Diljen Roni: Kürtler, Kürtçe Rock'ı daha çok özümseyecek

Pop-rock tarzda şarkıların yer aldığı "Xewna Derew" albümü ile sanatseverlerle buluşan Kürt Sanatçı Diljen Roni, "Kürtler, Kürtçe Rock’ı dinlediğinde daha çok özümseyecek çünkü kendi anadilidir.

Kürt sanatçı Diljen Roni’nin pop-rock tarzdaki şarkılara yer verdiğini yeni albümü “Xewna Derew” (yalan rüya) Kom Müzik’ten çıktı. Albümde Koma Wetan solisti Kerem Gerdenzeri’nin “Sînê” eserini tekrardan yorumlayan Roni, müziğini Hozan Dılgeş’ın yaptığı, sözleri ünlü Kürt Şair Cigerxwîn’in ait olan “Ez û Yar (Ben ve Yar)” şarkısını da seslendiriyor.

“Xewna Derew” albümündeki 9 şarkıdan 4’ünün sözünü yazan Roni, 7 şarkının müziğini ise kendisi yaptı. Toplumsal olaylardan, Cizre’nin kokusundan ve Uğur Kaymaz’dan etkilenip onlarca besteye imza atan Diljen Roni yeni albümü ve Kürtçe müzik hakkında ANF’nin sorularını yanıtladı.

Tarzınızı Ciwan Hoca’ya benzetiyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Kürt müziğinde çok fazla tarz yok. Bu büyük bir eksikliktir. Rock müzik yapan çok az sayıda insan var. Rock müziğinin bazı gırtlak nağmeleri vardır. Kürtçe’de de ilk bu nağmeyi Ciwan Hoca’dan gördük, dinledik biz. Ben de onun hayranıyım. Bu yüzden belki de benim sesimi ona benzetiyor olabilirler. Yoksa, bu benim tarzım ve rahat okuduğum şekilde okuyorum.

90’lı yıllarda Kürtçe müzik uzun süre kendini tekrarladı ancak son dönemde müzisyenlerde ciddi bir arayış gözlemlemek mümkün. Bu arayışa yön veren dinleyici kitlesi midir sizce?

Bir dil sorunumuz var. O dilin insandaki etki sorunu var. Dil üzerindeki asimilasyonun etkileri var. Bir de artık çağ değişiyor ve Cizre’deki herhangi bir insan, telefonundan internete girip Pink Floyd dinleyebiliyor. Bu bizde de bir kamçılanma yarattı. Artık eski şarkıları sevmemeye başladı insanlar ya da yeni doğan jenerasyon direk batı müziği ile doğdu. Çağın gerektirdiği şekilde insanların beklentileri şekillendi. 90'lı yıllarda baskılar en büyük düzeydeydi.

O dönemde Kürt dilinde müzik yapmak ayrı bir duyguya sahipti ve bir hitabı vardı. O döneme ait Kürtçe müzik yapanlar sonraki süreçte bir kısır döngüye girdi ve bana göre çağa ayak uyduramadılar. Şu anki genç müzisyenlerin farklı arayışlarda olmasının nedeni toplumun da değişmesidir. Ayrıca yeter ki konser veremiyoruz. Kitle ile yeterli bir diyaloğa giremiyoruz. İnsanlar Kürtçe müzik konserlerine gidemiyorlar. Bu durumdan kaynaklı da bir kopukluk var.

'KÜRTÇE POP VE ROCK MÜZİK TARZINA AÇIK OLMAK GEREKİR'

90’lı yıllardaki konjonktür ile şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Şimdi insanların çok daha iyi müzikler çıkarması gerekiyor. Bunun bir pazarının da oluşması gerekiyor çünkü biz Kürtçe müzik yapanların en büyük sorunu kitleye yaptığımız müziği aktarma biçimimizdir ve özellikle alternatif müzik yapan ve tutulabilirliği az olan yani dinleyicisi az olan müzik tarzına sahip müzisyenler için.

Benim en büyük misyonum burada, Türkçe Pop dinleyeceğine Kürtler, Kürtçe Pop, Türkçe Rock dinleyeceğine önce Kürtçe Rock dinlesin demektir ve buna göre eserler çıkarmaktır. Kürtçe Rock’ı dinlediğinde bunu daha çok özümseyecek çünkü bu kendi anadilidir. Bu yüzden bu tarzlara açık olmak ve ileri taşınması için kanallar açılması gerektiğini düşünüyorum.

Bir röportajınızda coğrafyanın müzik üzerinde yoğun bir etkisi olduğunu belirtmişsiniz. Cudi dağını ve Marmara denizini nasıl tanımlıyorsunuz? Aradaki fark ne oldu sizin için?

Müzik bir his işidir. Bir şeyler karalamak da bir his içidir. Yaşam içerisinde bu toplumsal bir olay ya da özel bir olay da olabilir, o anın hislerine bakıp hemen bir şeyler yazabiliyorsunuz. Coğrafyanın da insanlar üzerindeki etkisi çok fazla. Oturduğumuz ortam bir insanın ruh halini belirleyebiliyorsa yazdığı şarkı sözlerini, melodileri de belirleyebilir. Ben 8 yıl Cizre’de kaldım. O süre boyunca 2 albüm yaptım orada.

O iki albümümde bir Botan kokusu duyabilirsiniz. Mutlaka vardır çünkü sabahları gözlerimi Cudi Dağı’na açıyordum. Dışarı çıkıyordum ve yine herkes Kürtçe konuşuyordu. Aidiyet duygusu insanın hislerini kabartıyor. İstanbul’a gelinde iş bambaşka bir hale bürünüyor. Herkes Türkçe konuşuyor; farklı bir dil. Ayrıca farklı bir coğrafya.

Albümleriniz arasında bir tarz değişikliği görüyoruz. Bir önceki albümde Kürtçe klasikler vardı şimdi Kürtçe Rock. Bu geçişlerin bir anlamı var mı?

İlk albümümü Çend Gotinen Evine’yi Cizre’de yaptım. İlk albüm olduğu için bir sorumluk hissettim üzerimde. Aslında benim tarzım pop-rock tarzıdır. Kendimi en iyi ifade ettiğim en rahat okuyabildiğim tarz bunlar ama bir yönüm Botanlı olduğu için oranın şarkıları ile büyüdüm. Benim sanatımın alt yapısı Mehmed Arif Ciziri ile doludur. Tabi olanaklar da etkili oldu. Her şeyi bir arada söylemek zorunda kalıyorsunuz. ‘Artık piştim’ dediğimde kendi tarzımı oluşturmam gerektiğini düşündüm.

Evde, konserde ya da başka bir yerde çekilmiş, kaydı alınmış klasik Kürtçe şarkılarını söyledikten sonra Klasike Kurdi albümümü çıkarmaya karar vermiştim. Klasik Kürtçe müziğine uygun olması için bütün detaylarıyla o formatta okudum. Bu albüm beni yansıtıyor. Diljen Roni denildiğinde artık akımıza Xewna Derew gelecek. Çünkü bundan sonraki albümlerim bu ve buna benzer olacak.

Şiirden söz edersek, şiir ve müzik arasında nasıl bir duygu bağı var sizin için? Siz şair misiniz, şiir yazıyor musunuz?

Ben bir şair değilim ama her üç albümde de sözlerin çoğunu ben yazdım. Kani’yi besteledim enstrüman olarak. Söz yoktu onda ama zaten söze ihtiyaç duymadı o. Ben hissettiklerimi yazmaya çalışıyorum. Çevreden çok etkileniyorum; TV haberlerinden, acılardan, dramdan. Örneğin Kani eseri benim Cizre’de, savaş ortamında geçen çocukluğumun bir yansımasıydı. Arjen Ari’nin Uğur Kaymaz için yazdığı Beri Her Zaroki eserinin de müziğini yaptım ikinci albümümde.

Uğur Kaymaz’da çok etkilendim ve bu bende ciddi bir etki bıraktı. Çünkü Uğur Kaymaz'da çocukluğumu gördüm. Benim çocukluğum da onun gibi olabilirdi. Son albümümde daha çok aşktan, aşkın acısından, serzenişlerden, aşkın bıkmışlığından da dem verdim. Örneğin Xewne Drew eseri böyle bir eser. Yani genel olarak yazdığım eserler, başımdan geçenler ve hissettiklerim.

Xewne Derew albümü için bir lansman düzenlediniz 19 Kasım’da. Bu Kürt müzisyenleri açısından pek alışıldık bir etkinlik değil. Siz neden yaptınız? Kürtçe müzik yapanlar adına bir lansman düzenlemek sizce önemli mi?

Artık müzisyenler kendilerini göstermek durumunda. Yaptıkları eserlere önce kendileri sahip çıkmalı. Önce kendi piarını, tanımını yapmalı. ‘Bu eseri ben yaptım, sizler için yaptım. Bunu dinlemenizi öneriyorum’ demesi gerekiyor. Bu kadar teknolojik ağ varken bunun tanıtılmaması sadece albümün yapılıp bırakılması kişinin yaptığına esere de haksızlık oluyor.

Ben bir müzisyenin kendisine haksızlık etmesinden yana değilim. Böyle bir şey düşünüp yaptım ve iyi ki de yaptım. Umarım bu yeni albüm yapacak Kürt müzisyenlerine bir yol olur. Ben stüdyoda bu işin mutfağında yaptım bu işi medyadaki arkadaşları çağırarak ‘bu iş nerede çıkıyor, bunun mutfağı nasıldır?’ göstermek istedim. Medya da bundan memnun kaldı.

Kürtçe Müzik ve Kürt Müziği arasındaki karmaşada sizin yeriniz hangisine daha yakın?

Ben rock müzik yapıyorum. Kürtçe dille rock Müzik yapıyorum. Anlatmak istediğim şey budur. Bu Kürt müziği değil. Benim yaptığım Kürtçe yapılan bir müzik. Rock müziğinin farklı dillerle de yapabilirsin. Kürt müziği diyebileceğimiz şey Dengbejlerdir. İnsanların kavram kargaşası var. Bizler Kürtçe dilinde müzik yapıyoruz. Mesela saksafon kullanıyoruz. Bu Kürt müziğinde yok.

Xewna Derew albümünün içeriği şöyle:

Albümdeki 3 şarkının sözleri Müslüm Aslan’a ait. Diljen Roni, “Xewna Derew” albümünde müzik camiasının ünlü bas gitaristi İsmail Soyberk, müzisyen ve aranjör Ayhan Orhuntaş ve Türk pop müziğinde birçok ismin aranjörlüğünü üstlenen Alper Atakan ile çalıştı. Albüme adını veren “Xewna Derew” şarkısının aranjesini Alper Atakan, diğer şarkıların aranjesini ise Ayhan Orhuntaş üstlendi.

Diljen Roni, 2008 yılında ilk olarak “Çend Gotinen Evine” albümü ile ismini duyurdu ve ardından 2012'de “Du Demsal”, 2018'de “Çile- Klasîkên Kurdî” albümlerine imza attı.