Edebi gazetecilik ürünü 'Belkî îşev binive' yasakları anlatıyor

Kürdistan’daki öz yönetim direnişlerini bizzat gazeteci kimliği ile gözlemleyen Murat Bayram, o onları öykü kitabına taşıdı.

Bayram’ın yasakları ele aldığı kitabı, "Belkî îşev binive" hakkında, "Raporlara göre öldürülen 2 bin 360 kişinin, yerinden edilen yaklaşık 500 bin kişinin, bodrumlarda mahsur bırakılan, öldürülen her kişinin insani yönünü gösteren öyküleri, haberciliğin evrensel ölçülerinde ve edebiyatın estetiğini göz önüne alarak yazdım" dedi.

Gazeteci Murat Bayram’ın, "Belkî îşev binive" (Belki bu gece uyur) adlı öykü kitabı Avesta Yayınları'ndan çıktı. Şırnaklı olan yazar, öykü kitabında 2015 ile 2016 yılları arasından Sur, Lice, Silvan, Şırnak, Cizre, Silopi, Nusaybin'deki sokağa çıkma yasaklarında yaşananlara dair gözlemlerine yer veriyor. Kanıt niteliğindeki öykü kitabı Bayram’ın ilk kitabı değil ancak ilk yayınlanan öykü kitabı. Edebi gazetecilik türünde yazılan öykü kitabında bahsedilen ilçelerde Bayram'ın çektiği fotoğraflar da yer alıyor.

Daha önce de Amerika’nın Kaliforniya, Los Angeles (UCLA) Üniversitesinden "En yaratıcı ve Orjinal Yazan Genç Yazar" ödülü alan öykü yazarı gazeteci Murat Bayram, kitabı hakkında ajansımıza verdiği söyleşide, "Fotoğraf çeken, olaylara şahitlik eden bir gazeteciyim. Şırnaklıyım. Bu kitabı yazmak sorumluluğumun bir parçasıydı" dedi.

Öykü kitabınızın konusunu neden yasaklarda yaşanılanları seçtiniz?

Fotoğraf çeken, olaylara şahitlik eden bir gazeteciyim. Şırnaklıyım. Bu kitabı yazmak sorumluluğumun bir parçasıydı.

Sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı bir süreci anlatan öykü kitabınızda yasaklar hakkında hangi detayları öne çıkardınız?

İnsanların olağan yaşamlarının olduğunu ve savaşla nelerin değiştiğini gösteren detaylara yer verdim. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan bir okur kitabı okuduğunda savaş kapılarına geldiğinde nelerin değişebileceğini görmeli. Kitabımın girişine Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi raporlarına yer verdim. Kendi gözlemimizin daha duygusal olacağı varsayımı ile dış gözlem ışığında olaylara yaklaştım.

Af Örgütü 8 Mayıs 2016 itibari ile yaşananları "Şehirlerde yaşanan çatışmalarda en az 2 bin 360 kişi ölmüş bunların 368’i sivil şehir sakinleriydi" şeklinde raporladı. Birleşmiş Milletler 10 Mayıs 2017 tarihli raporunda 355-500 bin kişi yerinden ayrılmak zorunda kalmıştır diyerek. "2016 yılı başında aralarında kadın ve çocukların olduğu 189 kişi haftalarca bodrumlarda mahsur kalmış, tıbbi yardım, elektrik ve suya ulaşamamış daha sonra öldürülmüşlerdir" şeklinde raporladı.

BİR DÖNEMİN FOTOĞRAFLARINI SÖZLER TAMAMLIYOR

Ben raporlara göre öldürülen 2 bin 360 kişinin, yerinden edilen yaklaşık 500 bin kişinin ve bodrumlarda mahsur bırakılan ve öldürülenlerin her bir kişinin insani yönünü gösteren öyküleri, haberciliğin evrensel ölçülerinde ve edebiyatın estetiğini göz önüne alarak yazdım. Öyküsünü anlattığım kişilerin fotoğraflarını da çekmiştim, kitapta o fotoğraflara da yer verdik. Uluslararası medya kuruluşlarına çalışıyordum. Gündem olan haberleri yazdık, Taybet Anayı, Rozerini... Haber olmayan fakat o döneme şahitlik eden öyküleri atladık. Kitapta o öyküler var.

Örneğim, yasaklar döneminde Cizre’nin merkezinde bir köyüne taşınan ve orada küçük kızını uyutamayan anne, kızının "Beni evimize götür ya da ayıcıklarımı getir" feryadını sineye çeker, yasağın kalktığı günün ilk saatleri kolonlarının çoğu yıkılmış, duvarlarının tamamı yıkılmış eve girdi. Neden? sorumuza "Belki bu gece uyur" (Belki bu gece uyur) cevabını verince. Bu cümlesini kitabın ismi yapmaya karar verdim. Öykülerde kimse ne kahramanlaştırılıyor ne zalimleştiriliyor ne de mazlumlaştırılıyor bir dönemin fotoğraflarını sözler tamamlıyor. Sözler fotoğrafların eksik tamamlayıcı öyküsü. Bir dönemin şahitliği.

Kürt edebiyatının gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Genel bir soruya genel bir cevap vermek istiyorum. Her dilin ve edebiyatın o dil sahibinin iktidar ve gücü ile direk bağı var. Kürtlerde de bu böyle. Ama edebiyatımızın toplumsal durumumuzun önünde olduğunu düşünüyorum. Edebiyat bir halk için büyük önem taşıyor mu? Ulusal bir dokunun kurulması ve inşa edilmesi sürecinde edebiyat nasıl bir rol oynuyor?

Direkt ulusal bilinci konu alan edebi içerikler de var ama edebiyat aynı zamanda kendi ulusunun ve bilincinin de iktidarını kabul etmeyebiliyor. Edebiyat ulusal dokudan hem beslenebilir hem o dokuyu besleyebilir.

Ulusal bilincin derinden hissedildiği bir süreci yazarken sizi en çok hangi olay etkiledi?

Özellikle bu olay diyeceğim bir şey yok. Çok fazla şey etkiledi. Ama en çok etkileyen olayların aralıksız devam etmesi dayanılmaz bir hal aldı. Bir olayı hazmetmeden daha kötüsünü gördüm, yazdım, fotoğraf ve videosunu çektim. Silvan’dan, Silopi, Nusaybin, Sur, Şırnak-Merkez, İdil, Lice... aralıksız bir şeylere koşturuyor nefes almakta zorlanıyordum. Zaten daha fazla dayanamadığım için İstanbul’a taşındım.

Eğitimde yer almayan bir dilde yazmak sizin için ne ifade ediyor?

Kürtçe eğitim bir hak. Devletler ana dillerinde eğitim sunmalıdırlar. Kürtçe yazmak, bir Kürt’ün Kürtçe duygularını, gözlemlerini, fikirlerini aktarmasının en doğal yolu (olmalı). Profesyonel mesleğimi, gazeteciliği üç dilli yapıyorum (Kürtçe, Türkçe, İngilizce) fakat edebiyat ve duygular aklıma Kürtçe yani anadilimde geliyor.

Amed kitap fuarını değerlendirir misiniz? Beklenildiği gibi bir ilgiyle karşılaştınız mı?

Kendi kitabım özelinde konuşursak beklediğimin çok üstünde bir ilgi vardı. Yüzlerce kitaba imza attım. Fotoğraf makinam ve telefonumdaki fotoğrafları kontrol ettim. Okurlarla üç günde 591 fotoğraf çektirmişim, tahminen binden fazla fotoğraf çektirdim. Bu tahminimin birkaç katı. Genel hava da çok iyiydi.