‘Büyük Kıtlığın’ intikamı: Black 47

Yukarıdaki başlık, İrlandalı yönetmen Lance Daly’nin, “Black 47” filminin kısa ve net bir şekilde özetliyor.

68’nci Berlinale’de gösterilen film, İrlanda tarihinde bir dönüm noktası olan 1845 ile 1852 yılında yaşanan “Büyük Kıtlık” yıllarını ve bunun sorumlusu İngiliz yönetimine karşı Martin Feeney isimli bir gencin isyanını irdeliyor.

Yer; İrlanda. Tarih; 1845 ile 1852 yılları… Adada, büyük bir kıtlık yaşanıyor. İrlanda’nın tarihinde bir dönüm noktası olan bu yıllar, İrlandaca Gorta Mór (Büyük Açlık), diğer ismiyle ‘Patates Kıtlığı’nda kitlesel açlık, hastalık ve göç denemi başlıyor. Halkın temel gıda malzemesi olan patateslere buluşan hastalıkla başlayan süreçte, toplam 1 milyon insan hayatını kaybediyor, 2 milyon kişi de dünyanın farklı ülkelerinde göç etmek zorunda kalıyor. 7 yıllık bir kıtlık dönemi bittiğinde, nüfusun yüzde 25 civarında azalmasına neden oluyor. Bu sadece insanların hayatına mal olmakla kalmıyor, adanın demografik yapısı değişerek, siyasi ve kültürel farklılıkları da ortaya çıkarıyor. İrlandacanın kullanımı azalıyor, İngilizce dili yaygınlaşıyor. Dinsel olarak da ciddi değişiklikler yaşanıyor.

Tüm bunların yanında, bu dönem aynı zamanda İrlanda’nın bağımsızlığına giden yolu da beraberinde getiriyor. Sonraki yıllarda gelişecek özgürlük mücadelesinin örgütlemesine zemin oluyor, ya da diğer bir ifadeyle mücadelenin alt yapısını oluşturuyor. Yaşanan kıtlık yılları her ne kadar doğal bir felaket gibi görünse de dönemin İngiliz sömürgeciliğinin, yardımda bulunmaması ve dışarda gelen yardımlara izin vermemesi aslında yaşanan bu kıtlık ve ölümlerinin nedenini de açıklıyor. Zaten daha sonraki yıllarda İngiliz yetkililerinin bu konuda özür dilemesi de bunu işaret ediyor.

Şimdiye kadar bu yıllarda yaşanan kıtlık ve trajediden çok bahsedildi, sanat ve kültürel eserlere konu oldu. Şarkılar söylendi, şiirler yazıldı. Ve işte o yıllardan kalan bir şarkının sözleri...

“Patatesler Küçük Kaldı

Ah patatesler küçük kaldı, buralarda buralarda

Ah patatesler küçük kaldı, buralarda Donegal’da

Kabuklarıyla yiyoruz, buralarda buralarda

***

Ah keşke kazlar olsaydık, gece sabah

Ah keşke kazlar olsaydık, yaşayabilseydik huzurla

Serbestlik saatine kadar, yeseydik mısır, yeseydik mısır…”

O dönemi fazlasıyla özetleyen bu şarkının sözleri yönetmen Lance Daly’nin, “Black 47” filmine damgasını vuruyor; Duygusal, hassas, intikam ve öfke…

‘BÜYÜK KITLIK’ VE BLACK 47

İrlandalı yönetmen Lace Daly, “Black 47” filmi o yıllarda yaşanan kıtlığı anlatıyor. Film biyografisinde kendisine has ve özgün bir dil oluşturarak, sinemada kendisine bir yol bulan Daly, dünyanın bir çok festivalinde ödüller alarak, isminden göz ettirmeyi başardı. Yönetmen, “Black 47” filmiyle de bu çıtayı yükselteceğe benziyor.

Filmin senaryosu, Lance Daly’nin de içerisinde bulunduğu 4 kişilik bir ekip tarafından yazılıyor. 100 Dakika olan film, oldukça güçlü bir kadro yapısına sahip. Filmin dünya prömiyeri önceki gün 68’nci Berlinale’de yapıldı. Film her ne kadar festivalin yarışma bölümünde gösterilse de herhangi bir ödül için yarışmıyor. Büyük bir ilgi gören film, ilk baharda dünyanın bir çok ülkesinde vizyona girecek.

PARALI ASKER, AÇLIK VE AMERİKA RÜYASI

O dönemi anlatan ilk uzun metrajlı film olan “Black 47”, İrlanda’da 1847 yıllarında yaşanan “Büyük Kıtlık’ın yaşandığı dönemde geçiyor. Halk, açlık, sefalet ve ölüm ile pençeleşiyor.

Film, çamura batmış bir kafa tasının yakın planda, görüldüğü bir sahne ile açılıyor. Peşinden açlığın kol gezdiği, çorak ve vahşi coğrafyada cesetlerin üst üste yığıldığı sahneler takip ediyor. Korkunç, acı ve ürkütücü…

Bu manzara içerisinde farklı bir dünyadan çıkıp geldi her halinde belli olan bir savaşçıyı andıran atlı; Martin Feeney’i (James Frecheville) görüyoruz. Bu genç, uzun boylu, genç, atletik ve kızıl sakallarıyla tipik bir İrlandalı. İngiltere adına Afganistan’da savaşmış, parası olan bu genç, ürkütücü manzaraya rağmen umursamaz bir şekilde yolunda ilerliyor.

Tek hayali evine dönüp, oradan ailesiyle birlikte Amerika’ya gitmektir. Hayali, planı açlık ve nettir; Sefalet ve açlıktan kurtulmak için topraklarını terk etmektir. Çünkü yüz binlerce kişinin ölümü ile bir halkın yaşadığı bu trajediye hiç bir çözümün olmadığına inanmaktadır. Onun için de bireysel bir kurtuluşun peşinden gitmeyi tercih eder.

Ancak ulaştığı evde karşılaştığı manzara kendisi için sarsıcıdır. Annesi açlıktan ölmüş, kardeşi iktidar tarafından asılmıştır. Kız kardeşi ve çocuklarıysa eski ve kullanılmaz hale gelmiş evde açlıktan ölüm ile pençeleşiyorlar. Martin, kız kardeşi ve çocuklarıyla Amerika yolculuk planını hayata geçirmeye çalışırken beklenmedik şeylerle karşılaşır; İmparatorluğun halkı cezalandırma stratejisi, yerel işbirlikçilerin rolü, Katolik rahiplerin halkı inançlarından koparılma politikasının sert acımasız duvarına çarpar. Sonuç; İngiliz askerleri tarafından tutuklanarak, göz altına alınması oluyor. Buradan kurtulmayı başaran Martin, Amerika’ya gitme hayallerini bırakıp, adalet için intikam arayışına giriyor. Zaten döndüğünde kız kardeşini ve çocuklarını açlık ve soğukta donmuş halde görmesi intikam duygusunun daha artmasına yol açıyor. Artık isyan onun için kaçınılmaz hale geliyor.

ADALETSİZLİK, ÖLÜM VE İSYAN

Martin Feeney’in kaçışı her ne kadar fantastik ve bireysel kahramanlık girişimi bize uçuk Hollywood filmlerini andırsa da ortada bir Robin Hood’un izleri görmek de mümkün. Ancak onun İngiliz sömürgeciliğine karşı geliştirdiği vicdan ve adalet eylemi kendisini alkışlattırarak, bize bu detaylara takılmamayı söylettiriyor. Yönetmenin de odaklandığı nokta da bu oluyor, zaten.

Feeney, ilk olarak eylemlerine yerel işbirlikçileri öldürmekle başlıyor. Bunları sırayla İngiliz yönetiminin bölgedeki sefalet, açlık ve yoksulluktan etkilemeyen uzantıları izliyor. Bu eylemler giderek artarken, bölgedeki İngiliz yönetimi isyancı Martin Feeney’i durdurmak için harekete geçiyor.

Bunun için de daha önce kendisiyle birlikte Afganistan’da kalmış, onunla arkadaşlık yapmış, ancak döndükten sonra polislik yaparken bir suçluyu öldürme cezasında hapiste yatan yaşlı ve deneyimli Hannah (Hugo Weaving) seçilir.

Martin Feeney’in kelesi karşılığında cezasının sonlandırılacağı sözü verilir. Bir katil portesi çizen korkunç Hannah’tan merhamet ve vicdan beklemek büyük bir yanılgıdır. Pope (Freddie Fox) isimli subay liderliğinde Hannah ile birlikte 4 kişilik bir ekip, Martin Feeney’ı takibe koyulur. Batı İrlanda’nın çetin ve zorlu coğrafyasındaki bu kovalamaca Feeney’i durdurmak yerine daha da hırçınlaştırır. Yerel ibrikçiler, kilise rahipleri, askeri subaylar onun hedefindedir. Kıvrak zekası ve öngörüsü ile İngilizlerin bütün planlarını boşa çıkartması, düşmanlarını daha da çılgına çevirir.

KATİL HANNAH YUMUŞAR MI?

Filmin ilerleyen sahnelerinde kovalamaca sürerken Martin Feeney, Hannah ile yüz yüze gelir. Onu öldürme fırsatı yakalamasına rağmen eski hukuka bağlı kalarak, onu öldürmez. Sadece gözlerinin içine bakar ve gider. Bu hareketi katil yüzlü Hannah’ın ona karşı yumuşamasının başlangıcıdır aynı zamanda. Nitekim Feeney, Lord Kilmichael’ı (Jim Broadbent) öldürme eyleminde Hannah’nın onu öldürmemesi ve hayatını kurtarması filmin en duygusal sahnelerinden biri olarak karşımıza çıkar. Bu baskında Hannah, yaralı Feeney’ı oradan kurtarır ancak aldığı iki kurşun yarasından kurtulmayarak, bir dağ başında son nefesini verir. Film, son bulurken İngiliz yönetimi onun öldüğünden habersizdir. O gözlerini yumarken, açlık ve sefalet can almaya, İngiliz politikaları da İrlanda’nın alt üst oluşunda rol almaya devam eder.

 

“Black 47” filminde Martin Feeney’in adalet mücadelesinin haklı olduğu tartışmasız olarak gözler önüne sererken, bir o kadar da duygusal, bireysel isyanlarının sonuca ulaşamayacağını da bir gerçek olduğunu göstermesi dikkat çekici.

YÖNETMEN DALY AÇLIK VE SEFALETİ KALBİMİZİN ORTA YERİNE OTURTUYOR

Atlar, uzun namlulu silahlar, dağlık ve ıssız coğrafyada geçen film, bize 1850’li yılarda Amerika’da geçen Western filmleri anımsatıyor. Ancak politik ve keskin hatlar, sürükleyici hikayesiyle seyirciyi beyaz perdeye kilitliyor. İngiliz sömürgeciliğinin o dönem politikalarını yalın, açık ve sinemasal bir dille anlatmayı başaran yönetmen Lance Daly’nin mat, gri ve soğuk renklerden oluşan filmi, tam anlamıyla o dönemi bütün yalınlığıyla bize gösteriyor. Açlığın ve ölümün o soğuk yüzünü izleyicinin kalbinin orta yerine oturtuyor. Bir halkın yaşadığı trajedi ancak bu kadar açık ve basit bir dille anlatılma ustalığını göstermesi sanatın, sinemanın o sihirli gücünü tekrardan bize hatırlatıyor olması açısında oldukça önemli. Hikayesi ve oyuncularının başarasının ötesinde sinematografik olarak başarılı olan film, şimdiden bütün dünyada ses getireceğine benziyor. Özellikle görüntü yönetmeni olan Declan Quinn’in olağanüstü gözü, filme farklı bir estetik katarken, sanatçı Brian Byrne’nin müzikleri duygusal ve hüzünlü bir atmosfer yaratıyor;

“Ah patatesler küçük kaldı, buralarda buralarda…” sözleri izleyiciye derinden dokunuyor.

‘SİYASETİ AÇLIKTAN AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİL’

Film gösteriminin ardından yapılan basın toplantısında konuşan İrlandalı yönetmen Lance Daly, konunun kendisi için önemli olduğunu vurgulayarak, “Benim için bu nokta önemli” diyor ve ekliyor: “Bu konunun sadece Avrupa’da değil, dünya çapında da ilgi göreceğini umuyorum. Açlık felaketi bütün dünyanın sorunu, filme BM şimdiden ilgi gösterdi. İrlanda 1985’lere göre nüfusu azalan tek Avrupa ülkesi. İnsanlar diyebilir ki 170 yıl önce yaşanan bir hikayenin günümüzle ne alakası var? Alakası var, çünkü açlık ve fakirlik günümüzde başka bir ülkelerde yaşanıyor. Siyaseti bu felaketten ayırmak mümkün değil.”

Hannah rolüyle filmde oynayan oyuncu Hugo Weaving ise oldukça zorlandığını belirterek, 150 yıl önce yaşanmış bir olayın günümüz dünyasında da güncel ve önemli bir sorun olduğunu belirterek, yaşanan adaletsizliğe dikkat çekti.

Filmin Künyesi:

Yönetmen: Lance Daly

Senaryo: PJ Dillon, Pierce Ryan, Eugene O’Brien, Lance Daly

Kamera: Declan Quinn

Müzik: Brian Byrne

Yapımcı: Macdara Kelleher, Tim O'Hair, Arcadiy Golubovich

Oyuncular: Hugo Weaving (Hannah), James Frecheville (Feeney), Stephen Rea (Conneely) Freddie Fox (Pope), Barry Keoghan (Hobson), Moe Dunford (Fitzgibbon), Sarah Greene (Ellie), Jim Broadbent (Lord Kilmichael)

Süre: 100 dakika

Türü: Dram

Ülke: İrlanda ve Lüxsembuorg