Tutsak Söyler: Bu onur davasıdır

Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde 16 Aralık’tan beri açlık grevinde olan Özlem Söyler, ölüme meydan okurcasına her sonucu bilerek ve anlamlıca karşıladıklarını belirterek, “Bu bir onur davasıdır” dedi.

Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde 98 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevini sürdüren tutsaklardan Özlem Söyler, gönderdiği mektupta şunların altını çizdi: “Duyuyoruz ki, herkes bizim adımıza kaygılı ve endişeli. Elbette manevi olarak bu bize moral ve güç vermekte, ancak yerinde durarak endişeli ve kaygılı olmak bizi bir nevi anlamamak olur. En azından süreç bunu artık kaldırmıyor.”

Özlem Söyler, 1985’te İstanbul Ümraniye’de doğdu. Babası Erzurumlu, annesi Trabzonlu olan Söyler, 2002’de Kürdistan Özgürlük Mücadelesine katıldı. 2012’de Amed’de tutuklandı ve 17 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Söyler, neden eylemde olduklarına, umut ve beklentilerine yer verdiği bir mektup kaleme aldı. Söyler’in, eyleminin 85. gününde kaleme aldığı mektup şöyle:

BİZE KARŞI DA TECRİT DERİNLEŞTİRİLİYOR

Dışarının siyasal havası elektriğini en çok buralarda gösterir. Artık doğru düzgün bir cümle bile paylaşımlarımızda yapamıyoruz. “Sakıncalı” bulunup disiplin suçu konusu yapılabiliyor. Tezat ve çelişkili gelse de gerçek şu ki; tecride karşı bir tutum içindeyiz ama bize karşı da tecrit derinleştirildikçe derinleştiriliyor. Hoş, kişisel olarak buna bir itirazımız yok. Bizim itirazımız şahsımızda topluma dayatılan tecridedir.

ÖLÜM TEHDİDİ ALTINDA YAŞAMAKTANSA

Ruhsal olarak moral ve kararlılıkta ilk günkü kadar canlı, moralli ve daha da iddialı olduğumu belirtmeliyim. Bizim gibi özgürlüğe gönül vermiş bireyler nerede, ne kadar ve nasıl yaşamaları gerektiği konusunda anlama ve iradeye sahiptir. Şimdi de belirtiyorum; her gün kölece inkar eşiğinde ölüm tehdidi altında yaşamaktansa ölüme meydan okurcasına bilerek ve anlamlıca karşılıyoruz, her sonucu. Bu bir onur davasıdır. Onurumuz, onursal direnişimiz, halklar adına mutlak başarıya ulaşacaktır.

DAHA YÜKSEK SAHİPLENME

Hem Kürt hem de Karadenizli bir kadın olarak böylesi destansı, tarihi bir süreç içinde yer aldığım için mutluyum. Halklar ve halkımız bu zafer halayında daha yüksek bir ses ve sahiplenmeyle yanımızda olmalıdır. Sevdiklerimiz, ailelerimiz, dostlarımız, Türkiye halkları ve Kürt halkından beklentimiz budur. Denizler, Mahirler, Kemaller ve Sakineler bize böylesi bir halklar bahçesi miras bıraktı. Bu bahçenin birlik ruhunun kurumasına izin vermeyelim. Öncülerimizin ruhlarını şad, vasiyetlerini gerçek kılacak olan; bu anlamlı, uzun soluklu direniştir.

VİCDANİ ÇÖKÜNTÜ YAŞAYACAĞIZ

Farkında olalım olmayalım 21 yıldır İmralı tecrit sistemi karşısında insanlığımız, vicdanımız ve sabrımız sınanıyor. Yeterince darbe aldık zaten. Bu toplumsal yaranın bir an önce tedavi edilmesi gerekiyor. Yoksa hepimiz bugün yapmadıklarımız karşısında ileride vicdani çöküntü yaşayacağız. Evet, umut güzeldir. Fakat umut artık tek başına hayallerimizi gerçekleştirmiyor. Umut, bir kiraz ağacı gibidir. Eğer büyümesini, çiçeklenmesini ve meyveye durmasını istiyorsak suyunu vermeli, çapasını yapmalı, toprağını havalandırmalıyız. Bu da korkmadan, cesurca grevcilerin taleplerini desteklemekten geçer…

ENDİŞELİ VE KAYGILI OLMAK YETMİYOR

Duyuyoruz ki, herkes bizim adımıza kaygılı ve endişeli. Elbette manevi olarak bu bize moral ve güç vermekte. Ancak bilinmelidir ki; yerinde durarak endişeli ve kaygılı olmak bizi bir nevi anlamamak olur. En azından süreç bunu artık kaldırmıyor. Kaygısı ve endişesi geleceğe dönük yüksek olan Heval Leyla’ydı. O da bunun için ne yapılması gerektiğini söyledi ve duruşunu ortaya koydu. Bu görüntüye iyi bakıp güzel cevap olmak gerekiyor.

SAĞLIĞIMIZ GELİŞMELER BAĞLI

Bugün eylemimizin 85. günündeyiz. Durumumuz, yani sağlığımıza değinmedim. Bizim sağlığımız, gelişmelerle bağlantılı olduğu için bilinçli olarak değinmedim. Özgür ülkede, özgür sohbetlerde buluşmak dileği, umudu ve direnciyle kalın…”