatta binlerce kadın bulunduğu sahaya gidip O’nu görmüştü. Kadınların O’nun fikir ve ideolojisinden etkilenmeleri Rojava Kürdistanı'nda ve Suriye’de büyük ses getirmişti. Kürt kadınının bu şekilde kendini örgütleme çabası da gelişti. Ve binlerce kadın yönünü özgürlük dağlarına çevirdi. Özellikle halkların kardeşliği, halkların ve kadının özgürlüğü esas amaçlarıydı. Belki burada biraz da ulus özgürlüğü ön plandaydı, ama kendi benliğini, tarihini arama daha çok gelişti.

Kadınlar örgütlenip ev ev dolaşıyorlar ve kadınların kendilerini tanımaları için çalışıyorlardı. Mevcut devlet yasaklarından ve baskısından kaynaklı evlerde gizli eğitimler verilmişti. Kadınlar kendilerini geliştiriyordu ama bu bir örgüt durumuna ulaşmamıştı. 2000’li yıllardan sonra ise bu örgütlülük daha açık bir şekilde yapılmaya başlanıldı. 2005 yılında ise Yekitiya-Star resmi bir şekilde kuruldu. 2005’ten 2016 yılına kadar ise Rojava Kürdistan’ında Kadın Örgütü olarak Yekitiya Star adı altında kendini örgütledi. Yekitiya Star, toplumsal, hukuki ve kadının kendi sitemi üzerinde, son zamanlarda ise ekonomide kendini örgütlü hale getirmiştir.

2016 yılında ise gerçekleştirdiği kongreyle kendini daha da genişletmiş ve Kongra-Star olarak yoluna devam etmiştir. Askeri olarak ise; YPJ örgütlendi. Yekitiya-Star daha sonra Yekitiya-Star’ın bir devamı olan Kongra-Star’da YPJ’yi Rojava kadınlarının meşru savunma gücü olarak gördü ve tanıdı. YPJ tüm dünyada tanınan ve bilinen bir askeri güç haline geldi. Bu esas üzerine Kongra-Star yaşamın her alanında siyasetten tutun, diplomasiye, kültüre, eğitime ve kadın evlerine kadar örgütlenmiştir.

Rojava Devrimi'nde yer alan öncü kadınlar kadına yönelik şiddeti nasıl tanımladılar?

Rojava’da Kürt kadını öncülüğünde bir çalışma gerçekleşti. Rojava Devrimi, devrim içinde devrim, bir kadın devrimi olarak gerçekleşti. Belli bir zamandan sonra ise artık sadece Kürt kadınları değil, Süryani, Arap kadınları da kendilerini örgütleyip bu mücadelenin içinde yer aldılar. Tarih boyunca kadın üzerine o kadar yoğun ve çeşitli bir şiddet uygulanmıştı ki artık kadın gerçek anlamda şiddetin tarifini yapamaz hale gelmişti. Hatta sistem içinde yaşayan birçok kadın şiddetin farkına bile varamayacak halde yaşama devam ediyordu.

Ama Rojava Devrimi’nin öncü kadınları şiddetin başlangıcından bu güne kadar erkek egemenlikli toplumun temel karakteri olarak gördü. Kadınların tarihi boyunca önce sistemleri, sonra sırayla bütün hakları gasp edilmişti. Kadının düşüncesi çarpıtılmış, kendinden uzaklaştırılmıştı. Ama mücadelesi zayıflasa da hiçbir zaman durmamıştı. Tarihin her döneminde kadınlar bir mücadele içerisinde olmuşlardı ve kendi mücadeleleriyle bazı haklarını elde etmişlerdi. Sistem kadın üzerinde her çeşit yöntemle şiddet uygulamaya devam ediyordu.

Bizler devrimimize girişirken Önder Apo’nun savunmalarında ortaya koyduğu düşüncelerden yine Kadın Özgürlük Hareketi’nin çözümlemelerinden ve deneyimlerinden oldukça yararlandık. Sistemi bütünlüklü ele aldık. Toprağımızın, ulusal kimliğimizin gasp edilmesini, kadının siyasetten, askerlikten ve sosyal-kültürel yaşamdan uzaklaştırılmasını, çocuk yaşta evlilikleri de, berdel-kuma gibi geri adetleri de, fiziki şiddeti de kendi sorunumuz olarak gördük. Şiddeti bütünlüklü tanımladık ve buna karşı mücadelemizin kapsamını çok geniş tuttuk. Aslında diyebilirim ki Rojava Devrimi'ne kalkışan kadınların mücadelesi bir bütün şiddete karşı bir mücadeledir ve bu kadın üzerindeki gelişen şiddeti geriletiyor. Rojava Devrimi'nin başından bu yana kadınlar olarak her alanda örgütlendik, zamanla örgütlülüklerimizi daha derin, geniş ve daha özgürlükçü kapsayıcı hale getirdik.

Peki devriminin ardından örgütlenme düzeyinizin nasıl geliştiğini biraz açar mısınız?

Rojava’da daha 2011 yılından itibaren kadın evleri kuruldu. Kadınlar bu evleri kendilerine bir sığınak ve sorunlarına çözüm olacak mekanlar olarak gördüler ve sahiplendiler. Yüzlerce kadın artık devlet kurumlarından ellerini çekip, devlet mahkemelerinden çözüm beklemeyerek artık sorunlarını Kadın Evleri'nde çözüme ulaştırıyordu. Kongra Star’a bağlı olan bu kadın evleri o gün bu gündür kadınların sorunlarının çözümünde çok büyük rol oynuyor.

Yekitiya-Star devrimin başından itibaren çalışmalarını sürdürdü ve kapsamlılaştırdı. Bu gün mücadelesine Kongra-Star olarak devam ediyor. Kadınların tüm toplumsal kurumlar içinde kendi özgün örgütlülükleri vardı ve kendi kimlikleriyle bu kurumlara, mekanizmalara katılıyorlardı. 4 Nisan 2013 yılında kadının ve toplumun özsavunma gücü olarak YPJ kuruldu. Demokratik Özerk yönetimlerin ilanından sonra artık Kadın Konseyi oluşturuldu, kadın kurumları kuruldu. Savunma ve şiddetle mücadele temelli kurumlar açıldı. Tabi hepsi bir anda kurumlaşmaya gitmedi.

KADINLAR TOPLUMDA ZİHNİYET DEĞİŞİKLİĞİNİ YAPABİLECEĞİNİ KANITLADI

Diğer dikkat çekici bir konu ise; Kadın Kanunun 2014 yılının 10. ayından sonra ise özyönetimin ilanıyla beraber yürürlüğe girmesidir. Gelişen devrimin içinde kadın yasası ilan edildiği zaman bizler DAİŞ’in yoğun saldırılarına karşı savaşır durumdaydık. Bölgede süren savaşın içerisinde böyle bir çalışmanın gelişmesi dünya kamuoyunda da büyük yankı uyandırdı. Dünya basını, “Böylesi bir savaşın içerisinde DAİŞ’in en güçlü olduğu süreçte sizler nasıl oluyor da toplumsal bir devrim yapabiliyorsunuz” diyordu. Önemli bir adım olmasıyla beraber tabi ki zorlukları da vardı.

İçinde yaşadığımız toplumda diğer toplumlar gibi erkek egemen zihniyetle şekillendirilmişti. Çok geri, kadını çok ciddi yıpratan, hiçleştiren gelenekler vardı. Çocuk yaşta evlendirmeler, erkeklerin birçok kadınla evlenebilmesi, berdel, vb. birçok geri adet vardı. Bunları engelleyebilmek için bu kanun çıkarıldı. Sadece kanunla bu gerçekliği değiştiremeyeceğimizi biliyorduk. Bir zihniyet mücadelesi yürütüyorduk ve bu zihniyet mücadelesini büyüterek sürdürmek gerekiyordu. Toplumdaki küçük yaşta evlilik, çok eşlilik vb. durumlara karşı mücadele bir kültür halini almalı. Kadınlar bu geri adetlerden dolayı çok acı çekiyordu. Bu nedenle kısa vadede müdahale edebilmek için kadın yasası çıkarıldı.

Tabi ki ilk çıkarılan kanunlar bizler için birincil öneme sahipti. Kadının kendini askeri alanda da örgütlemesi kendi başına ayrı bir öneme sahipti. En büyük örgütleme kadınlar açısından askeri alanda olmuştur. Bunun sebebi ise; eskiden kadınların mücadeleye katılıyor olduğunu duymuş olsalar da toplumda bir kadının evini bırakıp savaşa katılması ve toplum yaşamını da sürdürebilmesi gerçek anlamda bir yenilikti. Artık herkes gördü ki kadın kendi başına bir toplumu koruyabiliyor, kendini yönetebiliyor. Kadın, toplumda da artık zihniyet değişikliği yapılabileceğini kanıtladı.

Rojava’da devrim gelişip kadınlar büyük bir ilerleme yaşarken Kuzey Suriye’nin bazı alanları “ÖSO”, El Nusra, DAİŞ gibi çete grupları tarafından işgal edildi. Kadınların buralarda çektiği büyük acılar, bu alanların özgürleştirilmesinin ardından ortaya çıktı. Şu anda Minbic, Dêrazor, Tabqa, Reqa gibi DAİŞ çetelerinden özgürleştirilen alanlarda kadınların durumu nedir?

Minbic, Reqaa, Tabqa sırayla özgürleştirildi. Dêrazor’un da büyük bir bölümü özgürleştirilmiş durumda. Daha önce özgürleştirilmiş ve şimdi özgürleştirilen bu bölgeler birbirine yakın ve birbirini etkileyen bölgelerdir. Rojava Kürdistanı'nda gelişen devrimle birlikte kadın örgütlülüğünün her alana yayılması, kadınların savaşa katılması, kadın kanunları 400 km uzakta da olsa buralardaki kadınları da etkilemiştir. Mesela Minbic, Reqa, Tabqa, Dêrazor gibi son olarak özgürleştirilen bölgelerdeki kadınlar büyük bir umutla özgürlüklerini beklemekteydiler.

Başta YPJ olmak üzere YPG ve QSD’yi büyük bir sevinçle karşıladılar. Birçok videoda da görüldüğü gibi kadınların siyah çarşaflarını atarken ki sevinçleri onların özgürlüğü açlıklarının ifadesi olmuştur. DAİŞ bazı bölgelerde 4 yıldan fazla kalmıştı. Toplumu kendi etkisi altına almak için kadınların giyiminden tutun, okumasına, toplumsal ilişkilerine kadar birçok konuda baskı yapmıştır. Kadın katliamları ve kırımı gerçekleştirmişti.

Fakat bu bölgelerin özgürleştirilmesi ardından kadınlar büyük bir istekle kendi kurumlaşmalarını oluşturdular ve bu kurumlarda büyük coşkuyla yer almaya başladılar. Şu bu alanlarda 20’den fazla Kadın Meclisi oluşturulmuş durumda. Yüzlerce kadın hem sivil meclislerde, hem de kadın meclislerinde yer alıyor. Kadın Mahkemeleri artık Kadın Evlerinde çözüme ulaştırılıyor. Bu bölgelerde ağırlıkta Arap kadınlar yaşıyor. Hem rejim döneminde kadın kimliklerinden kopuktular, hem de maalesef DAİŞ döneminde büyük kırım yaşadılar.

SURİYE'DE ARAP KADINLARI KÜRT KADINLARIN MÜCADELESİNDEN GÜÇ ALIYOR

Rojava’da Kürt kadını öncülüğünde geliştirilen kadın devriminden güç ve örnek aldılar. Devrimimizin deneyimlerinden yararlanıp kendi sahalarının özgünlüklerine göre kurumlaşmalarını oluşturdular. Bence Rojava ve Kuzey Suriye devriminin en temel başarılarından biri budur. Arap kültüründe dayatılan örf-adetlerin Kürtlere göre çok daha eskiye dayanıyor. Erkek egemen zihniyet kalıpları da çok daha köklü. O nedenle Arap kadınlarının kendi kimliğiyle buluşma ve özgürleşmek için attıkları her bir adım çok büyük bir önem taşıyor.

Suriye’de Arap kadınları ilk defa böyle büyük adımlar attılar. Kendi kimlikleriyle örgütlerini, kurumlarını kurdular. Arap Kadın Taburları oluşturuldu. Arap kadının tarihinde özgün askeri bir örgütlenmesi yoktur. Fakat Rojava’da Arap Kadın taburu kuruldu. Dêrazor'da Arap kadın birlikleri DAİŞ’e karşı mücadele ediyor. Yine YPJ içinde birçok Arap kadını var. Arap kadınların yaşadığı sorunlar ve kadına yönelik şiddet bazı alanlarda hala olsa da, bunlar devrimsel gelişmelerdir. Kendi başına bir devrimdir.

Arap kadınları her fırsatta Kürt kadınları öncülüğünde başlayan Rojava devriminin kendileri açısından umut haline geldiğini, moral ve ruh aldıklarını söylüyorlar. Bu devrimde kadının başarabileceğinin ispatlandığını ve bunun onlara kendi cinsini tanıma ve güven noktasında bir meşale olduğunu, kendi örgütlülüklerini ve kurumlarını oluştururken bu deneyimden faydalandıklarını ifade ediyorlar.

Peki özgürleştirilen alanlardaki kadınlar örgütlenme ve kurumlaşma çalışmalarını nasıl yürütüyor?

Özgürleştirilen alanların kendini örgütlenmesi belki uzun bir zaman olmadı ama meclisler olarak örgütlenmişlerdir. Bu şehir, şehir Reqa Kadın Meclisi, Tabqa Kadın Meclisi, Mınbic Kadın Meclisi ve Dêrazor Kadın Meclisi olarak herkes kendi şehri ve kantonunda çalışmasını yürütmektedir. Bunun dışında özyönetim sisteminin içerisinde ise; Kadın Konseyleri veya Kadın Komiteleri olarak kadınların sorumlulukları vardır.

Eğitimde, mahkemede, sağlıkta, kültürde bulunan bütün kadınları bir çatı altında toplayan sistem Kadın Meclisi'dir. Diyebiliriz ki; şehirlerin Kadın Meclisleri kadınların bir araya toplandığı çatı örgütüdür. Yine tüm Suriye’yi kapsayan Suriye Kadın Meclisi’nin kurulması da kadınlar açısından büyük bir gelişme ve başarıdır. Giderek bu proje daha başarılı olacak ve tüm Suriye kadınında büyük gelişmeler yaratacaktır.

Kongra-Star olarak onlarla nasıl bir ilişki ve bağ içerisindesiniz?

Kongra-Star da bu noktada Rojava, Kuzey Suriye ve Suriye’de kadınlardan kendini sorumlu görmektedir. Kadınların eğitilip-örgütlenmesi, farkına varmasını ve öğrenmesini sağlamakla görevlidir. Bu bölgelerin özgünlükleri açısından örgütlenen meclislerin kendi iradeleriyle, renkleriyle kendilerini yönetebilmeleri için Kongra-Star’dan aldıkları tecrübeden faydalanmaktadırlar. Meclisler arasında da diyaloglar gelişmektedir. Çünkü bölgelerimiz aynıdır. Kadınlar bu meclislerde yer alarak kendi kendilerini yönetmektedirler. Tecrübe paylaşımı noktasında da diyaloglar geliştirmektedirler. Artık Kadın Meclisleri kendilerini yönetip örgütleyebilecek duruma gelmişlerdir.

Peki Rojava ve Kuzey Suriye’de kadınlar öncülüğünde yürütülen devrim ve mücadele erkekte nasıl bir değişimi yarattı?

Toplum zihniyetinin değişim-dönüşümü ve erkek egemen zihniyetin aşılması noktasında uzun zamanlar gerekmektedir. Bizler bunun 7-8 yılda değişemeyeceğinin farkındayız. Ama adım adım sistemin ona yüklediği egemen özeliklerin gelip kendisini de vurduğunu göstermek ve erkeği dönüştürüp demokratik yaşamı geliştirmek çabasındayız. Bu doğrultuda mücadelemiz ve kadının yaşadığı gelişme erkeğe ağır da olsa bir değişimi dayatıyor.

Amacımız erkek aklı ve zihniyetinde değişime gidebilmektir. Son birkaç yılda egemen zihniyeti sorgulatmak ve bunu aşma çabası geliştirebilmek için Kürt, Arap, Suryani, Ermeni vb. halklardan erkeklere dönük eğitim faaliyetlerimiz oldu. Bu değişim için iyi bir zemin oluşturmuştur. Dikkat çekicidir ki son yıllarda şiddetle mücadelede erkekler hem birçok yerde fikrini dile getiriyor, hem de değişimin-dönüşümün yolunu bulabilmek adına girişimler de bulunuyor. Fakat kadına yönelik şiddet her ne kadar geriletilse de hala sürmektedir.

Efrîn şehri kadının Suriye’de iç savaş ve Rojava’da devrimin başlamasından bu yana kendini en özgürce ifade ettiği, en fazla örgütlendiği ve kurumlaştığı bir şehirdi. Kadın üzerine en yoğun şiddeti uygulayan DAİŞ’in ortağı Türk devletinin işgalinden sonra Efrîn’de kadınların durumu nedir?

Başta da belirttiğim gibi kadına, topluma ve halklara yönelik şiddet birbirine benzemekte ve aynı zihniyetin bir sonucudur. 21. YY’da kadınlar olarak bazılarımız yaşayarak, bazılarımız gelişmeleri izleyerek görüyoruz ki toprakları üzerinde yaşamak isteyen, toplum için öncülük yapmaya çalışan, demokratik bir sistem oturtmaya çalışan, demokrasi ve özgürlük arayışı olan kadınlar hedef alınmaktadır. Bu egemen sistemler toplumun, halkların ve kadınların kendini yönetmesinden korkmaktadır. Öncü kadınlara yapılan saldırılar tüm topluma ve kadınlara yapılan saldırılardır.

Bu esas üzerinde erkek egemen sistem eliyle birçok ülkede savaş yürütülmektedir. Rojava Kürdistanı'nda özelde de Efrîn üzerinde yürütülen saldırı konsepti de bu zihniyet ve sistemin bir ürünüdür. Bu saldırılar sonucu binlerce kadın, çocuk, insan göç ettirildi yaralandı, katledildi. Biliyorsunuz çete grupları ve bunların en vahşisi DAİŞ kadın kırımı gerçekleştirdi Suriye ve Irak’ta. Türk devleti DAİŞ’i besledi. DAİŞ'in kadın kaçırmaları, tecavüzleri ve kurduğu köle pazarlarında Türk devletinin imzası var. Ama DAİŞ başaramadı, Rojava’da başlayıp tüm Kuzey Suriye’ye yayılan kadın devrimi ve onun meşru savunma güçleri YPJ karşısında. Onun başaramadığını Türk devleti kendisi başarmak istedi. Önce Şehba ve sonra Efrîn’i işgal etti.

EFRÎN TÜRK DEVLETİNİN İŞGALİNDEN ÖNCE DEMOKRASİ VE KADIN ŞEHRİYDİ

Şehba’da Türk devletinin işgalinden önce de kadınlar “ÖSO”, El Nusra ve DAİŞ şiddetini yaşasalar da sizin de belirttiğiniz gibi Efrîn’de durum bambaşkaydı. Efrîn toplumu ve kadınları devrimin başından bu yana en üst düzeyde demokratik örgütlenmelerini kurdu. Efrîn’de kadınlar her açıdan örgütlüydü ve kendilerini her alanda ifade ediyorlardı. Efrîn adeta bir demokrasi ve kadın kentiydi. Binlerce mülteciyi ve mülteci kadını bağrına bastı. Efrînli kadınlar 7 yıl boyunca Türk devleti ve çetelerinin kuşatmasına rağmen Dêrazor, Rakka, İdlib, Humus, Hama ve Suriye’nin birçok alanından gelen halkla ve kadınlarla ekmeğini paylaştı.

Efrînli kadınlar kapı kapı dolaşıp Efrînlilerden yardım toplayarak savaş mağduru insanları doyurdu, barındırdı. Efrîn işte böyle bir kentti. Bu nedenle bir anlamda Efrîn’in hedef alınmasını kadın sisteminin ve tüm Suriye kadınlarının hedef alınması olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ki bu gün Efrîn’den kadınları kaçırma, tecavüz, fidye, katliam haberleri geliyor. Türk devleti ve çeteleri orada kurdukları sistemle adeta şeriatı işletiyor. Kadınlara erkeğin ve ailenin kölesi olma dayatılıyor. Daha önce kadın sisteminde öncü düzeyde yer almış kadınlar katlediliyor. Kadının en fazla bağ içinde olduğu tarım, üretim alanı talan ediliyor.

Peki siz Kongra-Star olarak Türk devletinin bu işgaline karşı nasıl bir çalışma içerisindesiniz?

Aslında şunu belirteyim Efrîn işgaline karşı mücadele hepimiz için temel bir gündemdir. Zaten YPG ve YPJ güçleri Efrîn içinde mücadelesini yürütüyor. Efrîn’in kıyısında Şehba’da mücadelelerini sürdürüyorlar. Bütün baskı, tehdit ve psikolojik savaşa rağmen Şehba’da bulunmaları bile bir direniş biçimi. Ama Efrîn kadınları sistemlerini ve örgütlülüklerini Şehba’da da sürdürüyor.

Kongra-Star olarak Efrîn’deki işgali tüm dünya kadınlarının gündemine taşımak ve ortak mücadele platformu geliştirmek için kampanyalar düzenledik. Dünyanın birçok yerinden kadın heyetleri geldi ve Efrînli kadınların durumunu yakından inceledi. Aynı zamanda Rojava Devrimi ve kadınların yarattıklarını da gördüler. Bu gün Kongra-Star olarak hem Efrîn’i yeniden özgürleştirmek, hem de Kuzey Suriye’nin diğer alanlarını mevcut saldırılardan koruyabilmek için diplomatik, siyasi, askeri her anlamda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Efrînli kadınların direnişinden aldığımız güçle bu mücadelemizi daha da geliştireceğiz.

25 Kasım Kadın Şiddete Karşı Mücadele günü vesilesiyle belirtmek istediğiniz bir şey var mı?

Biz tüm dünya kadınlarının ve 4 parça Kürdistan’da kadınların geliştirdiği mücadeleleri selamlıyoruz ve bunlardan büyük güç alıyoruz. Ama bu 25 Kasım'da kadınların, kadına karşı en büyük şiddeti geliştiren Türk devletini gündemine alması gerektiğini düşünüyorum. 25 Kasım'dan başlayarak dünya kadınlarının faşizme karşı geliştireceği ortak mücadele onu geriletecek ve dağılma durumuna getirecektir.

Bugün Türk devleti Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yüzlerce Kürt kadın siyasetçiyi tutuklamıştır. Özyönetim direnişi sürecinde onlarca kadın katledildi, çıplak bedenleri teşhir edildi, cenazeleriyle oynandı. Efrîn’de özgürlük savaşçısı kadınlar hedef alındı. Barin Kobane’nin cenazesiyle oynandı, teşhir edildi. Kürt kadınına zindan, tecavüz, katliam ve teşhiri dayatan Türk devleti, Türk kadınının da her şeyine müdahale etti, ediyor. Kadın iradesi diye bir şey tanımıyor.

'LEYLA GÜVEN'İN EYLEMİNİ SELAMLIYORUM'

Türkiyeli kadını da sadece erkeğin eşi ve bir çocuk makinesi olarak tanıyor. En geri hukuk ve şeriat yasalarını geliştirmeye çalışıyor. Bu doğrultuda Türkiyeli kadınlarında Kürt ve Suriyeli kadınların mücadelesini desteklemesi, onları anlaması ve ortaklaşması kendi gelecekleri için gereklidir. 25 Kasım'da başta Suriye, Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu olmak üzerine tüm dünya kadınlarını kadına karşı şiddetin en yoğunlaşmış biçimi olan faşist Türk devletine ve Erdoğan diktasına karşı mücadeleye çağırıyorum.

Ayrıca buradan Leyla Güven’in Önder Apo üzerinde gelişen tecride karşı geliştirdiği eylemi selamlıyorum. Kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Önder Apo’nun bizlerin özgürlüğü için geliştirdiği fikir ve projelere minnettarız. Önder Apo kadın özgürlüğüne en fazla emek veren kişidir. Tüm kadınları kendi özgürlükleri için Önder Apo üzerinde yürütülen tecride karşı mücadeleye davet ediyorum.